ABD-PKK görüşmesinin şifreleri

ABD her ne kadar reddetse de Wikileaks'te ortaya çıkan yazışmalarda ABD-PKK yazışmaları ortaya konuyor.

PKK ile görüşmek, Türkiye’de bugün eskisi gibi bir “tabu” değil artık. Devletin bazı birimlerinin, PKK’nın muhtelif yerlerdeki temsilcileriyle, örgütü dağdan indirme hedefine yönelik temaslarda bulundukları biliniyor.

İmralı’daki Abdullah Öcalan’la devlet arasındaki diyalogun, son bir yıl içinde “nitelikli” bir hal aldığı da, bizzat Öcalan tarafından açıklandı. Seçmen, 12 Eylül 2010 referandumuna giderken, PKK ile resmî temaslara ilişkin haberleri biliyordu ve sandıktan çıkan sonuç, bu temasların siyasi sorumluluğunu doğal olarak üstlenen hükümetin istediği yönde oldu.

Türkiye’de devlet-PKK diyalogunun “tabu” olmaktan çıkmaya başlaması, başka devletlerle PKK arasındaki temas ve işbirliği ihtimalinin, hem Ankara’dan hem de kamuoyunun önemli bir kesiminden tepki görmesi keyfiyetini ise değiştirmiyor. Bu tepkinin merkezinde, bugüne dek hep ABD-PKK ilişkisi yer aldı. ABD’nin Irak Kürdistanı’nda ve Avrupa’da, PKK temsilcileriyle temaslar sürdürdüğü iddiası, gerek gazetecilerin haberleri, gerekse örgütün kimi açıklamalarıyla yıllar içinde defalarca gündeme geldi.

Bu konuda akıllara en çok yer eden iddialardan biri, Aydınlık dergisi ve Milliyet gazetesinde 2003 yılı başında yer alan bir dizi haber ile 23 Ocak 2003’te, Can Dündar’ın Milliyet’te, PKK’lıları “ABD yetkilisi” olduğu iddia edilen bir şahısla birarada gösteren bir fotoğrafı yayımlamasıydı.

O günlerde, gerek Washington’daki ABD’li yetkililer, gerekse dönemin Ankara Büyükelçisi W. Robert Pearson bu haberleri ve fotoğrafı “düzmece, yalan” gibi kelimelerle reddettiler. Can Dündar ise, 23 Ocak 2003 günü, bu yalanlamaya verdiği cevapta şöyle diyordu:

“Türkiye’nin elinde bu ilişkiyi kesinkes doğrulayan istihbarat raporları var. Görüşmelere arabuluculuk yapan Davut Bağıstani’yi tanıyor, bazı Amerikalıların bu görüşmelere katıldığını biliyorlar... O yüzden Amerika’nın Ankara Büyükelçiliği’nin, ABD-PKK görüşmesini yalanlaması sürpriz değil. Yalanlama metninde, habere kaynaklık eden Davut Bağıstani’nin PKK ile bağları olduğunun söylenmesi ise inkârdan çok ‘teyit’ sayılmalı.”
 
Perinçek ortaya atıyor, inanıyorlar

Dündar’ın bu satırlarının Milliyet’te yayımlandığı gün, ABD’nin Ankara Büyükelçisi Pearson da Washington’a “GİZLİ” ibareli bir telgraf yazmakla meşguldü. “Türkiye: ABD hükümetinin PKK’yı desteklediği yönünde basında çıkan iddialar ve bizim cevabımız” başlığını taşıyan telgrafta, basındaki iddiaların, ağırlıklı olarak Aydınlık dergisinde yer aldığını vurgulayan Pearson, bu haberlerin kaynağı olarak gördüğü İşçi Partisi lideri Doğu Perinçek’in 20 ocaktaki basın toplantısına değindi, ancak Dündar’ın yayımladığı fotoğraftan hiç söz etmedi:

Perinçek, Büyükelçilik başmüsteşarının, siyasi müsteşarların ve basın ataşesinin –ki zaten bunların hepsini, daha önce İslam-yandaşı ve Kürtyandaşı yakışıksız faaliyetlerde bulunmakla suçlamıştı– ABD hükümeti ile PKK arasındaki ilişkiyi ‘idare’ ettiklerini ve ‘PNG’lenmeleri (“persona non grata” yani istenmeyen adam ilan edilmeleri) gerektiğini iddia etti. 23 ocak günkü Milliyet de, yine Perinçek’in çizgisinde yayın yaptı.

