Hakan yaşadığı şaşkınlığı ve şoku bugünkü köşesinde "Sabahın 5’inde kapıyı çalan sütçü değil polisti" sözleriyle anlattı. Gözaltı sürecinde yaşadıklarını yazan Hakan, polislerin geceyarısı kapıya dayanmasına tepki gösterdi.
(...)Karakolda resmi işlemler tamamlandı.
Polis eşliğinde adli tabip'e çıktım.
Adli tabip "Darp falan var mı?" dedi, işkenceye sıfır tolerans gösterilen bir ulusun çocuğu olarak gururla "Yok... Hiç yok" dedim.
Sonra tekrar polisler eşliğinde Ankara Emniyet Müdürlüğü'ne doğru yola çıktık.
İyi kalpli polislerden biri "Şurada bizim hemşerinin bir fırını var, poğaçası nefistir" diyerek, gidip bir dolu peynirli poğaça aldı. Yedik.
"Gerçekten nefismiş" diyerek bir görüş birliği sağladık.
Kendimi bir an "Behzat Ç." adlı dizide gibi hissettim.
Ve sonunda Ankara Emniyet Müdürlüğü'nde, kapısında "Aranan Şahıslar" yazan odaya ulaştık.
Çok geçmeden anlaşıldı ki...
Halikımda "yakalama kararı" verilen dava, Cem Uzan'ın bana açtığı davaymış.
Ben o davada ifade vermişim, "yakalama emri" kaldırılmış, hatta davadan beraat etmişim. Ancak buna rağmen mekanizma işlememiş ve adım kayıtlarda,"aranan şahıs" olarak geçmeye devam etmiş.
Falan... Filan...
İstanbul'daki avukatımın olağanüstü çabası ve Esat Karakolu'ndaki polislerin samimi gayretleri sayesinde saat 09.30 da "Serbestsin" denildi bana.
Bu arada...
Asayişten sorumlu Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı Oktay Keskin in candan misafirperverliğini de kayda geçirmeliyim. O olmasaydı vakit geçmek bilmezdi.
Demokrasinin meşhur bir tarifi vardır: "Sabahın beşinde kapı çalındığında gelenin polis değil de sütçü olduğundan emin olunan rejime demokrasi denir".
Ne diyelim?
En iyisi dua etmek: Allah ülkemizi sabahın beşinde kapı çalındığında "Gelen sütçüdür sütçü" denilen bir ülke haline getirsin. "