Gazeteci Mehmet Barlas, Sabah Gazetesi'ndeki köşesinde yayınladığı, ''2013'te yaşarken 1938'in 'gündem'ini anlamak zordur'' başlıklı yazısında Atatürk'ün hastalığı ile ilgili teşhis gecikmesini, ölümü sonrası yaşanan cenaze namazı krizi ve İsmet İnönü'nün Atatürk kriz geçirdiğinde neden İstanbul'a gelmediğini kaleme aldı.
İşte o yazı:
2013 yılında Atatürk'ü bir kez daha saygı, sevgi ve minnet duyguları ile anarken, O'nu kaybettiğimiz 1938'deki "Gündem"in bugünkünden ne kadar farklı olduğunu hatırlamalıyız.
Örneğin Atatürk'ün vefatı ertesinde "Gündem"in önemli bir maddesi: "Atatürk'ün cenaze namazı kılınacak mı" şeklindeydi.
O gün 1'inci Ordu Komutanı olarak cenaze töreninin güvenliğinden de sorumlu olan Org. Fahrettin Altay anılarında bu gündem maddesini şöyle anlatır:
"Programa göre cenaze İstanbul'dan alınacak, Ankara'ya gönderilecekti. Ankara'ya 'Cenaze namazı İstanbul'da mı yoksa Ankara'da mı kılınacak' diye sordum. Akşama kadar bir cevap alamadığım için akşam tekrar sordurdum. 'Yarın sabah Başbakan Celal Bey, oraya gelecek, görüşürsünüz' cevabını aldığım vakit hayret ettim. Acaba bunda görüşecek ne vardı? Ertesi sabah Bayar, geldi. Dolmabahçe Sarayı'nda görüştük.
"İstifa ederim" diyor
Bayar'a göre İstanbul'da veya Ankara'da cenaze namazı esnasında bazı dini olaylar meydana gelmesinden laik hükümet çekiniyordu. Kendilerine ben 'Bir şey olacağını sanmam. Bu gelenek olmuş bir dini vecibedir. Namaz kılınmazsa bu millet elli sene sonra, yüz sene sonra mezardan çıkarır, namazını kılar. Onun için namaz kılınmayacaksa, beni vazifemden affetmenizi rica ederim' dedim"
(Fahrettin Altay, On Yıl Savaş ve Sonrası, İnsel Yayınevi, İstanbul, 1970) 1976'da Celal Bayar'la yaptığım, önce Günaydın'da yayınlanan sonra da kitaplaştırdığım söyleşide bu konuyu Bayar'a sormuş ve şu cevabı almıştım:
"Benim babadan kalma hocalığım da var ya... Cenaze namazının camide kılınmaması halinde istifa edeceğini söyleyen Altay'a, bunun farz değil farz-ı kifaye olduğunu anlattım.
Cenaze kaldırılmadan önce namazın kılınmasının şeriata aykırı olmadığını, yani dini hükümlere aykırılık bulunmadığını izah ettim. Böylece Dolmabahçe Sarayı'nda Vakıflar Müdürü (Şerafettin Efendi) tarafından Atatürk'ün cenaze namazı kıldırıldı." (Celal Bayar'ın Anıları, Günaydın Gazetesi, 9 Nisan 1976)
İsmet İnönü neden gelmedi?
Evet... 1938'in gündemi 2013'ün gündeminden çok farklıydı.
Bu gündemin diğer bazı maddelerini de o dönemde milletvekili olan gazeteci Asım Us'un 1966'da yayınlanan "Hatıra Notları"ndan aktaralım. (Vakit Matbaasıİstanbul, 1966) 29 Ekim 1938 günlü notta şunlar yazılı...
"Atatürk'ün ağır hastalığında İsmet İnönü'nün yakınlarından sayılan İrfan Ferit ile aramızda şöyle bir konuşma oldu:
'Atatürk'ün geçirdiği kriz esnasında İsmet İnönü İstanbul'a gelmeli idi, niçin gelmedi diye herkes merak ediyor' diye sordum. İrfan Ferit 'Nasıl gelsin? Recep Zühtü onu vuracağım diyormuş. İsmet birkaç defa hazırlandı... Sonra yine vazgeçti' cevabını verdi.
Atatürk'ün hastalığının teşhis edildiği 1938'in Temmuz'undan bir not şöyle: "Fransız mütehassız doktor Fissenger, Atatürk'ü muayene ettiği zaman, hastalığının 10 yıl önce başlamış olduğunu söylemiş. 'Bu kadar zaman içinde nasıl farkedilmemiş' diye sormuş.. Halbuki Doktor Neşet Ömer, her muayenesinde Atatürk'e 'Paşam kalbiniz ve ciğerleriniz, 25 yaşında bir gencinki kadar sağlam' demiş.
Yarım deli gazeteciler
O Temmuz'daki bir başka notta da şu bilgi var:
-Doktor Mazhar Osman, basın konferansında verdiği bir raporda, gazetecilerin tıbbi muayeneye tabi tutulmasını istedi. Yarım delilerin gazetecilik yapmaları bu suretle önlenebilecek...
Asım Us'un 4 Ağustos notunda "Atatürk'ün hastalığı sirozmuş...
Buna Araplar Teşemmu-u Kebed derler. Karında ve ayaklarda su olur" yazılı...
8 Ağustos'ta ise Ahmet Emin Yalman "Tan" gazetesinde "Atatürk hasta" diye yazdığı için, gazete üç ay kapatılıyor.