Aynı telgrafın devamındaki iki paragraf ise, basındaki bu iddiaların Ankara bürokrasisinde de karşılık bulduğunu göstermesi bakımından önemli. Aynen aktarıyoruz:

(4) Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı (Uğur) Ziyal, 22 ocakta Akşam gazetesinde çıkan bir haberin kupürünü vererek, konuyu Büyükelçi’nin dikkatine getirdi. Ziyal “Bağıstani’yi tanıyoruz –karanlık bir tiptir” dedi. Ziyal, ayrıca Şam Büyükelçiliği’nde görev yaptığı zamandan, CIA’in, yıllar önce PKK ile temas kurduğunu “bildiğini” söyledi; “Öcalan’la değil ama diğerleriyle” dedi. Büyükelçi (Pearson) PKK’nın ABD hükümeti ile temasta olduğu izlenimi yaratmaya çalışıyor olmasının ihtimal dahilinde olduğunu söyleyerek cevap verdi. Her halükârda, bu haberlerin gerçek bir yanı yoktu. Büyükelçi, büyükelçiliğin bu iddiaları yalanlamak için resmî açıklama yaptığını da kaydetti.

YORUM

(5) Elimizdeki bilgilere dayanarak, bu iddiaları, üst düzey Türk hükümeti yetkililerine ve basına kesin bir dille yalanladık. Bu haberleri ilk üretenlerin Perinçek ve onun medya organları olduğu görülüyor. Tanınmış bir solcu-milliyetçi atsineği (gadfly) olan Perinçek, geçen yıl Avrupa Birliği’nin Türkiye Büyükelçisi’nin, şifrelenmemiş e-mail yoluyla Brüksel’e gönderdiği Türkiye hakkındaki çok eleştirel raporlarını kamuya açıklayarak manşetlere çıkmıştı. Perinçek, bu raporları “güvenlik teşkilatı”ndaki dostlarından aldığını söylemişti; Ankara’daki politikacılar ve diğer kişiler, Perinçek’in askeriyedeki/istihbarattaki unsurlarla bağlantıları olduğunu mutlak bir doğru gibi kabul ediyorlar. Perinçek’in İşçi Partisi’ne verilen destek de Aydınlık’ın tirajı gibi düşük. Bununla birlikte, hem Ziyal’in bariz şüphesinin hem de anaakım basının bu iddialara yer vermek konusundaki istekliliğinin yansıttığı gibi, Perinçek’in/Aydınlık’ın savunduğu fikirler müesses nizam ve aydınlar arasında ciddi bir geçerliliğe sahip.

 
Genelkurmay hele bir raporunu versin

“WikiLeaks Türkiye Belgeleri”ni okurken, Amerikalıların Ocak 2003’te, ABD-PKK temasları konusunda sadece basına yaptıkları yalanlamalarla yetinmediklerini, diplomatik yoldan protesto girişiminde de bulunduklarını; dahası, ABD’nin bu protestosu üzerine, Can Dündar’ın yazısında bahsettiği istihbarat raporlarının Türk Dışişleri tarafından Genelkurmay’dan resmen talep edildiğini gördük.

