Zaman Gazetesi yazarı Nedim Hazar, bugünkü köşesinde o soruyu cevapladı ve ünlü filmin yönetmeninin hazin hikayesini anlattı. İşte o yazıdan ilgili bölüm...
***
...1979 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Sinema-TV Merkezi'nde bir gala düzenlendi ve Akkad, yanına başrol oyuncusu Anthony Quinn 'i de alıp geldi. Film yıllar sonra ancak büyük kentlerin bazı salonlarında gösterim imkânı buldu. İletişim imkânlarının kısıtlılığı ve Türk sinema sektöründe kalem oynatan takımın 'farklı' kafası yüzünden asla sinema salonlarında hak ettiği ilgiyi görmedi Çağrı.
Akkad ile yaptığımız sohbette meşhur duyumu da sorduk: Acaba Quinn, Müslüman olmuş muydu? Cevabı "Hayır"dı Akkad'ın, "Ama bizzat bana, bu filmin İslam ile ilgili önyargılarını kırdığını ve İslam'a müthiş saygı duyduğunu kaç kere söylemiştir." diye ekleyerek. Bu bile yeterli olsa da, özellikle ABD'de, yıllar geçtikçe müthiş bir etki yaptı Çağrı. Sadece bu film ile İslam'a ısınan insan sayısı binleri, onbinleri aşmıştır. Bugün bile, her kutsal gün ve gecede pek çok İslam ülkesi hâlâ bu klasik filmi bıkmadan yayınlar ve bizler de bıkmadan izleriz.
Filmin başarılı olduğunu ve Akkad'ın bu denemeden alnının akıyla çıktığını Kaddafi'nin memnuniyetinden anlıyoruz. Kaddafi, bu projeden hemen sonra Ömer Muhtar filmini teklif ediyor ve en az Çağrı kadar epik ve etkileyici o film çıkıyor. Aslında, yazımızın başlığını, 'Çağrı çekilebilse bile Ömer Muhtar hiç çekilemez' şeklinde yapsaydık sakıncası olmazdı. Zira Ömer Muhtar, teknik ve bütçe olarak Çağrı'dan çok daha büyük bir projeydi.
Merhum Akkad bizimle konuştuğu Yeşilköy'deki o otelde acayip heyecanlıydı. Zira, kendisi "Fatih Sultan Mehmet ve İstanbul'un Fethi" içerikli bir film çekmesi için davet almıştı. Ne yazık ki, kendisini davet edenlerin ufku -maalesef- bugün neredeyse hiçbirini hatırlamadığımız -küçümsemek için söylemiyorum- 'Ebu' ile başlayan filmleri çekebilecek kadardı. (Kendisine bu filmleri izleyip izlemediğini sorduğumda, bazılarını izlediğini ama böyle filmler çekmek için ona ihtiyaç olmadığını söylemişti) Büyükçekmece (İstanbul) civarına gidip set kurulabilecek mekân bakmış, Türk sinema sektörünü yakından incelemiş, kısacası dersini çalışmıştı. Hatta bir ara başıma vurarak, 'İstersen sen ve senin gibiler de bu projede görev alabilir, zira Fas ve Libya'da yaptığımız gibi Türk gençlerini de projeye katmak isterim.' demişti. Ancak bir süre sonra, davet edenler ile Akkad arasındaki vizyon makasının açıklığının kapatılmayacak durumda olduğu anlaşıldı. Akkad, bir plato kurulmasından, belki bir sektör oluşturulmasından ve daha sonra bu platoda onlarca film çekilecek altyapı oluşturulmasından bahsediyordu ama sanırım kendisinden istenen çok daha mütevazı bir bütçe ile TV filmi gibi bir şey çekmesiydi. Maalesef olmadı ve Amerika'ya döndü Akkad.
Kaderin garip tecellisi, İslam'a belki de tarihi boyunca en çok hizmet eden bu filmin yönetmeni yine İslam'a hizmet ettiği iddiasında olanlar tarafından katledilecekti. Mustafa Akkad , hayatının son on yılını Selahaddin Eyyubî'nin hayatını konu edecek epik bir film için sponsor arayarak geçirdi ve 11 Kasım 2005'te Amman, Ürdün'de üç uluslararası otelin bombalanması hadisesinde kızı Rima ile birlikte hayatını kaybetti. Bombalamaları El Kaide üstlenmişti. Dertli yönetmen, iki gün boyunca hastanede yaşam savaşı verirken Ridley Scott, bugün beğenerek izlediğimiz meşhur 'Cennetin Krallığı' isimli filmin çekimlerine başlamıştı! ...