Arakan’lıların ümidi TÜRKİYE

1942’de 100 bin Arakan Müslümanının Budistler tarafından katledilmesiyle başlayan süreçte 100 binlercesi de göçe zorlandı.

SEMA KIRCI ÖZDEMİR / Yıldırım Beyazıd Üniversitesi

Myanmar/Burma Birliği Cumhuriyeti 1948’de İngiltere’den bağımsızlığını kazandı.  1962 yılında başlayan Askeri Cunta yönetimi 50 yıl devam etti. Başta ABD olmak üzere Avrupa devletlerinin ısrarı ile 2010 yılında gerçekleştirilen seçimler, 2012 ara seçimleri görünüşte Askeri Cunta yönetimini sona erdirse de Myanmar’da hala demokratik bir yapıdan söz edebilmek mümkün değil. Myanmar hala bir zulüm, şiddet ve baskı ülkesi olma özelliğini koruyor. Burma yönetimi ülkedeki bütün etnik ve dini grupları eriterek Burmalı ve Budist bir toplum oluşturma hedefinden de vazgeçmiş değil. Nitekim 50 yıllık Cunta Rejimi süresince insanlık dışı muamelelere maruz kalan Arakan Müslümanları hala mahrumiyetlerle ve mağduriyetlerle tanımlanabilecek bir hayatı sürdürüyorlar.

1942’de 100.000 Arakan Müslümanının Budistler tarafından katledilmesiyle başlayan süreçte pek çok insan hayatını kaybetti ve göçe zorlandı. Uluslararası kamuoyu ve özellikle Müslüman toplum ne yazık ki gereken duyarlılığı göstermedi. Ancak son günlerde ardarda açıklamalar yapılıyor. Yıllardır süren zulmün en sonunda ve nihayet dikkatleri çekebilmiş olması ümit verici. Biraz geç kalınmış ve yetersiz olsa da bu girişimler Asya’nın bu naif ve yalnız Müslümanları adına büyük önem taşıyor.

Ayrımcılığın her çeşidi

Yaklaşık 50 milyon nüfusa sahip Myanmar’da resmi kaynaklara göre 135 farklı etnik topluluk yaşıyor. Halkın yüzde 89’u Budist. Myanmar’da resmi rakamlara göre farklı eyaletlere dağılmış olarak 1,7 milyon Müslüman yaşıyor. Müslüman nüfusun yaklaşık 800 binini Arakan’da yaşayan Arakan Müslümanları oluşturuyor. BM verilerine göre, yaklaşık 2 milyon Arakan Müslümanı ise mülteci statüsünde bulunuyor.

Myanmar askeri cuntası, Arakan Müslümanlarının illegal olarak ülkeye Bangladeş’ten geldiğini ve dolayısıyla Myanmar ile herhangi bir bağları olmadığını iddia ediyor.  Bu yolla, askeri cunta, Arakan Müslümanlarının yüzyıllardır yaşadıkları vatanlarıyla bağlarını koparmaya ve bu durumu meşrulaştırmaya çalışıyor.

Arakan Müslümanları, 1982 yılında yürürlüğe konan “Vatandaşlık Kanunu” ile Myanmar vatandaşlığından çıkartıldılar.  Söz konusu kanunla, kendi ülkelerinde mülteci statüsüne düşen Arakan Müslümanları, oy verme, resmi makamlarda çalışma, sağlık hizmetlerinden faydalanma vb. tüm haklardan da mahrum bırakıldı.

Seyahat kısıtlaması yalnızca Arakan Müslümanlarına yönelik bir uygulama. Müslümanlar, bulundukları köylerden başka köylere dahi seyahat edebilmek için izin almak ve bunun için de ücret ödemek zorundalar. 

Arakan Müslümanları evlenmek için para karşılığında izin almak zorunda. 2005 yılından bu yana Arakan Müslümanlarının en fazla 2 çocuk sahibi olmasına izin veriliyor. Ayrıca, Arakan’da, ev inşa etmek, evlere bakım yapmak, kuyu açmak da yasak.

