El Arabiya televizyonu internet sitesi birkaç gün önce sıradan Arap insanının başarısız olan Filistin-İsrail müzakerelerine ilgisinin boyutunu öğrenmek için bir anket yaptı. Sonuçlar sürpriz ve aynı zamanda sinir bozucu yönde oldu. Ankete katılanların yüzde 71’inin bu konuyu önemsemediği, takip etmediği ve hakkında hiçbir şey duymak istemediği görüldü. Aslında bu tehlikeli bir gösterge olarak görülmekte.
Burada tartışmasız konu Filistin sürecinde ve Suriye sürecinde barış girişiminin tökezlemesidir. İlgisizliğin sebebi bu. Barış girişimini ve birçok mekanda arasında gidip gelen müzakereleri takip etmiş Arap insanı, beklemenin kendisini yorması ve arzulanana çözümün uzak olması sonrası iş ilgisizlikle son buldu. Oslo anlaşmalarından 18 yıl sonra daha aşırı ve sağcı bir yöne kaydı. Bu durum siyasi olarak bir dizi ‘özürlü’ insanın başında bulunduğu böyle bir hükümetle son buldu. Bu kimselerin barış istemedikleri, boyutlarını Talmut ve bozulmuş Tevrat hurafe ve efsanelerden aldıkları bir çözüm istedikleri kesin kes kanıtlarla görüldü.
Amerikalı temsilci George Mitchell bu bölgeye geliyor ve ülkesine hiçbir netice elde etmeksizin dönüyor. Bu durum Gazze ve Batı Şeria’daki Filistinlileri dahi hayal kırıklığı ve bıkkınlığa sevk ediyor. Dikkatlerini bu sıkıcı tiyatrodan gerektiğinden fazla uzayan abluka, fakirlik, işsizlik ve bütün Flitsin kentleri arasında gece ve gündüz güvenlik olmayan yollarda İsrail engellemelerinin yaptığı zulümler gibi günlük maişet sorunlarına çeviriyorlar.
Gazze’deki Filistinli George Mitchell’in gelişiyle, direk ve dolaylı müzakerelerle ilgilenmiyor. Zira özellikle de Hamas hareketinin yaptığı askeri darbe sonrası Gazzelinin temel sorunu gerektiğinden fazla uzayan bu zalim ablukadan kurtulmak, çocuklarına bir lokma ekmek ve ilaç sağlamak oldu. Zor yaşam koşulları altında işlerin Oslo anlaşmaları öncesine dönmesini temenni etmesi gerçekten üzücü. Oslo anlaşmaları öncesi Gazze’deki binlerce Filistinli işçi İsrail fabrikaları, tarım ve inşaat sektörlerinde çalışmak için şafakla birlikte her gün İsrail’e geçiyordu.
Aynı durum Batı Şeria insanı için de geçerlidir. Batı Şeria’daki Filistinli, İsrail’in bütün bu uzun müzakereler ve ‘boş’ görüşmeler deneyimi sonrası barış istemediği kanaatine vardı. Ve başında Benjamin Netanyahu’nun olduğu aşılıkçı bu İsrail hükümeti oldukça ve Barack Obama’nın Amerikan iç şartlarının baskısı, ABD’deki Siyonist örgütler ve lobilerin baskısı altında önceki vaatlerinden ve tutumlarından cayması sonrası oğul George Bush’tan farklı olmadığı görüldükçe George Mitchell’in turlarından beklenen etkin bir sonuç elde edilmeyeceği de düşünülüyor.