28 Ocak 2003’te, ABD’nin Ankara Büyükelçiliği Siyasi Müsteşarı John Kunstadter, “Diplomatik girişim yapıldı: ABD hükümeti ile PKK arasındaki temaslarla ilgili iddiaları yalanlamak” başlıklı kısa bir telgraf kaleme almış. Metnini aynen sunuyoruz:

(1) 23 ocakta “Referans A” belgesindeki konuşma notlarını (bu belge ve notlar telgrafın metninde yer almıyor) Dışişleri Bakanlığı’nın Terörle Mücadeleden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Kemal Asya’ya ilettik. Asya, “Referans B” belgesinde (bu belge de telgrafın metnine dahil değil) yer alan ve ABD’yi PKK ile işbirliği yapmakla itham eden son basın kampanyasına ilişkin protestomuza cevap olarak, Dışişleri Bakanlığı’nın, ABD-PKK temaslarına ilişkin bilgi ihtiva ettiği iddia olunan Genelkurmay dosyasını, Türk Genelkurmayı’ndan talep ettiğini söyledi. Türk Genelkurmayı henüz cevap vermemişti.

(2)Asya konuyu biraz daha açarak, (a) bu kampanyanın ikili ilişkileri etkilememesi gerektiğini ve (b) ABD hükümetiyle PKK arasında belki hakikaten resmî temaslar olduğunu, bu temasların küresel bir güç için normal olacağını söyledi. Biz ise, belli bazı Türk kurumlarında hâlâ ABD aleyhine şüpheler taşınmasının Washington’ı dehşete düşürdüğünü söyleyerek söze girdik ve terörist örgüt olma nitelikleri değişmediğine göre, PKK/KADEK ile temas kurmakta hiçbir çıkarımız olmadığını bildirdik.
 
Milliyet ’e çok öfkeleniyorlar

ABD’nin protestoları ve yalanlamaları, PKK’ya Amerikan desteği haberlerini bitirmedi. Sadece görüşmeler değil, Washington’dan düzenli PKK’ya para akışı olduğu iddiası da haberlere konu olmaya devam etti. ABD’nin Ankara Büyükelçiliği Başmüsteşarı Robert Deutsch, 8 Temmuz 2003’te, Washington’a yazdığı bir telgrafta, “PKK/KADEK ile ABD temaslarına ilişkin yeni iddialar” başlıklı bir bölümde, özellikle Milliyet gazetesinin bu konudaki haberlerini hedef aldı:

Anaakım bir gazete olan Milliyet, ABD yetkililerinin son haftalarda PKK/KADEK yetkilileriyle üç kez görüştüklerini birinci sayfasından iddia etti. Milliyet ayrıca, bu temaslarla ilgili bir raporun Türkiye’nin kudretli Milli Güvenlik Kurulu’nun (MGK) haziran sonundaki toplantısına sunulduğunu ve burada teyid edildiğini de yazıyor. Gazete, ABD hükümetinin PKK/KADEK’ten İran’la ilgili bir istihbarat kaynağı olarak yararlandığını ve İran’daki rejimi değiştirme çabasının bir parçası olarak PKK/KADEK’i kullanmayı planladığını da iddia ediyor. Birçok kez Anti-Amerikan haberlerin kanalı olan köşe yazarı Can Dündar da, ABD’nin “stratejik bir ortak” olmak yerine, hızla Türkiye’ye karşı “Bir Numaralı Tehdit” halini aldığı ithamında bulundu.

(ABD kriptolarında birçok kez “Amerikan karşıtı” kampanyaların parçası olmakla suçlanan Can Dündar’ın, yıllar sonra Mustafa filmiyle ilgili tartışmalar kapsamında da Amerikan yazışmalarına konu olduğunu ve hakkındaki eleştirel üslûbun zaman içinde yumuşadığını; örneğin, 14 Kasım 2008 tarihli bir telgrafta ABD’nin Ankara’daki Siyasi Müsteşarı Daniel O’Grady’nin, Dündar’dan “ Milliyet’teki saygıdeğer bir gazeteci ve belgesel film yapımcısı” diye söz ettiğini de burada not düşelim.)
 