Arakan bölgesinde Müslüman mezarlıkları yok ediliyor. Cami inşa etmek, olanların bakım ve onarımını yapmak da yasak.

Müslüman yerleşim bölgelerinde, Müslüman işgücü adeta köle mantığıyla çalıştırılarak yeni yerleşim birimleri (model köyler) inşa ediliyor. Söz konusu model köylere Budist halk yerleştirilerek Müslümanlar göçe zorlanıyor ve etnik yapı değiştiriliyor.

Müslümanlara keyfi vergilendirme

Keyfi vergilendirmenin uygulandığı ülkede, Müslümanlardan resmi olmayan vergiler alınıyor. Hamile kadınlar, durumlarını resmi makamlara bildirmek ve bunun için ücret ödemek zorunda. Müslümanlar sahip oldukları çiftlik hayvanları ve meyve ağaçları için dahi vergi ödüyorlar.

Arakanlıların öğretmenlik ve hemşirelik gibi meslek dallarında çalışması yasak. Müslüman kadınların uğradığı tecavüzler, kaybolan insanlar, dayak, işkence, gözaltı ise ne yazık ki Arakan Müslümanlarının hayatlarının bir parçası olmuş uzun zamandır.

Myanmar’da kendilerine yönelik insanlık dışı uygulamalardan kaçan Arakan Müslümanları, kurtuluşu başta Bangladeş olmak üzere komşu ülkelere sığınmakta görüyorlar. Ancak, Bangladeş, Malezya ve Tayland 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne taraf olmadığı için Müslüman sığınmacıların mülteci statüsünü almalarında yasal sorunlar yaşanıyor ve yeni mağduriyetler ortaya çıkıyor. Bangladeş, 30.000’i BM kamplarında resmi mülteci statüsünde, 200.000’i ise kayıtdışı sığınmacı olmak üzere en fazla Arakan Müslümanının yaşadığı ülke.

Aralarında Deniz Feneri ve İHH’nın da yer aldığı Kızılhaç, Islamic Relief UK, Sınır Tanımayan Doktorlar gibi sivil toplum örgütleri Arakan Müslümanlarının en azından hayatlarına devam edebilmeleri için yardım çalışmalarını sürdürüyor. Öte yandan, Arakan Müslümanlarına yönelik insan hakları ihlalleri BM başta olmak üzere uluslararası örgütlerin gündeminde de zaman zaman yer buluyor.  Yaşananlar görmezden gelinmeyecek kadar büyük ancak atılan adımlar yavaş, yetersiz, çabalar sonuçsuz. Çıkarların değerlere galip gelmesi Arakan Müslümanlarını uluslararası zeminde her daim mağlup kılıyor.

BM Genel Kurulu’nda Myanmar’da yaşanan insan hakları ihlalleri ilk kez 1991 yılında ele alındı ve 17 Aralık 1991 tarihinde 46/132 sayılı karar kabul edildi.   Kararda özet olarak, Myanmar’da başta siyasi özgürlükler konusundaki kısıtlamalar olmak üzere, insan hakları ihlallerinden bahisle,  hükümete Uluslararası İnsan Hakları normlarına uygun davranması konusunda çağrı yapıldı.  BM İnsan Hakları Konseyi tarafından 1992 yılından bu yana Myanmar Özel Raportörü ülkedeki insan hakları ihlallerini izliyor.   

Arakan Müslümanlarına yönelik insan hakları ihlalleri BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) ve BM İnsan Hakları Konseyi (OHCHR) tarafından hazırlanan raporlarda da dile getiriliyor. Öte yandan Myanmar’daki çocuk hakları ihlalleri ve suiistimaller UNICEF raporlarında yer alıyor. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği, başta Bangladeş olmak üzere komşu ülkelerde mülteci statüsünde bulunan Myanmar vatandaşlarına ve Arakan Müslümanlarına yeterli olmasa da destek veriyor.

