Türkiye Partisi Genel Başkanı, eski AKP’li Bakan Abdüllatif Şener, “Kozmik” aramayı değerlendirirken, “Bu süreç askerin ne kadar sahipsiz olduğunu da ortaya çıkarmıştır” dedi. Türkiye’nin gündeminden düşmeyen “telekulak” için Şener, “Ortada TİB gibi bir kurum varken Başbakan’ın beni dinlediğine tabii ki hala inanıyorum” diye konuştu. Abdüllatif Şener VATAN’ın sorularını yanıtladı:
“TSK’nın kalbinde” ki aramalar Türkiye’nin gündeminde. Başbakan “tarihi bir süreç” diyor, siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye hukuk devleti ve Anayasa, yasalarla kurumların yetki ve sorumlulukları belli. Hukukun gerekleri hangi sınırları zorluyorsa bu çerçevede ortaya çıkan hadiseleri abartmamak lazım. Ama Türkiye’de birkaç yıldır yaşanan olaylar, hukuk devleti ilkelerine göre yorumlayabilmenin sınırlarını aşıyor. Her vatandaş “Türkiye’de ne oluyor” diye sorgulamak ihtiyacı duyuyor. Benzer konularda yargının farklı fotoğrafları var. Örneğin Ergenekon davasıyla ilgili verdiği fotoğraf farklı, Deniz Feneri’yle ilgili verdiği fotoğraf farklı. Birinde dava, her gün dışarıya bilgi sızdırılarak, spekülasyonlar üretilerek, tedirginlikler yayılarak sürdürülüyor. Diğeri ise hiçbir bilginin sızmadığı, tamamen kapalı bir halde. Bir başbakan yardımcısına suikast girişimi çok ciddi bir iddiadır. Üstelik Genelkurmay’ın, “Böyle bir şey yok. İstihbaratı değerlendiren subaylar oradaydı” açıklaması var. Buna rağmen arama yapılıyor.
“Buna rağmen” i nasıl yorumlamak gerekiyor?
TSK hırpalanıyor. Bir yandan siyaset, bir yandan yargı süreçleri altında prestiji tahrip ediliyor. Diğer taraftan PKK ile yumuşayan bir süreç ve sonra açılım var. Böyle bir durumda “Acaba ikisi birbirine bağlantılı mı” diye soruyor insan. Sadece ülke içindeki hukuk süreci mi diyelim, yoksa bölgemizde uluslararası etkilerin devamı olarak mı bakalım? Bunu ayrıştıramıyorum.
Süreç iyi yönetilmiyor
Eğer bu iddia doğruysa seçilen kişi neden Bülent Arınç sizce?
Ben Arınç isminin çok özellikli bir durum yansıttığını düşünmüyorum. Bir suikast girişimi var mı, yok mu, bununla ilgili de kesin bir kanaatim yok. Sürecin sonunda ortaya çıkınca bir şey söyleyebiliriz. Son 3 senedir sürekli yıpratılan Genelkurmay’ın bu süreci doğru ve etkili idare edemediğini düşünüyorum. Genelkurmay Başkanlığı hatta Genelkurmay Başkanı açıklamalar yapıyor. Bunların ardından ise farklı şeyler çıkıyor ve açmazda kalıyor. Yapılan açıklamaya rağmen savcılar günlerce incelemeyi sürdürüyorlar. Bu görüntüler, askerin kendisini savunamadığını, doğru anlatamadığını, süreci doğru yönetemediğini gösteriyor. İkincisi sahipsizliğini de gösteriyor. Ne siyasetin, ne de basının konuyu daha anlaşılır bir şekilde, yıpranmayı önleyecek bir şekilde tavır sergilediğini görmüyoruz.
Siz 28 Şubat’ı yaşayan isimlerden birisiniz. O dönem en çok baskıyı askerlerden gördünüz. Şimdi TSK sahipsiz diyorsunuz?
28 Şubat sürecinde mevcut iktidara karşı yanlış yapıldı. İyi işleyen bir hükümet vardı. Gelir grupları mutluydu ama o ortamda ’post modern’darbe yapılmıştır. O günden bugüne de bütün süreçler alt üst olmuştur. Askerin görevinin başında ve kışlada olması gerektiğini düşünüyorum. Siyaseti siyasilere bıraksınlar. Siyaset yanlış yapabilir ama halk zaten dersini verir, iktidardan alır. Şimdi yaşadığımız süreç farklı. Farklı bir ortamdayız ve ben bu ortamda kurumlar arası işbirliğinin, güvenin son derece önemli olduğuna inanıyorum. Dünya ekonomisi yeniden yapılandırılıyor. Türkiye de, bunlara bağlı olarak ekonomisi ve kurumsal yapısı yani sistemin bütünü itibariyle yeniden yapılanıyor. Bu yapılanma Türkiye’nin ihtiyaçlarına göre mi, yoksa bazı dış merkezlerin ihtiyaçlarına göre mi şekillendiriliyor?