Karayılan: Fotoğraf değil, ‘photoshop’

Can Dündar’ın yayımladığı “ABD-PKK görüşmesi fotoğrafı”nı yalanlamak ise yıllar sonra Kandil’e düştü. PKK’nın dağ kadrosunun lideri Murat Karayılan, Ekim 2010’da Radikal ’den Ertuğrul Mavioğlu’nun bir sorusu üzerine konuya açıklık getirdi. Karayılan’a göre, Dündar’ın yayımladığı fotoğraf “Photoshop gibi bir şeydi, doğru değildi. Yani birileri farklı resimleri birleştirmişti.” Ancak yine Karayılan, PKK’nın o dönemde ABD ile bazı görüşmeler yaptığını da şu sözlerle doğruluyordu:

“ABD ile 2003-2004 arasında bazı temaslar gerçekleşti. Zaten teması gerçekleştirenler de şimdi saflarımızda değil... Güneyde (Irak Kürdistanı’nı kastediyor) 1983’ten beri, hem de kimsenin izni olmaksızın varız. ABD buraya gelmişse bizimle temassız olamaz. Ama bunlar bir siyasi ilişkiye dönüşmedi. Daha sonra Türk devletinin müdahalesi, vetolar vb. nedenlerle, 2004’ten bu yana da ilişkimiz kalmadı.”
 
Apo yakalanmadan beş yıl önceydi...

Şimdi biraz geriye gidelim. “WikiLeaks Türkiye Belgeleri” arasında yer alan bir telgraf, ABD’nin PKK ile Irak Kürdistanı dışındaki yerlerde de “resmî” bazı temaslar yaptığını ve dönem dönem bu temasları askıya aldığını düşündürüyor. Telgrafın tarihi: 24 Mart1994, yani Abdullah Öcalan’ın Kenya’da ABD ajanlarınca yakalanıp Türkiye’ye teslim edilmesinden beş yıl önce. Washington’da Bill Clinton’ın birinci başkanlık dönemi devam ediyor. ABD Ankara Büyükelçisi Richard Barkley’nin, Washington’daki muhatabı dönemin Dışişleri Bakanı –çok kısa süre önce, 18 Mart 2011’de vefat eden–Warren M. Christopher olan kısa telgrafını aynen yayımlıyoruz:

(1) GİZLİ-BÜTÜN METİN.

(2) Bakanlığın, ABD hükümetinin PKK ile resmîtemaslarına ilişkin yönlendirici metnine teşekkür ederiz. Bize göre, PKK temsilcilerinin, davalarını anlatma amacıyla, ABD ve diğer Batılı büyükelçilik yetkilileriyle görüşmeler gerçekleştirme girişimlerini sürdürmeleri hatta arttırmaları beklenebilir. Ancak Kıbrıs’ta, yerel nitelikteki Kürdistan Dayanışma Komitesi Başkanı’nın, (ABD’nin) Kıbrıs Büyükelçiliği Siyasi Müsteşarı’yla görüşmesinden kısa bir süre sonra öldürüldüğü gözönüne alındığında ve hem bu görüşmenin hem de ondan önce yapılan ve İstanbul’daki Başkonsolosumuzun dahil olduğu başka bir görüşmenin bizi, PKK adına konuştuğunu iddia eden kişilerle beklenmedik biçimde karşı karşıya bıraktığı gerçeği düşünüldüğünde, Büyükelçilik personelimize ve burada Türkiye’deki bize bağlı temsilciliklere, PKK adına konuştuğunu iddia eden kişilerden gelebilecek yeni yaklaşımları, şimdilik, geri çevirme talimatı verdik. Bakanlığın bu konuda Avrupa’daki bütün temsilciliklere yönlendirici bir resmî metin göndererek, bu temsilciliklerin de şimdilik aynı yaklaşımı benimsemelerinin ısrarla istenmesini öneriyoruz.
 