KENDİ DAVALARINI BIRAKMADILAR
Burada Filistin insanının kendi davasını bıraktığı anlamı anlaşılmamalı. Zira Filistinliler dünya halkları içinde kendi davaları ve vatanlarının kurtuluşu için daha fazla kurbanlar vermeye hazır olduklarını ispatladılar. Fakat sorun ilk dönemlerde bel bağladıkları barış girişiminin İsraillerin kendilerine yönelik yürüttüğü sistemli baskının kılıfından, İsrail ablukası ve engellemelerinin ‘dekorundan’ ibaret olmasında saklı. Bu yüzden ilgi ve endişelerini başta çocuklarına bir lokma ekmek bulmaya ve minimum seviyede de olsa kendileri ve aileleri için güvenlik sağlamaya kanalize etmeleri gayet doğal.
Filistinlinin kendi davasını bırakması ve ekmek peşinde koşmasının tek ilgisi ve endişesi olması kesinlikle mümkün değil. Burada mesele barış girişimine güvenin yok olduğu ve Mitchell’in turlarının başlarda gördüğü ilgiyi görmemesidir. Bütün bunlar Gazze, halkının, Batı Şeria halkının ve genel şekliyle her yerdeki Filistinlilerin kendi günlük sorunlarına kanalize olmasına yol açtı. Fakat bölgede ve dünyadaki siyasi denklemde yeni gelişmelerin yaşanmasını, arzulanan Filistin devletinin kurulmasını garanti edecek ve Filistin halkına bata 194, 242 ve 338 nolu kararlar olmak üzere uluslar arası kararların öngördüklerini temin edecek gerçekçi bir barışın olmasını istiyorlar.
Asıl sorun Arapların birinci meselesi olması öngörülen Filistin sorununa yönelik halklar ve rejimler düzeyinde somut bir Arap geri çekilmesinin yaşanmasında saklı. Bunun sebebi de bu sorunun gerektiğinden fazla uzaması ve yirmi yıllık süre içinde çözümünün başarısız olması. Sonra ortada birçok Arap ülkesi açısından yeni gelişen sorunlar var. Bu yeni sorunlar Filistin sorununun aleyhinde dahi olsa bu ülkelerin ve halkların öncelikli konusu oldu.
GERÇEK TEHLİKEYE KARŞI...
11 Eylül felaketi sonrası terör birçok Arap ülkesi için tehlikeli bir sorun oluşturdu. Bu durum bu ülkeleri önceliği kendilerini savunmaya, istisnasız bütün Arap ülkeleri için ekonomik, güvenlik ve askeri yük oluşturan bu gerçek tehlikeye karşı koymaya vermeye zorladı.
Bu sorun yanı sıra ortada bu ülkelerin bazıları açısından hayat memat meselesi olan bu ezici ekonomik kriz, Filistin bölünmüşlüğü, Irak sorunu, Yemen, Somali, Sudan sorunları, İran nükleer kapasitesi sorunu var. Bütün bu sorunlar barış girişimi ve tökezleyen sürecine değil, ilkesel açıdan bölgedeki çekişmenin çekirdeğini oluşturan Filistin sorununa ilginin gerilemesine yol açtı. Filistin sorunu Filistin halkına bağımsız devletlerini kurma hedefini gerçekleştirecek, Suriye’ye 4 Haziran 1967 sınırlarına göre işgal edilen topraklarını geri verecek adil bir çözüme kadar Arapların birinci sorunudur ve hep Arapların birinci sorunu olarak kalacaktır.
Arapların sadece George Mitchell’in bölge turları ve tökezleyen barış girişimi değil, Filistin sorununu birinci ve temel sorunları olarak görmeyecek bir duruma gelmesi oldukça tehlikeli bir dönüşüm. Böyle bir dönüşüm İsraillilere en büyük hizmet olacaktır. İsraillilerin kurucu babaları bu ümmetin çekişmeden ve savaşlardan bıkacağına, ‘savaşsız ve barışsız’ şartlara teslim olma temelinde geri çekilmek, vakıayla birlikte yaşamak ve Filistinlileri kendi başlarına bırakmak zorunda kalacağına bel bağlıyorlardı.
* Londra’da Arapça yayımlanan El Şarkulevsat gazetesi, Arapçadan çeviri: Halil Çelik