Medyadaki bazı kalemler huzursuzlanmaya başlayarak, “Kafes haberini ister veririm ister vermem, sana ne” demeye başladılar.
O kadar basit olduğunu sanmıyorum.
Çünkü cevabını bulmamız gereken temel bir soru var.
Türkiye’deki darbelerde ve cuntacılık faaliyetlerinde “medyanın” rolü ne?
Bu sorunun cevabını bulmak, Türkiye’nin kilidini çözmek anlamına gelecek.
Medya darbelere yardım etti mi, etmedi mi?
Darbeciler medyadan destek gördü mü, görmedi mi?
Medyanın desteği olmasaydı 28 Şubat olur muydu?
28 Şubat döneminde Taraf gibi bir gazete olsaydı, cuntacılar 28 Şubat’ı gerçekleştirebilirler miydi?
Eğer o günlerde Taraf gibi bir gazete olsaydı Aczmendiler, Fadime Şahin, andıçlar meselesi derinliğine incelenir miydi, incelenmez miydi?
Darbecilerin, cuntacıların medyayla ilişkileri neler?
Medya, darbecilerle cuntacılara ait bazı gerçekleri saklıyor mu?
Şimdi, o korkunç Kafes planının birçok gazetenin görmezden gelişine bir de bu soruların ışığında bakmak gerek.
Medyanın hangi haberleri yayınlayıp yayınlamadığı, bütün ülkenin kaderini belirliyor.
Eğer gazeteler, cuntacılara ait haberleri saklıyor ve “cuntacıların” istediği haberleri büyütüyorsa, “medyanın” bu ülkenin en büyük sorunlarından biri olduğu ortaya çıkar.
Eğer bu ülkede darbelerin ve cuntaların üstüne gitmek, onları hayatımızdan çıkarmak istiyorsak, projektörleri önce medyanın üstüne çevirmeliyiz.
Medyanın desteğine güvenmeden hiç kimse cunta kuramaz, darbe hazırlığı yapamaz.
O darbelerin alt yapısını medya hazırlıyor çünkü, cuntaların ayak izlerini de gene aynı medya siliyor.
Kafes planındaki sessizlikleriyle bence çok kötü yakalandılar.
Bir gazete değil, iki gazete değil, üç gazete değil... Bunların hepsinin yöneticileri de mi Kafes planına “inanamadı”, Kafes planında bir haber değeri görmedi?
Bütün ülkeyi altüst edecek, çocukları öldürecek bir cuntadan bahsediyoruz.
O cuntanın üyeleri olduğu söylenen insanlar hâlâ görevde.
Dünyanın hangi ülkesinde televizyonlarla gazeteler bunu görmezden gelebilir?
Poyrazköy’den çıkan “silahları” nasıl izah edeceksiniz, Koç Müzesi’nde bulunan bomba için ne diyeceksiniz?
Biz gazeteci olarak bunlar ilginizi çekmiyor mu?
Bütün dünyadaki gazetelerin ve gazetecilerin ilgisini çekecek bir haber Türkiye’de bazı gazetelerin “ortak ilgisizliği” ile karşılanıyorsa bunun nedenini merak etmek bu ülkede yaşayan herkesin hakkıdır.
Kafes planı, bir cinayet ya da yolsuzluk haberi değil, bütün ülkenin geleceğini karartmayı, katliamlar gerçekleştirmeyi amaçlayan, bunun için silahlar hazırlayan, hazırladığı silahların önemli kısmı yakalanan bir cuntanın operasyon planı bu.
O cuntanın planında adı geçen insanlar hâlâ görevde.
Üstelik daha da beteri, o cuntaya ait olduğu söylenen silahlar bulunduğunda Genelkurmay Başkanı bir açıklama yaparak bu silahları “boru” diye niteleyip ve bunların TSK’ya ait olmadığını söylemişti.
O “boruların” orduya ait olduğu bir hafta içinde anlaşıldı.
Genelkurmay Başkanı’nın bilerek yalan söylediğini sanmıyorum, demek ki Genelkurmay Başkanı’nı bile kandırabilecek, ona yalan söyletebilecek bir güçten bahsediyoruz.
Böyle bir güç medyanın ilgisini çekmez mi?
“Sessiz medyanın” içindeki dürüst kalemler de yazılar yazıyorlar, kendi mesleki namuslarının gereğini yerine getiriyorlar, bu planla ilgilenilmesi gerektiğini söylüyorlar.
Medyanın bu “işlerdeki” rolünü açıkça görmeliyiz.
Bu işin “manivelası” medya.
Bütün televizyonları ve gazeteleriyle bu medyanın verdiği ve vermediği haberlere bakın.
Dünyanın bütün ülkelerinde haber olacak “haberleri” vermeyen gazetelerle televizyonlar varsa onlardan şüphe edin.
Onlara hep birlikte “cunta haberlerini neden saklıyorsunuz” diye de sorun.
Hrant Dink’i “birkaç varoş çocuğunun öldürdüğüne”, Danıştay cinayetini bir “dincinin” işlediğine o kadar çabuk ve o kadar rahat inanıyorlar da, iş, üstelik de belgeleriyle ortaya çıkan bir “cuntaya” gelince “inanmakta” neden böyle büyük bir zorluk çekiyorlar?
Bu medya, televizyonları ve gazeteleriyle gerçekleri halkından gizliyor.
Medyanın dürüst insanları bu oyunu bozacak, bu oyun bozulduğunda bu ülkede cuntacılık bitecek, buna emin olun.
Medya dürüst ve demokrat olduğunda, kimse “faili meçhullerle” adam öldüremez, devletin içinde gizli çeteler kuramaz, hukuku çiğneyemez, cunta kuramaz.
Medyanın “suç ortaklığını” üstlenmediği bir ülke “temiz” bir ülke olur.
O “temizliği” istemek de bizim en doğal hakkımız.
AHMET ALTAN-TARAF