Tarih araştırmacısı Yılmaz Koç, “Unutulanlar- İnkılap tarihi ve İstiklal Savaşı’nın bilinmeyen detayları” adlı kitabında, Meclis-i Mebusan ve ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde nelerin konuşulduğunu, kararların nasıl alındığını, tarihi şahsiyetlerin az bilinen yönlerini, bilinmeyen ya da zaman içinde unutulan olayları aktarıyor.
Koç, kitabı için şöyle diyor: “Kimileri hiç yazılmamış, yalnızca devletin arşivlerinde kalmış ve üzeri tozlanmış konuları yeniden gün ışığına çıkarmaya çalıştım. Bunu yaparken Osmanlı’nın son dönemi ve Kurtuluş Savaşı döneminde yaşanmış bazı diyaloglara da yer vermek istedim... Osmanlı ve Cumhuriyet tarihi, toplumun büyük kesimince ezbere bilinir. Ancak kimi detaylar hiç bilinmez. İşte ben tarihin tozlu raflarından çıkarabildiklerimle, bu bilinmeyen ya da az bilinenleri aktarmayı amaçladım.” “Tarih tekrar ediyor” dedirten kitaptan bazı bölümler şöyle...
Meclis’te ilk sigara yasağı ne zaman gündeme geldi?
90 yıl önce Büyük Millet Meclisi’nin ilk kurulduğu günlerde hemen her yerde sigara içilmesi normal karşılanıyordu. Sigaradan rahatsız olan milletvekilleri sigara yasağını, Büyük Millet Meclisi’nin toplantı salonunda uygulamak istemişti. Ancak Meclis’ten bu yasağa dair karar çıkmasına rağmen uygulamak mümkün olmadı. Milletvekilleri uzun toplantılarda dayanamayıp sigaralarını yakıyorlardı. Bu dumanlı ortamdan bunalan Ardahan Milletvekili Osman Server Bey, 8 Mart 1923’te önerge vererek, Meclis’in toplantı salonunda sigara içilmesinin yasaklanmasını, içenlere para cezası uygulanmasını talep etti. Meclis Başkanı, “önergeyi oylarınıza sunuyorum” demesine rağmen milletvekilleri, “Gerek yok” diye bağırarak, oylama yapılmasını engellediler. Böylece Meclis’in toplantı salonunda sigara içilmeye devam edildi.
Atatürk kimin elbisesini giydi?
Büyük Millet Meclisi, 23 Nisan 1923’te en yaşlı üye sıfatıyla Meclis Başkanı olarak Sinop Mebusu Şükrü Bey’in açılış konuşmasıyla çalışmaya başladı. Sonra Mustafa Kemal Paşa söz aldı. Sivil kıyafeti biraz üstünden akar gibiydi. Çünkü elbise Erzurum Valisi Münir Bey’e aitti ve “İstanbulin” denilen uzun ceket, boyuna göre değildi. Reye pantolon, uzun ve eğreti duruyordu. En yakışıksız görünen de ciğer rengine çalan festi.
O zamanlar bu renk makbul görünmemesine rağmen başka fes bulunamamıştı. Atatürk’ün açılışa emanet elbiseyle katılması, Anadolu yollarını arşınlarken ne büyük yokluklar içinde yaşadığının kanıtı olarak hafızalarda yerini aldı.
İLK GİZLİ OTURUM
TBMM’nin ilk gizli oturumu, açıldıktan bir gün sonra
24 Nisan 1920’de yapıldı. Başkanlık koltuğunda en yaşlı üye olarak Sinop Mebusu Şükrü Efendi vardı. Bu oturumda 19 Mayıs 1919 tarihinde Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a çıktığı tarihten, 11 ay sonra Meclis’in açıldığı 23 Nisan 1920’ye kadar yaşanan olaylara değinildi...
LAZİSTAN MI RİZE Mİ?
27 Ocak 1923 tarihinde Çorum Milletvekili Haşim Bey, Lazistan livası isminin “Rize” livası olarak değiştirilmesi için bir teklif verdi. Ancak teklif tartışmalara yol açtı... Haşim Bey, “Lazistan denilince akla birçok şehir ve kasabanın geldiğini” beyan etti, bütün Karadeniz bölgesinin Laz olarak tanıtılamayacağını ifade etti. Ortalık alevlenince Başkan oylamaya geçti. Teklifin hükümete gönderilmesi reddedildi.
KÜRTLER DE “ORTADA MESELE YOK” DEDİ
17 Mart 1921 tarihinde TBMM’de Kürdistan ile ilgili genel görüşme yapıldı. Görüşmede, “Kürdistan meselesi diye bir mesele mevcut olmadığına” dair doğu vilayetlerinden gelen telgraflar okundu. Meclisi yöneten Başkan, “Son günlerin hadisesi durumuna gelen Kürdistan meselesi ile ilgili olarak Kürt kardeşlerimiz de böyle bir meselenin olmadığına dair telgraflar göndermişlerdir. Bunlardan bir tanesini okuyalım” diyerek bir telgrafın okunmasını istedi... 24 Mart 1921 tarihinde tekrar Kürdistan meselesinin mevcut olmadığına dair muhtelif yerlerden telgraflar olduğu bildirildi.