Christopher: Rus ve Ermeni desteği var

“WikiLeaks Türkiye Belgeleri” arasında Washington çıkışlı telgraflar nispeten az. ABD Dışişleri Bakanı Warren M. Christopher’ın imzasını taşıyan “PKK” konulu iki kripto, bu kapsamda dikkatimizi çekti.

Christopher, 20 Temmuz 1993’te Ankara ve Erivan büyükelçiliklerine gönderdiği telgrafa “Ermeni kaynaklardan PKK’ya destek” başlığını atmış. Telgrafa, Ermenilerin PKK’ya destek olduğu yolundaki haberlere değinerek başlayan Dışişleri Bakanı şöyle devam etmiş:

Bu, bakanlık için endişe nedenidir. PKK bilinen bir terörist grup olduğu için, PKK’ya verilen her türlü Ermeni desteği, Ermenistan ve Ermeni davaları hakkındaki uluslararası kamuoyu görüşünü olumsuz etkileyecektir. Ermenilerin PKK ile temasları, Ermenistan hükümetinin Türkiye ile olan ilişkilerinde zararlı sonuçlar verecektir.

Bu uyarıdan sonra, PKK-Ermeni ilişkileri konusunda büyükelçiliklerden rapor isteyen Christopher, aynen şöyle demiş:

PKK’ya Ermenistan kaynaklı eğitim, sığınak ve yardım sağlandığı konusunda herhangi bir delil olması durumunda Erivan’a çok kuvvetli baskı yapmak istiyoruz. Tabii ki, Ermenilerle konuşana dek, Türklere bu konudan bahsetmeyeceğiz.

Birbuçuk yıl sonra, 3 Kasım 1994 tarihli bir başka telgrafta ise, yine Christopher, bu kez ABD’nin Ankara ve Moskova büyükelçiliklerine “Rusya’daki PKK mevcudiyetinin statüsü” başlığı altında yazmış. PKK’nın Moskova’da bir konferans düzenlediğine ilişkin haberlerden yola çıkan bakan, ABD’li diplomatlardan, PKK’nın Rusya’daki faaliyetlerine ve altyapısına ilişkin bilgi istiyor.

Ayrıca, Moskova nezdinde bu konuda yapılabilecek muhtemel protesto girişiminde nasıl bir taktik izlenmesi gerektiğini soruyor. Telgrafta, Christopher’ın “PKK terörist bir örgüttür ve meşru bir siyasi örgüt değildir. Türklerin PKK ile mücadelesine verdiğimiz destek, sadece PKK’nın Türkiye için oluşturduğu tehditten değil, kısmen de bu grubun, Amerikalıların hayatlarını ve çıkarlarını geçmişte ve şimdi tehdit etmesinden kaynaklanmaktadır” deme ihtiyacı duymuş olması da dikkat çekici.

1994’te Yorgiadis’in öldürülmesinden 3.5 ay sonra Türk diplomat vuruldu

“WikiLeaks Türkiye Belgeleri” arasında yer alan 24 Mart 1994 tarihli “GİZLİ” telgraf, (Güney) Kıbrıs’ta PKK’ya destek veren çevreyle ABD’li diplomatlar arasındaki diyaloga değiniyor. Bu sayfada tam metnini verdiğimiz telgrafın en çarpıcı cümlesi, adadaki Kürdistan Dayanışma Komitesi Başkanı’nın, ABD’nin Kıbrıs Büyükelçiliği Siyasi Müsteşarı’yla görüşmesinden kısa bir süre sonra öldürüldüğünü hatırlatıyor ve “PKK adına konuştuğunu iddia edenlerden gelecek yeni yaklaşımları şimdilik geri çevirelim” diyor.

Bu cümlede sözü edilen Kürdistan Dayanışma Komitesi Başkanı Teofilos Yorgiadis, 20 Mart 1994’te, yani söz konusu telgrafın yazılmasından dört gün önce, Kıbrıs’ta kimliği belirlenemeyen kişilerce öldürüldü. Suikast, Rum siyasetçilerini ve basınını ayağa kaldırdı; Yorgiadis’in Türk ajanlarınca öldürüldüğünü iddia ettiler.

