İlgili haberleri okuyunca 2009 yılı sonbaharını hatırladım. Geçtiğimiz yıl Ramazan akşamlarından birinde Anadolu yakasındayım. Akşam arkadaşlarla birlikte Çamlıca çay bahçesinde sohbet ediyoruz. İslâmi hassasiyetleri yüksek bir toplulukla beraberim. Aramızda bir de AKP milletvekili var. Konu, Kürt açılımına geliyor. AKP milletvekili, şöyle diyor:
“Hocam, biz Tayyip Bey’in arkasındayız. Onunla birlikte bir tünele girdik. Ama tünelin girdiğimiz tarafı çöktü. İleriden bir ışık görüyoruz ve ışığa doğru yürüyoruz. Orası çıkış mı; yoksa üzerimize doğru gelen bir lokomotifin farları mı? Bilemiyorum. Ama yürümek zorundayız. Artık, geri dönemeyiz!”
Bendeniz, “Lafla açılım olmaz. Somut yasa çıkarmanız lazım. Ama bu sefer de CHP, yasaları Anayasa Mahkemesi’ne götürür ve iptal ettirir. Anayasa değişikliği yapıp, referanduma gitmeniz lazım. Meclis’teki referandum oylamasında AKP’den fire olur mu” diye soruyorum. Cevap çok ilginç:
“Hocam, AKP’de yaklaşık 20 milletvekili Kürt açılımından çok rahatsız. Onları biliyoruz. Fire olabilir. Ayrıca, devletin derinliklerinden gelen bir sinyalle bazı işadamlarının Cindoruk’un DP’sine Meclis’te grup kurdurmak için kesenin ağzını açtığını duyduk. Milletvekili pazarı da kurulabilir!”
“AKP’den çatlak sesler” haberini okuyunca, o sohbeti bir arkadaşıma anlatıyorum. Gülümsüyor, yerinden kalkıp Kemal Yamak’ın Gölgede Kalan İzler başlıklı kitabını raftan alıp önüme koyuyor. “Lütfen, 461. sayfayı oku” diyor.
Hikâye şöyle: 1973 seçimlerinden sonra Ecevit başbakan olur ve ilk kez Özel Harp Dairesi’nin varlığını öğrenir. O yıllarda Özel Harp Dairesi komutanı olan Tuğgeneral Kemal Yamak, Ecevit’e brifing verir. Sonradan “12 Mart ve kontrgerilla” tartışması başladığında Ecevit bu bilgileri gazetecilere anlatır ve kıyamet kopar. Ecevit’in tavrını eleştiren Org. Yamak, dayanamayıp şunları yazmış:
“Ecevit’in zaman zaman medyanın ilgisi için bizzat öne çıkarak söyledikleriyle devam eden bu iftira kampanyası sürdürülürken, bu teşkilatın içinde o zaman kendi partisinden ne kadar personelin, hatta TBMM’de birbirini hiç tanımayan kaç milletvekilinin bulunduğunu ve bunun sadece kendi partisine ait bir durum olmadığını, birisi söyleyiverseydi ne olurdu?”
Bu satırları okuyunca, insanın aklına bazı sorular geliyor: Acaba, bugünkü TBMM içinde de Özel Harp Dairesi örgütlenmesi içinde yer almış milletvekilleri var mı? Acaba, bunlar hangi partilere dağılmış? İnsanın aklına takılıyor...
* * *
Bendeniz yurtdışındayken 200 civarında aydın ve öğretim üyesi AKP’nin taslağına karşı çıkarak, “anayasa değişikliğinin diyalog ve uzlaşma ortamı içerisinde en geniş mutabakatla yapılması” çağrısında bulunmuşlar. Döndüğümde, Cengiz Çandar’ın yazısından öğrendim. Şöyle diyor Çandar:
“Türkiye’nin birtakım okur-yazarları imza topladılar, yeni anayasa istiyorlar. Bugün gelinen noktaya dudak kıvırıyorlar. Değişiklik önerileri onları kesmiyor... Bu ülkede yaşamıyor gibi bir halleri var. Sanki Alice Harikalar Diyarı’ndayız. Doğru cümleleri ardı ardına sıralayıp değişikliklere karşı çıkarken, buna karşılık ‘Yeni Anayasa İsteriz’ derken şu gelinen noktada CHP-MHP hattının ‘istemezük’ çizgisine yerleşiveriyorlar” (Radikal, 31 mart). Çandar’ın yazısını okuduktan sonra aklıma şu fıkra geldi:
Amerikalı bir zengin balonla dünya seyahatine çıkmış. Balonla İngiltere’de gezinirken uzakta bir kasaba görmüş. Aslında, Oxford’a yakın bir ormanın üzerinde imiş. Nerede olduğunu tam çıkaramamış. Balonu yere yakınlaştırmış. O sırada üniversite hocalarından biri bisikletle derse gidiyormuş. Amerikalı aşağıdakine şu soruyu sormuş:
– Bayım, ben neredeyim?
– Havadasınız!
– Peki, siz neredesiniz?
– Bisikletimin üzerindeyim!
– Burası neresi?
– Orman yolu!
– Siz profesör müsünüz?
– Evet! Nasıl anladınız?
– Yahu, sorduğum sorulara hep doğru cevap veriyorsunuz. Ama cevaplarınız bir b...ka yaramıyor!
