Nurullah Çakmaktaş, Tunuslu kadın tenisçi Ons Jabeur'un başarısını Ortadoğu ve Afrika Kıtası ekseninde AA Analiz için kaleme aldı.
***
“Yine mız mız sıkıntı, yine hep vıdı vıdı; yine hep televizyon, yine hep Ortadoğu…”
Bu mısralar Ahmet Kaya’nın 1985 yılında çıkardığı “Acılara Tutunmak” isimli albümünün “Ortadoğu” adını taşıyan son şarkısından. Şarkının üzerinden neredeyse kırk yıl geçmiş. Belki de bir kırk yıl daha geriden başlanarak yazılı basında, radyo ve televizyon yayınlarında veya günümüzün en baskın iletişim aracı sosyal medya platformlarında Ortadoğu veya Arap toplumuna dair temaların nasıl ele alındığına bir göz atılsa, Ahmet Kaya’nın mısralarında kendine yer bulan bu ifadelerin söz konusu bütün mecralarda aynı vurgu içinde işlendiği rahatça görülecektir: Sömürge, işgal, savaş, darbeler, diktatörlük, otoriterlik, isyan, radikalizm, şiddet, yolsuzluk, fakirlik, iltica… Yani “yine hep sıkıntı yine hep Ortadoğu” ekseninde.
Şüphesiz hem bu mecralarda hem de toplumsal algıda şekillenen bu refleksin reel düzlemde bir karşılığı bulunuyor. Fakat onlarca ülkeyi içine alan ve yüz milyonlarca nüfusu içinde barındıran bir coğrafya gerçekten sadece bu iç karartıcı temalarla mı meşgul oluyor? Kültüre, sanata ve spora dair heyecan verici bir üretim söz konusu değil mi bu coğrafyada? Veya Arap toplumunu bu çerçevede heyecanlandıran bir gelişmenin bizim için bir inceleme ve haber değeri olamaz mı? Uzun süredir Ortadoğu’daki söz konusu bu “sıkıntılı” temalar üzerine çalışan bir akademisyen olarak Arap toplumunu bir hayli heyecanlandıran sportif bir başarı hikayesine bu yazıda yer vermek istiyorum.
- "Arapların gururu"
Yazımızın kahramanı, cumartesi günü, en prestijli tenis turnuvası olarak kabul edilen Wimbedon’da final oynayan profesyonel kadın tenisçi Ons Jabeur. Tıpkı yaklaşık on yıl önce bölge toplumunu demokratikleşme hayaline gark eden Arap Baharı gibi o da Tunus menşeli. Hali hazırda WTA klasmanında dünyanın 2 numarası. Arapça haber sitelerinin son iki yıllık Jabeur başlıklı girdilerine hızlıca göz atıldığında neredeyse bütün metinlerde aynı cümleyle karşılaşmak mümkün: “Bu başarıyı yakalamış ilk Arap ve Afrikalı tenis oyuncusu”. Evet, bütün Afrika kıtası Arap dünyası kadar heyecanlanıyor mudur bilinmez ama Jabuer’un başarılarının “ilk” olma hususunda bütün Afrika kıtasını temsil ettiği bir gerçek.
İlgilenenler bilir, bireysel sporlarda büyük başarılara sahip olmak bir hayli zordur. Hele hele bu spor tenis gibi yetenek ve çalışmanın yanında mental rahatlığa ve güce de ihtiyaç duyan bir spor dalıysa başarıya ulaşmak bir kat daha zorlaşmaktadır. İstisnaları olmakla birlikte büyük başarılara imza atmış tenisçilerin genelde sosyo-ekonomik olarak daha üst sınıflardan geliyor olması bu bağlamda tesadüfi değildir ve tenise odaklanmayı kolaylaştıran bir işleve sahiptir. Bu yönüyle bakıldığında da Jabeur’un başarısı bir hayli saygın bir yere konumlanmaktadır. Zira kendisi, verdiği bir mülakatta zengin bir aileden gelmediğini ifade etmiş. Ayrıca onun spor geçmişinden bahsedenler de, Jabeur’un 12 yaşına gelene kadar bağlı olduğu spor kulübünün tenis kortlarına sahip olmadığını ve onun da antrenmanlarını doğup büyüdüğü bir sahil kenti olan Kasrı Hilâl’deki otellerin kortlarında yaptığını aktarıyorlar. Grand Slam turnuvalarını kazanmış büyük tenisçilerin 3-4 yaşından itibaren alt yapı ve tesis sorunu yaşamadan sistematik bir eğitimden geçtikleri düşünüldüğünde, Ons Jabeur’un ne denli zor bir işi başardığı daha rahat anlaşılacaktır.