Rusya ve Çin’in vetosu

Ne var ki, BM Güvenlik Konseyi’nde Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin veto etmesi nedeniyle Myanmar konusunda karar alınamıyor. Genel Kurul, UNHCR, OHCHR ve UNICEF kararlarının ise ne yazık ki Myanmar Hükümeti üzerinde caydırıcı etkisi yok.

Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyi, demokrasi ve insan hakları ihlalleri ile ilgili olarak 1996 yılından bu yana Myanmar Hükümetine karşı ekonomik yaptırımlar uyguluyor. 

Ağustos 2007’de Myanmar’da meydana gelen olaylar sonrasında, AB, Myanmar’a yönelik kısıtlayıcı (Ambargo) tedbirlerin yenilenmesi ve genişletilmesi amacıyla 19 Kasım 2007 tarihinde 2007/750/CFSP sayılı yeni bir “Ortak Tutum” kabul etti. Sözkonusu Ortak Tutum’la, Myanmar’a yönelik kısıtlayıcı önlemler güçlendirildi.

Arakan Müslümanlarına yönelik uygulanan insan hakları ihlallerinin engellenmesi konusunda beklentilerin en yüksek olduğu kurum hiç şüphe yok ki İslam İşbirliği Teşkilatı. Ne var ki, İİT’nın bu süreçte etkin bir siyasi tutum sergilediğini söyleyebilmek zor. Ancak son yıllarda gerek Teşkilat bünyesindeki Müslüman Azınlıklar biriminin daha donanımlı hale getirilmesi gerekse Arakan Müslümanları konusunun uluslararası platformlarda öncelikle dile getirilen konular arasında yer alması ümit verici bir gelişme. Ayrıca, yeni bir uygulama ile Arakan Dayanışma Derneği (Arakan Solidarity Organization-RSO) “Misafir Statüsü” ile İİT’nin ilgili toplantılarına katılarak Arakan Müslümanlarının sorunlarının Teşkilat üyelerine birincil kaynaktan aktarımını sağlıyor.

Türkiye’nin sorumluluğu

2012 Haziran’ında Budist ve Müslüman halk arasında tırmanan/tırmandırılan gerilim, kısa sürede Arakan Müslümanlarına yönelik yeni bir şiddet ve baskı dalgasına dönüştü. Müslümanların ev ve işyerleri ateşe verildi. Bölgeden gelen son haberler Arakan Müslümanlarının üzerindeki baskının her geçen gün daha da arttığı yönünde.

Arakan Müslümanlarının yaklaşık 70 yıldır maruz kaldıkları zulüm, yaşanan son gelişmelerin ardından nihayet Müslüman toplumun dikkatini çekti.  İİT Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu’nun 15 Temmuz 2012 tarihli açıklaması öncelikle Arakan

Müslümanlarının Myanmar hükümetinin iddialarının aksine Myanmar’da yüzyıllar öncesine dayanan varlıklarına vurgu yapması ve Müslümanların vatandaşlık haklarının bir an önce iade edilmesini içeren ifadeler açısından önemli. 

Birleşik Arab Emirlikleri ve İran’ın BM İnsan Hakları Konseyi(UNHRC)’ni acil toplantıya çağırması ise yıllardır süren kayıtsızlıklarının izahı olmasa da Müslüman toplum adına yine de olumlu bir adım. 

Bu süreçte Arakan Müslümanlarının Myanmar’dan daha güvenli ülkelere yerleştirmeleri asla bir çözüm olarak görülmemeli. Arakan Müslümanlarının o toprakların asli ve tarihi unsuru olduğu unutulmamalı.

Arakan Müslümanları artık uluslararası toplumdan daha fazlasını bekliyor. Görünen o ki, onlar BM organlarının veya AB’nin gündeminde yer almaktan daha çok Müslüman ülkelerin ve dünyada etkinliği her geçen artan Türkiye tarafından sahiplenilmeyi önemsiyorlar. Bu bağlamda, son günlerde artan duyarlılığın eyleme dönüştürülmesinde Türkiye ve İİT’nin Türk Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu’na daha fazla sorumluluk düşüyor.

semaozdemir@akparti.org.tr

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Dünya Haberleri