"Tunus'la başlayan ve neredeyse tüm Ortadoğu'yu etkisi altına alan halk hareketlerinin kolay kolay durulmayacağı görülüyor" diyen Arap-Der Genel Başkanı Şükrü Kırboğa, " Bu da demektir ki Ortadoğu büyük problemlere ve sonu belirsiz gelişmelere sahne olacak. Demokrasiden ve insan hak ve özgürlüklerinden uzak yönetimlerin böylesi halk hareketlerine mahatap olacağını doğrusu bekliyorduk; ama böylesi kanlı ve sonu belirsiz gelişmelere sahne olacağını, hele ki ABD ve NATO'nun müdahalelerine gerek olacağını beklemiyorduk doğrusu" dedi.
Bölgede sivil toplum örgütlerinin aktif rol almadığını hatırlatan Kırboğa, "Demokratikleşmenin ve daha katılımcı yönetimlerin gerçekleşmesini Ortadoğu ülkeleri kendi iç dinamikleri ile gerçekleştirmeli, dış müdahalelere fırsat tanınmamalıydı. Bunun içinde yönetimleri ellerinde tutan yönetici kadrolarına ve yine sivil kanaat önderlerine büyük görev düşüyordu. Maalesef idarecilerin basiretsizliği durumu içinden çıkılamaz hale getirmiş ve bölgenin doğal kaynakları üzerinde söz sahibi olmak isteyen güç odaklarına müdahale ortamı sağlamıştır" diye konuştu.
"Bu tür müdahalelerin ne demek olduğunu yakın zamanda Irak ve Afganistan örnekleri bize gösterdi" hatırlatmasında bulunan Kırboğa, sözlerini şu şekilde sürdürdü: "Milyonları bulan can kayıpları, dayanılmaz acı ve dramlar neredeyse bu iki ülkenin kaderi haline geldi. Irak ve Afganistan'da işlenen vahşet ve cinayetlerin bilançosu yakın zamanda gözler önüne serilecektir ki; şu anda ulaştığımız bilgilerin çok yetersiz olduğunu biliyoruz. Libya'ya yapılan müdahalenin de bunlardan farklı olamayacağını tahmin etmek için kahin olamaya gerek yok, şu anda bile bombardımanlarda yaşanan can kayıpları beklenenin ve açıklananların çok üzerinde.
Libya, yemen ve son olarakta Suriye'de yaşananlar, bölgenin doğal kaynakları özellikle petrol üzerinde söz sahibi olmak isteyen egemen güçleri hemen harekete geçirmeye yetti. Nitekim Fransa hemen bombardımana başladı. Müdahalenin adı da Libya'da yaşanan can kayıplarının önüne geçmek oluyor!"
"Fransa'nın bölgede geçmişte yaptığı katlimların üzerinden daha bir yüz yıl bile geçmeden tekrar bu defa insani yardım adı altında bölgeye girmesi yeni katlimaların ve doğal kaynakların sömürüsünden başka bir şey getirmeyecektir" diyen Kırboğa, "ABD ve NATO'nun müdahalesinin de Irak ve Afganistan örnekleri düşünüldüğünde farklı olmayacağını söylemek abartı olmasa gerek. Suriye ve diğer arap ülkelerindeki istikrarsızlığın en çok İsrail'e yarayacağı muhakkak. Ortadoğu'da ki kaos ve kargaşadan varlığını sürdürmek ve topraklarını genişletmek için faydalanacak olan bir İsrail'in; Filistinlilere uyguladığı insanlık dışı ambargo ve yaptırımlar dahada artacaktır. Sonucu da; uzun sürecek bir istikrarsızlık süreci ve kaostan beslenen güç odaklarının yeniden daha aktif bir rol koparacağı yeni bir dönem olacaktır. İstikrarlı bir Ortadoğu'nun Türkiye ve bölge ülkelerinin kalkınmasında büyük bir etken olacağı ve bölge barışına büyük katkı sağlayacağını söylemek doğru bir öngörü olur. Doğal kaynakları sömürülmeyen ülkelerin halkları da adil gelir dağılımından aldıkları paylarla refah düzeylerini yükselteceklerdir. Ortadoğu ülkelerinin hemen hepsinin Türkiye ile tarihsel, kültürel ve ekonomik bağları mevcut. Bu ülke halkları ile yüz yıllara varan birlikteliklerimiz var. Türkiye'nin Ortadoğu'da ki gelişmelere Avrupa, ABD veya NATO'un bakış açısıyla bakması veya sadece bölgenin doğal kaynakları üzerinde söz sahibi olmak gibi gayri insani bir tavır içerisinde olması zaten beklenebilecek bir tutum olamazdı.
Nitekim Türkiye dış işleri kendisinden beklenen bir şekilde NATO ve uluslar arası çevrelere doğru bir bakış açısı getirmek için büyük bir çaba sarfediyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın NATO kararlarına etki edici açıklamaları ve askeri harekatın içerisinde Hiçbir şekilde olmayacaklarını belirten tavır ve eylemleri tüm bu tarihsel, insani bakış açısının sonucudur ve son derece doğru bir tavırdır" şeklinde konuştu.
Kırboğa şunları kaydetti: "Fakat üzücü olan bölge barışı için çaba sağlayan Türkiye'nin uluslar arası arenada yalnız kalmasıdır. Tüm bölge ülkelerinin kendi iç sorunlarını demokratik yöntemlerle biran önce çözmeleri ve Türkiye'ye bu noktada katkı sunmaları gerekir. Şahsi güçlerini korumak için halkına antidemokratik uygulamaları dayatanlar sonuçta kendileri zarar görür, tarih bunun örnekleri ile doludur. Türkiyenin bölge barışı için gösterdiği çabaya katkı sunmak bu gün için tüm Ortadoğu ülkeleri için bir görevdir; aksi takdirde yarın çok geç olabilir."