Çatışma ortamı var
Yargı, siyaset kendi içinde birbirine girmiş, üniversiteler ayrışmış, güvenlik birimleri içinde güvensizlik ve ayrışma var. Bütün kurumların birbirine karşı duyduğu güvensizlik ve çatışma ortamı var. Ve hala Başbakan, “Kurumlar işbirliği içindedir” diyor. Bu söyleyebilmek için herkesi aptal yerine koymak lazım. Kimse aptal değil. Türkiye’de korkunç bir dağınıklık var ve bu ülkenin dışardan yönetilmesine açık bir zemin oluşturmuştur. Buna bakınca “Ne oluyor” sorusunu ister istemez soruyorsunuz.
“Ne oluyor” tamam ama daha önemli soru galiba “Ne olacak?”
Ülkede bu kadar büyük bir dağınıklık varken, olacak şeyler, ortaya çıkacak sonuçların Türkiye’nin ihtiyaçlarına uygun olacağını düşünmüyorum. Ben Türkiye’yi yönetenlerin 24 saatlik planları olduğunu düşünmüyorum. Günü birlik düşünüyorlar.
“Başbakan beni dinliyor” dediniz, hala böyle düşünüyor musunuz?
O kadar çok sızıntı oldu ki. Türkiye’deki insanların çoğunluğu dinlendiğine inanmaya başladı. Yargı kararlarına da girmiştir ki yasal dinleme yetkisine sahip birimler bile yasadışı dinlemeler yapıyor. Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na bakalım. Kurumun kanunu 2005’te çıkarılmıştır. O dönemde ben hükümetteydim. Konunun Bakanlar Kurulu’nda konuşulduğunu hiç hatırlamıyorum. Yani TİB’le ilgili tasarı hükümetten Meclis’e gitmedi.
Denetim yapılmadı
Kanunu incelediğinizde o dönem kadar olan jandarma, emniyet ve MİT’in dinlemelerini de koordine eden bir kurum olarak kuruluyor. Yani dinleyenleri de dinleyebilecek bir kurum kuruluyor. ’Başkanı başbakan atar, kurumun denetimini de Başbakan istediği kişilere yaptırır deniliyor. Oysa Türkiye denetim konusunda çok yerleşik geleneklere sahiptir. Üstelik Başbakanın hangi kuruma denetim yaptıracağı da söylenmiyor. Başkanı kendisi atıyor, denetimi istediği kişilere yaptırıyor. Sonra orada kadro kuruldu. Böyle bir yapıya alınan tüm personelin Başbakan’ın inisiyatifiyle alındığı rahatlıkla söyleyebiliriz. Daha sonra Anayasa Mahkemesi, başkan ataması ve denetimi başbakanın yaptıracağıyla ilgili maddeleri iptal etti. Buna rağmen başkan hala yerindedir. Kurulduğu günden beri de hiç denetim yapılmamıştır. Çünkü Başbakan kurduğu bir birimi denetleme ihtiyacını henüz hissetmemiştir.
Dinlendiğime inanırım
Böyle bir yapının olduğu bir ülkede ’Başbakan herkesi dinlettiriyor’ demek yanlış bir şey olmaz. Böyle bir Türkiye’de yaşıyorsunuz. Bu dinlemelerin hangi maksatlarla yapıldığı konusunda hukuk devletine inanan her insanın şüpheye düşmesi ve sorgulaması lazım. Ben hala dinlendiğime inanıyorum. Böyle bir kurum varken Başbakan’ın beni dinlediğine inanıyor olmam normaldir.
ALABORA VE AKP
“Ülke nasıl bir alabora ortamı yaşıyorsa, bu ortamının mimarı olan iktidar partisinin içinde de, yönetime, başbakana karşı rahatsızlık olması doğaldır. Gördüğümüz kadarıyla hem teşkilatlar hem de TBMM grubunda büyük rahatsızlıklar var. Bu rahatsızlıkların nasıl bir gelişme göstereceğini ilerde göreceğiz.”
Vatan