Doğru ERGİL'in Yazısı...
Komplo, bir kişi, kuruluş veya toplum/devlet aleyhine kurulan tuzak veya geliştirilen gizli plan anlamına gelir.
Komplo teorisi ise olayların görünen yüzü ardında adı konamayan güçlerle ilişkilendirilen başka emellerin olduğu inancına dayanır. Kamuoyundan saklandığı iddia edilen gerçek bilgiler yerine insanların dikkatini başka yönlere çeken alternatif açıklamalardır komplo teorileri.
Eğer bir toplumda artan oranda insan gerçek bilgiler yerine komplo teorilerine inanır hale gelmişse, orada siyasal bir zafiyet vardır, yani siyasetin sorun çözme kabiliyetini yitirdiğine ilişkin görüş yaygınlık kazanmıştır. Ahlaki çöküntü ile daha da derinleşen sistemin yetersizliği algısı, tüm kötülüklerin ve çözümsüzlüklerin o toplumdan daha güçlü aktörlerin marifeti olduğu inancını pekiştirir. O toplum veya önemli bir kesimi, gerçeklikle ilintisini yitirir ve paranoya ile marazi fanteziler arasına sıkışır.
Anlattıklarım size hiç de yabancı gelmiyordur. Sürekli, "bölünüyoruz, parçalanıyoruz, cumhuriyetin kazanımları elden gidiyor, şeriat geliyor" (eskiden komünizm gelirdi ama bir türlü gelemedi) vs. kaygıları içimizi daraltırken bir de "dış güçlerin" önlenemez müdahalesiyle istiklalimizi ve bütünlüğümüzü kaybetme korkusuyla yaşıyoruz.
Bütün üniversite yıllarımı ve akademik hayatımın çoğunu IMF (Uluslararası Para Fonu) gibi "küresel finans kapitalin emperyalist sömürü aracı" olan bir örgütten şikâyet ederek geçirdik. Hiç kimse demedi ki, IMF kendiliğinden gelmez. Bir ulusal hükümet (hem de milliyetçiliğinden sual edilemeyecek cinsten) ekonomiyi karaya oturtur. Ödemeler, yatırımlar durur. Maaş bile ödenemez, ithalat-ihracat yapılamaz. O zaman çarkı döndürmek için borç almak gereği ortaya çıkar.
Uluslararası piyasadan borç almak, başka ulusların alın teriyle biriktirdiği değeri (sermayeyi), fiyatını ödeyerek (faiz) geçici süre kullanmak demektir. Ama ya hükümet aldığı borcu ödeyemezse? İşte IMF burada devreye girer. Kendisine borç alırken kefil olması için rica eden ulusal hükümete, aldığı borcu ödeyebilmesi için ulusal ekonomiyi düzenlemek gerektiğini bildirir. Tabii, ulusal hükümetin bunu kabul etmesi gerekmez. Ama o kadar çaresizdir ki, krize soktuğu ekonomiyi düzlüğe çıkarmak için dış desteğe ihtiyacı vardır. IMF'nin ulusal ekonomiyi, alınan borcu ödemek üzere düzenlemesini kabul eder. Üstelik bu onayın ulusal meclisten geçirilmesini ister. IMF bu karar olmadan bir borç anlaşmasına yanaşmaz çünkü bir hükümet gider öteki gelir. Borcu üstlenmeyebilir.
Mekanizma böyle işlemesine rağmen beceriksizlikleri nedeniyle IMF'ye muhtaç olan, onu ulusal ekonomiyi düzenlemek üzere çağıran bütün hükümetler halka yalan söylemişler ve IMF'yi emperyalizmin baş aktörü olarak göstererek onunla mücadele ediyormuş numarası yapmışlardır. Böylece asıl meseleyi gizlemeye çalışmışlardır: Kendi zafiyetlerini.
Bugün IMF yok. Türkiye, kendi ekonomisini kendi iradesiyle idare ediyor. Ekonomik potansiyeli sürekli gelişiyor. Geliştikçe Türkiye güçleniyor ve gücünü uluslararası düzeyde gösteriyor. Ama komplocuların yaydığı paranoya devam ediyor. Sanki Türkiye bir sömürge, Türk(iyeli)ler bir kukla, ipler dış güçlerin elinde ve biz onların ülkemiz için tasarladıkları hain planın kurbanı olarak olan biteni çaresizlikle izliyoruz. Baştaki hükümet de dış güçlerin içerideki işbirlikçisi. Bu kadar fantezi akla zarar. Ruhları kararttığı kadar, aklı da felç ediyor.
Tamam, baştaki hükümetten hoşlanmayabilirsiniz. Onun iktidarına yasal ve ahlaki olarak ne mümkünse yaparak son vermeye çalışabilirsiniz. Ama aklınızı esir alan komplo teorilerine inanırsanız kendinizi acizleştirir, ülkenize de kötülük yaparsanız. Gerçekten dünya düşmanlarla dolu ise seçilmiş meşru ulusal hükümetinizle işbirliği yaparak sorunlarınızı çözmek daha akılcı değil mi? Yaşam bir savaş alanı ise bu savaşı "dış güçlere" karşı vermek yerine içeride bir "iç-savaş"a dönüştürmek akıl kârı mı? Nerede sizin "ulusal birlik" ve dayanışma çağrılarınızda dile getirdiğiniz ortak irade?
Komplo teorisi, kendine güvensizliğin ve gerçekleri anlama zafiyetinin bir yansımasıdır. Hayatı bir savaş hali olarak görmek, yaşamı ve yönetimi olağanlaştıracak bir görüşü, iç barışı sağlayacak bir toplumsal ahlak anlayışı olmamasının ifadesidir. "Türk önde, Türk ileri" olacaksa, bu kadar korku ve endişe ona yakışmaz!
Bugün