Tırnaklarla kazınmış bir başarı hikayesinden bahsediyoruz. Bütün imkansızlıklara rağmen bir kadın olarak tek başına verilen bir mücadelenin semeresi de zaten ancak kariyerinin ikinci yarısında, Jabeur 27 yaşına vardığında gelebildi. 1994 yılında Tunus’un küçük sayılabilecek bir sahil kasabasında doğan Jabeur, annesinin yönlendirmesiyle kısıtlı imkanlar içinde küçük yaşta tenise başlamış ve ancak 12 yaşında başkente intikal ettikten sonra düzenli tenis eğitimi alabilmiş. Kendisinin ifade ettiği gibi uzun ve yorucu bir serüvenin ardından ilmek ilmek örerek bu başarıya ulaşabilmiş. Hafife alınmamalı. Dünya çapında binlerce profesyonel tenisçi arasında, kadınlar klasmanında dünya ikincisi olabilmek özellikle tenis sporu söz konusu olduğunda bir hayli zor ve bir o kadar da kıymetli. Bu kıymetin büyüklüğünden olsa gerek Arap basınında şimdiden kendisine biçilen payeyi gösteren sıfat netleşmiş görünüyor: “Arapların gururu (Fahru’l-Arab)”
- Tunuslu ve gururlu
Jabeur’un kendisi de Arap toplumunda ona biçilen bu payenin farkında. Wimbledon yarı final karşılaşmasının akabinde verdiği röportajda “Tunuslu, gururlu bir kadın olarak” kortta bulunduğunun altını çizmesi, belki de onu Arap kökenli olup da Fransa’ya göç etmiş ve Fransa bayrağı altında mücadele etmiş futbol dünyasının büyük isimleri Zinedine Zidane ve Karim Benzama gibi yıldızlardan Arap toplumu nezdinde farklılaştırıyor. Hatta Jabeur’un bu özelliği onu, spor kariyeri açısından ona en çok benzeyen isim olan Liverpool’un yıldız futbolcusu Mısırlı Muhammed Salah’ın Arap toplumu nezdindeki popülerliğine ortak kılıyor.
Tunuslu kimliğine yaptığı vurgunun yanı sıra Jabeur, Afrikalı genç kadınlara başarılarıyla ilham vermek istediğini ve bu yönüyle tenisi sadece bir spor olarak değil aynı zamanda bir misyon olarak icra ettiğini de ifade ediyor. Onun kimliğine vurgu yapmaktan kaçınmayan özgüveni, benimsediği misyon, sempatik ve doğal karakteri ve aynı zamanda kadın tenisinde çok aşina olmadığımız, izleyenlere keyif veren çeşitli oyun varyasyonları ve tekniği, hayran kitlesini Arap toplumu sınırları dışına çıkaracağa benziyor. Nitekim oynadığı maçlar sırasında ve maç sonu yaptığı açıklamalar sonrasında seyircilerin verdiği reaksiyondan bu durum rahatça gözlemlenebilir.
Jabeur’un kariyerinde 2022 yılı şüphesiz dönüm noktası. Son iki yılda yakaladığı ivmeyi bu sene mayıs ayında kazandığı Madrid Masters turnuvasıyla taçlandıran Jabeur hemen akabindeki Roma Open’da da final oynadı. Son yıllarda sergilediği bu performans neticesinde topladığı puanlarla sıralamada ilk üçe girmeyi başarması ve toprak sezonda kupa ve final görmesi onu bir anda haziran ayında yapılan Roland Garros’un favorilerinden biri haline getirdi. Fakat ilk turda sürpriz bir şeklide elenmesinden çok fazla etkilenmemiş olacak ki bir sonraki ay katıldığı bir diğer Grand Slam turnuvası olan Wimbledon’da final oynamayı başarabildi. Jabeur’un başarı basamaklarını uzun yıllara yayarak kademe kademe tırmanması onun önümüzdeki yıllarda da kadınlar sıralamasında ilk basamaklarda kalacağının habercisi gibi.
Ülkesi Tunus’ta Ons Jabeur’un lakabı “mutluluk bakanı” (vezîretu’s-sa’âde). Kazandığı başarılarla yaydığı mutluluk ülke sınırlarını aşarak tüm Arap dünyasını kapsamış görünüyor. Türkiye’de ise henüz çok tanındığı söylenemez. Ama ideolojik arka planı ne olursa olsun uluslararası spor müsabakalarını takip eden Türk sporseverlerinin her daim dezavantajlı ülkeleri ve sporcuları destekledikleri de bilinen bir gerçek. Bir tenis sever olarak uzun süredir takip ettiğimiz Jabeur’un bizi de bu yazıyı yazacak kadar heyecanlandırmış olması bu gerçekle ilişkili olsa gerek. Veya "Ons" isminin Arapça telaffuzunun bizim de kullandığımız bir kelime olan “ünsiyet” ile aynı kökten gelen "üns" olması (Üns Câbir), onunla tenis düzleminde ünsiyet kurmuş olmamıza vesile olmuş olabilir. Hülasa, temennimiz yeterince “sıkıntılı” haberlerle gündemimizi meşgul eden Ortadoğu ve Afrika’dan daha çok böyle başarı hikayelerini duyabilmek. Kim bilir, belki gün gelir bölge bu tür başarı hikayeleriyle de şarkı sözlerine ilham olur.
[Nurullah Çakmaktaş Marmara Üniversitesi Ortadoğu ve İslam Araştırmaları Enstitüsü'nde doktora öğretim üyesidir.]
*Makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansının editöryal politikasını yansıtmayabilir.