Star yazarı Ahmet Kekeç, bugünkü yazısında 'Yeni CHP' söyleminin altını dolduramayan Kılıçdaroğlu'nun, yaşanan son Gürsel tekin olayının ardından bittiğini söyledi.
Keke. "İlan ediyorum: Kemal Bey olayı bitmiştir" başlıklı yazısında "Kemal Bey, çünkü, “Yeni CHP” söyleminin altını dolduramadı. Görünüşte “Yeni CHP”ydi ama eskinin bütün kötü alışkanlıklarını tevarüs etti. Daha da kötüsü, “rejim bekçisi CHP” imajını değiştirmedi, değiştirmek istemedi." diyereki Kılıçdaroğlu'nun insiyatif alamadığına dikkat çekti.
İşte Ahmet kekeç'in o yazısı...
Bunu, Gürsel Tekin’e yapılan “görkemli karşılamaya” bakarak söylemiyorum.
Kemal Bey olayı zaten bitmişti de, uzatmaları oynuyordu...
Bu arada, “genel başkanlık ihtirası bulunmadığını” söyleyen Gürsel Bey’le ilgili de bir çift söz söylemem lazım.
Kim, “Hayır, böyle bir şey yok. Partimizin bir genel başkanı var. Hâşâ, ne haddime!” diyorsa, yalan söylüyordur.
Politik ihtiras bir virüs gibidir. Bünyeyi zehirler. En mütevazı ve iddiasız görüneninde bile, zaman zaman, “Ulan, acaba?” sorusu depreşir, depreşmektedir.
Elbette kınanacak, ayıplanacak bir durum değil bu...
Doğaldır.
Düne kadar bir “politik yan figür” olan Gürsel Tekin’de de depreşmesi doğaldır. Asla ve kat’a yadırganmamalıdır...
Hem, mevcuda bakıldığında, Gürsel Tekin’de artılar bulunduğunu bile söyleyebiliriz: Hal diliyle konuşması, halka yakın bir siyasetçi görüntüsü çizmesi, klasik CHP siyasetinden uzak durması, “laiklik ve cumhuriyet” hassasiyetlerini bir tür “çocukluk hastalığı” görmesi...
Gürsel Tekin, gerçi, İstanbul’a avdetini, “Ben İstanbulluyum, her zaman gelir giderim” diye açıklıyor, kendince zevahiri uyandırmamaya çalışıyor ama önceki gelişleri böyle “görkemli” değildi.
Olacağı varsa, olur...
Bir de “Gürsel Tekin tarzı siyaseti” deneyelim. Zaman zaman eyyama kaçsa da, sıkıya geldiğinde klasik CHP reflekslerine avdet etse de, mevcuttan daha kötü olmayacağı kesin.
İşin Kemal Bey cephesine gelince...
Diyorum ya, bitmişti de, iş sadece bunun ilanına kalmıştı.
Kemal Bey, çünkü, “Yeni CHP” söyleminin altını dolduramadı. Görünüşte “Yeni CHP”ydi ama eskinin bütün kötü alışkanlıklarını tevarüs etti. Daha da kötüsü, “rejim bekçisi CHP” imajını değiştirmedi, değiştirmek istemedi.
Koskoca referandum sürecini “kayısı” ve “fındık” edebiyatıyla geçiştirmesi, demokratikleşme çabalarına karşı klasik CHP devletçiliğine sığınması, sıkıştığında muarızlarını laiklik ve cumhuriyet konusunda sigaya çekmesi, politik dil olarak “tahkir ve tezyifi” seçmesi (“Kalpazan”, “Angus sığırı”, “sallayın, belki ağaçtan Recep düşer”, vs...), sürekli birbiriyle çelişen açıklamalar yapması ve bununla birlikte yeni hiçbir şey söylememesi bitişinin göstergeleriydi...
Bir de, galiba, inisiyatif alamadı.
Memur geçmişi ve alışkanlıkları inisiyatif almasına engeldi.
Biz Kemal Bey’den partisini ve partisinin kemik laik tabanını dönüştürmesini beklerken, kendisi dönüştü ve otarşik CHP politikalarına teslim oldu.
Bugün Kılıçdaroğlu, sadece Silivri konusunda söz söyleyen, diğer bütün meselelerde eskinin sınanmış reflekslerini gösteren sıradan bir CHP müntesibidir. CHP de, halkın değil, Silivri tutuklularının ve “kaya gibi adamlar”ın partisidir.
Formül basitti oysa:
Kemal Bey, iktidar kapısını, ancak, “kaya gibi adamlar”la, kaya gibi adamların ürettiği siyasetle ödeşerek, hatta bu siyaseti mahkûm ederek aralayabilirdi.
Bu şansı kullanamadı...
Bir de sinisizm...
Taraftarları, Kemal Bey’in “sinik espritüelliğinde” keramet vehmetmişti ama karşısında Recep Tayyip Erdoğan gibi bütün “kurgu”nun altını boşaltan bir rakip vardı ve “sinik muhalefet dili”, olsa olsa, karikatür bir değer ifade ederdi