Demokratik Toplum Kongresinin (DTK) Genel Başkan Yardımcısı Aysel Tuğluk, Parlamento'da, BDP Grup Başkanvekili Ayla Akat Ata, TBMM İdare Amiri, Muş Milletvekili Sırrı Sakık ve bazı sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle birlikte basın toplantısı düzenledi.
Tuğluk, 2 ayda, anadilde eğitim talebine ilişkin 1 milyon 100 bin dilekçe toplandığını söyleyerek, söz konusu dilekçeleri, Dilekçe Komisyonunun yanı sıra AB Komisyonu, BM ve UNESCO'ya da sunacaklarını bildirdi.
Kürt sorunun ''hak ve özgürlük sorunu'' olduğunu ileri süren Tuğluk, bu nedenle anadilde eğitimin bu sorundan bağımsız ele alınamayacağını savundu. Sorunun çözümü için hak ve özgürlük alanının genişletilmesi gerektiğini belirten Tuğluk, bunun için de diyalog ve uzlaşı ortamının oluşturulması gerektiğini kaydetti.
Kimlik ve dil gibi hakların vazgeçilmez haklar olduğunu ifade eden Tuğluk, bu alanda getirilecek yasakların her zaman risk teşkil edeceğini söyledi. Aysel Tuğluk, BM Sözleşmesi ve AB normlarında da bir dilin yasaklanmasının insanlık suçu olarak tanımlandığını ifade etti.
Dilekçelerin toplumsal bir talep olduğunu belirten Tuğluk, ''Sayın Erdoğan, Mübarek'e, 'Halkın taleplerini dikkate alın' demişti. İşte imzalar ve işte halkın talebi. Sayın Başbakan'ın hemen yanı başındaki bir halkın taleplerini dikkate alarak, öncelikli gündem haline getirmesini istiyoruz'' diye konuştu.
Tuğluk, bir gazetecinin, eski DTP Genel Başkanı Ahmet Türk ve kendisinin, seçimlerde aday olup olmayacağına ilişkin soruya, ''Bu konuda henüz bir açıklama yapma durumunda olmadığı'' yanıtını verdi.
Toplantının ardından Sakık, Tuğluk ve beraberindekiler, dilekçeleri sunmak üzere TBMM Dilekçe Komisyonuna gitti.
'JEST YAPMAK GEREKİYOR'
Aysel Tuğluk, dilekçeyi Yahya Akman'a verdikten sonra yaptığı açıklamada, Kürt meselesinin hak ve özgürlükler çerçevesinde çözümlenmesi gerektiğine inandıklarını belirterek, ''Bunun çözüm yeri Meclis'tir'' dedi.
Artık Türkiye'nin çağdaş değerlerle buluşması gerektiğini ve bunun da anadilde eğitim hakkı tanınarak oluşacağını ifade eden Tuğluk, şöyle konuştu:
''Meclis zemininin çözüm gücü olmasını istiyoruz. Artık çatışmaların, ölümlerin durmasını istiyoruz. Meclis bu konuda inisiyatif almak durumundadır. Kaybedecek zamanımız yok. Dil hakkı evrensel bir haktır ve pek çok uluslararası sözleşmede güvence altına alınmış bir haktır. Bu belgelerde, bu hakkın yasaklanması yasaklanmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın da bu normlar çerçevesinde değişim yaşaması gerekiyor. İnanıyoruz ki bu mesele ivedilikle ele alınır, Sayın Başbakan bu konuda olumlu bir tutum gösterir. Bu yaklaşım, ortamın daha da yumuşamasına yol açacaktır. Bu tür jestleri yapmak gerekiyor. Beklentimiz bu yönde.''
Komisyon Başkanı Yahya Akman da bu konuda daha önce başvuru yapıldığını anımsatarak, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, ''12 Haziran seçimlerinden sonra kapsamlı bir Anayasa değişikliğinin konuşulacağını'' söylediğini kaydetti. Toplumun bütün kesimleri ile uzlaşı arayacaklarını ve bunların başında da TBMM'de temsil edilen siyasi partilerin geleceğini ifade eden Akman, şunları kaydetti:
''Siyasi partiler ve sivil toplum kuruluşları ile olabildiğince geniş kapsamlı bir mutabakat sağlamak suretiyle Anayasa değişikliği yoluna gidilecektir. Anayasa değişikliğinin, Türkiye'nin daha çağdaş bir Anayasa'ya kavuşması için, ''ama''lı Anayasa yerine daha özet, hak ve hürriyetleri garanti altına alan bir Anayasa değişikliği olacağını şimdiden söyleyebiliriz.
Toplumdaki tansiyonun düşmesi, şiddet ortamının ortadan kalkmasıyla beraber bizim konuşamayacağımız, paylaşamayacağımız hiçbir şey kalmayacaktır. Bizler birbirimizi anladıkça, bu tür konularda çok daha gerekli adımlar atılabilecektir. Ümit ediyorum ki önümüzdeki Anayasa değişikliği ile bu konular daha detaylı ele alınacak. Eğer Anayasa veya yasa değişikliği gerektiriyorsa, bu başvuruları TBMM Başkanlığı ve Başbakanlığa sunacağız.'' aa