Bu telgraflar teker teker okundu. 31 Mart 1921’de TBMM’ye bu konuda telgraflar gelmeye devam etti. Malatya Milletvekili Fevzi Efendi, bu telgraflara cevap yazılması gerektiğini söyledi. Oturumu yöneten Başkan bu telgraflardan birinin okunmasını istedi... Telgrafın okunması bittikten sonra Yozgat Milletvekili İsmail Fazıl Paşa telgrafların nerelerden geldiğini sormuş, Başkan, “Çapakçur, Genç ve birçok yerden” diye cevap vermişti. İsmail Fazıl Paşa, “Bitlis’ten, Siirt’ten, Süleymaniye’den mesela” deyince, Başkan da “Her taraftan geldi” diyerek, İsmail Fazıl Paşa’yı tasdik etti. Kütahya Milletvekili Cemil Bey bu telgraflara, Meclis namına teşekkür yazılmasını önerdi. Böylece Kürdistan meselesi olmadığına dair görüşmeler de bu çerçevede bitti.
Atatürk’ü kim, niye düelloya davet etti?
“Alfred Rüstem” olarak bilinen ve Sivas’tan beri aralarında bulunan Rüstem Bey, Mustafa Kemal Paşa’nın tam karşısında oturuyordu. Etler yendikten sonra Rüstem Bey bir sigara yaktı. Mustafa Kemal Paşa, “Yemekten sonra yaksaydınız” dedi. Tatlı yenecekti, onu ima ediyordu.
Rüstem Bey biraz da bozularak, “Sizden izin almadan sigara yakmama ihtarda bulunuyorsunuz. Yemek arasında sigara her zaman içiliyordu” diye karşılık verdi. Mustafa Kemal Paşa’nın izahatına zaman bırakmadan yemek masasını terk ederek dışarıya çıktı. Yemekten sonra Mazhar Müfit Bey odasına geldiğinde Rüstem Bey’i kendisini beklerken buldu. Rüstem Bey hiçbir zaman olmadığı kadar sinirliydi. “Paşa’ya söyleyiniz kendisini düelloya davet ediyorum. Silahı da kendisinin seçmesini istiyorum” dedi. Mazhar Müfit Bey “Paşa’yı öldürecek misiniz?” diyerek hayretini belli edince, “Hayır ben Paşa’ya hiçbir şey yapmayacağım. O beni ya öldürecek ya da yaralayacak. Böylece şerefim kurtulmuş olacak” diyerek düşüncesini açıkladı. Mazhar Müfit Bey, Mustafa Kemal Paşa’nın odasına gitti.
Olayı biraz da alay ve şaka tarzında anlatınca, ikisi de gülmeye başladılar. Mazhar Müfit Bey, “Silahı da siz seçecekmişsiniz” deyince Mustafa Kemal Paşa, “Silah ne olacak biliyor musunuz, süpürge sopası” diyerek gülmeye devam etti. Mazhar Müfit Bey, Mustafa Kemal Paşa’yı düelloya davet eden Rüstem Bey’e silahın süpürge sopası olacağını bildirerek onu sakinleştirdi ve yolladı.
Rüstem Bey bir süre asık suratla ortalarda dolaştıktan sonra yine eski durumuna döndü.
Vekillerin ortasına neden çan fırlatıldı
İsmet Paşa, Büyük Millet Meclisi’nde gizli olarak yapılan oturumda Lozan görüşmelerini anlattı. Başvekil Hüseyin Rauf Bey, Musul’un Misak-ı Milli sınırları içinde olduğunu, ancak Musul için harp mi edileceğine, yoksa sulh ile bir çözüm mü bulunacağına Meclis’in karar vereceğini, Musul’un bizde kalması halinde Karaağaç’ın bırakılabileceğini beyan etti. Mustafa Kemal Paşa da görüşmelere katıldı. Kürsüye çıkarak karar verilmesi gerektiğini söyledi. Ordumuzu yürüterek Musul’un alınmasının mümkün olduğuna işaret ederken, bunun sulhu da engellemeyeceğine dikkat çekti. Bunun üzerine mecliste tansiyon yükseldi. Mustafa Kemal Paşa kürsüden inerken muhalefette bulunan milletvekilleri çevresini sararak, tacizde bulundular. Herkes birbirine bağırmaktaydı. Oturumu yöneten Ali Fuat Paşa işin içinden çıkamayacağını anlayınca “Efendiler rica ederim sakin olun” diyerek elindeki çanı birbirine girmek üzere olanların ortasına fırlattı. Bir anlık şaşkınlıkla susan milletvekillerine oturuma ara verdiğini bildirdi.
Vehbi Koç’un ağzından
Vehbi Koç öğrencilik yıllarında Meclis’e memur olarak girmiş ve müsahhih (düzeltmen) yardımcısı olarak Meclis’te bir süre çalışmıştır. Meclis’in açıldığı ilk günü Vehbi Koç şöyle anlatmıştır: “Bütün Ankara halkı oradaydı. Meclis binasının önü mahşeri andırıyordu. Mustafa Kemal Paşa, Diyanet İşleri Başkanı Rıfat Efendi, Ankara Vali Vekili Yahya Galip ve o günkü ileri gelenler meclis merdivenlerine sıralanmıştı. Önce Mustafa Kemal Paşa halka hitaben bir konuşma yaptı. Daha sonra Rıfat Efendi dua etti. Bunu takiben de o zamanın mebusları Meclis binasından içeri girerek tarihi toplantıyı yaptılar.”