Efendim, bizim meslek biraz tuhaftır. Hiçbir pratik faydası olmayan doğruları tekrarlamaya bayılırız!
AYHAN AKTAR-TARAF
“Hocam, biz Tayyip Bey’in arkasındayız. Onunla birlikte bir tünele girdik. Ama tünelin girdiğimiz tarafı çöktü. İleriden bir ışık görüyoruz ve ışığa doğru yürüyoruz. Orası çıkış mı; yoksa üzerimize doğru gelen bir lokomotifin farları mı? Bilemiyorum. Ama yürümek zorundayız. Artık, geri dönemeyiz!”
Bendeniz, “Lafla açılım olmaz. Somut yasa çıkarmanız lazım. Ama bu sefer de CHP, yasaları Anayasa Mahkemesi’ne götürür ve iptal ettirir. Anayasa değişikliği yapıp, referanduma gitmeniz lazım. Meclis’teki referandum oylamasında AKP’den fire olur mu” diye soruyorum. Cevap çok ilginç:
“Hocam, AKP’de yaklaşık 20 milletvekili Kürt açılımından çok rahatsız. Onları biliyoruz. Fire olabilir. Ayrıca, devletin derinliklerinden gelen bir sinyalle bazı işadamlarının Cindoruk’un DP’sine Meclis’te grup kurdurmak için kesenin ağzını açtığını duyduk. Milletvekili pazarı da kurulabilir!”
“AKP’den çatlak sesler” haberini okuyunca, o sohbeti bir arkadaşıma anlatıyorum. Gülümsüyor, yerinden kalkıp Kemal Yamak’ın Gölgede Kalan İzler başlıklı kitabını raftan alıp önüme koyuyor. “Lütfen, 461. sayfayı oku” diyor.
Hikâye şöyle: 1973 seçimlerinden sonra Ecevit başbakan olur ve ilk kez Özel Harp Dairesi’nin varlığını öğrenir. O yıllarda Özel Harp Dairesi komutanı olan Tuğgeneral Kemal Yamak, Ecevit’e brifing verir. Sonradan “12 Mart ve kontrgerilla” tartışması başladığında Ecevit bu bilgileri gazetecilere anlatır ve kıyamet kopar. Ecevit’in tavrını eleştiren Org. Yamak, dayanamayıp şunları yazmış:
“Ecevit’in zaman zaman medyanın ilgisi için bizzat öne çıkarak söyledikleriyle devam eden bu iftira kampanyası sürdürülürken, bu teşkilatın içinde o zaman kendi partisinden ne kadar personelin, hatta TBMM’de birbirini hiç tanımayan kaç milletvekilinin bulunduğunu ve bunun sadece kendi partisine ait bir durum olmadığını, birisi söyleyiverseydi ne olurdu?”
Bu satırları okuyunca, insanın aklına bazı sorular geliyor: Acaba, bugünkü TBMM içinde de Özel Harp Dairesi örgütlenmesi içinde yer almış milletvekilleri var mı? Acaba, bunlar hangi partilere dağılmış? İnsanın aklına takılıyor...
* * *
Bendeniz yurtdışındayken 200 civarında aydın ve öğretim üyesi AKP’nin taslağına karşı çıkarak, “anayasa değişikliğinin diyalog ve uzlaşma ortamı içerisinde en geniş mutabakatla yapılması” çağrısında bulunmuşlar. Döndüğümde, Cengiz Çandar’ın yazısından öğrendim. Şöyle diyor Çandar:
“Türkiye’nin birtakım okur-yazarları imza topladılar, yeni anayasa istiyorlar. Bugün gelinen noktaya dudak kıvırıyorlar. Değişiklik önerileri onları kesmiyor... Bu ülkede yaşamıyor gibi bir halleri var. Sanki Alice Harikalar Diyarı’ndayız. Doğru cümleleri ardı ardına sıralayıp değişikliklere karşı çıkarken, buna karşılık ‘Yeni Anayasa İsteriz’ derken şu gelinen noktada CHP-MHP hattının ‘istemezük’ çizgisine yerleşiveriyorlar” (Radikal, 31 mart). Çandar’ın yazısını okuduktan sonra aklıma şu fıkra geldi:
Amerikalı bir zengin balonla dünya seyahatine çıkmış. Balonla İngiltere’de gezinirken uzakta bir kasaba görmüş. Aslında, Oxford’a yakın bir ormanın üzerinde imiş. Nerede olduğunu tam çıkaramamış. Balonu yere yakınlaştırmış. O sırada üniversite hocalarından biri bisikletle derse gidiyormuş. Amerikalı aşağıdakine şu soruyu sormuş:
– Bayım, ben neredeyim?
– Havadasınız!
– Peki, siz neredesiniz?
– Bisikletimin üzerindeyim!
– Burası neresi?
– Orman yolu!
– Siz profesör müsünüz?
– Evet! Nasıl anladınız?
– Yahu, sorduğum sorulara hep doğru cevap veriyorsunuz. Ama cevaplarınız bir b...ka yaramıyor!
Efendim, bizim meslek biraz tuhaftır. Hiçbir pratik faydası olmayan doğruları tekrarlamaya bayılırız!
AYHAN AKTAR-TARAF