Yorgiadis’in, Ankara tarafından “PKK’nın Kıbrıs’taki en etkili ismi” olarak görüldüğü ve faaliyetlerinin yakından takip edildiği muhtemelen doğruydu. Daha sonra Rum basınında çıkan haberlerde de, Yorgiadis’in öldürüldüğü gün, Larnaka Havaalanı’nda, Belçika’dan gelen bir PKK’lıyı karşılayarak Kürdistan Dayanışma Komitesi’nin bürosuna götürdüğü yazılmıştı.

Bugün Lefkoşa’da bir zamanlar oturduğu caddeye adı verilen, evinin önüne ise bir büstü ve iki bayrak direği konulmuş olan Yorgiadis, bir akşam üstü bahçesinde öldürüldüğünde, onun cansız vücudunu ilk gören kişilerden biri, Amerikan yayın kuruluşu NBC’nin muhabiri olan komşusu Tom Aspell’di. Aspell, yıllar sonra, 29 Nisan 2009’da yazdığı bir makalede Yorgiadis’i şöyle anlattı: “Kürtler adına konuşur ve onların bağımsız bir anayurt hayalini paylaşırdı. Özellikle, 1984’ten beri Türkiye’den özerklik için savaşan ayrılıkçı PKK grubuna yakındı.” Aspell, aynı yazıda, Yorgiadis’i öldürenlerin, Kuzey Kıbrıs’tan sızdığı yönündeki iddiaya da yer verdi ve “Tahminimce, Larnaka yakınındaki Pila’dan sınırı geçtiler, karayoluyla kırk dakika giderek Theofilos’un o zamanki adıyla Tukidides Caddesi’ndeki evine ulaştılar ve onu vurduktan sonra, aynı yoldan Türk topraklarına döndüler” diye yazdı.

Yorgiadis’in öldürülmesinden hemen sonra Rum basınında yazılanlar da, bu Rum aktivistin, ABD’li diplomatlarla temaslarında “PKK adına” konuştuğu bilgisini güçlendiren nitelikteydi. Örneğin, AGON gazetesi Yorgiadis için, “Sürekli PKK’lılarla temastaydı. Rum gazetecilerinin Bekaa Vadisi’ndeki PKK Eğitim Kampı’na ziyaretlerini ve gerillalarla görüşmelerini düzenleyip, ihtiyaçlarını karşılayan da oydu” diye yazdı. Başka yayınlarda, Yorgiadis’in Bekaa’ya ilk kez 1989’da gittiği ve Öcalan’la dost olduğu bilgisi yer aldı.

Yorgiadis öldürüldüğünde Şam’da bulunan Öcalan, zaten haberi alınca bir taziye mesajı yayınlamış ve “Kürt halkının bir şehidi” diye söz ettiği Yorgiadis’in “Kürtlerin kurtuluş mücadelesinde paha biçilemeyecek hizmetlerde bulunduğunu” söylemişti. Yorgiadis’ten sonra Kıbrıs’taki Kürdistan Dayanışma Komitesi’nin başına geçen 1952 doğumlu gazeteci Lazaros Mavros’un PKK ile yakın teması sürdürdüğü ve Öcalan, Kenya’da yakalandığında üzerinde bulunan sahte Kıbrıs pasaportunun, Mavros’un kimlik bilgileriyle düzenlenmiş olduğu da arşivdeki haberler arasında.

“Kıbrıs’taki PKK hesaplaşması”nın ise, Yorgiadis’in öldürülmesiyle bitmediği anlaşılıyor. Bu suikasttan üç buçuk ay sonra, 4 Temmuz 1994’te, Atina’daki Türkiye Büyükelçiliği Birinci Müsteşarı Ömer Haluk Sipahioğlu’nun öldürülmesi de, yine Rum basınında “bir intikam eylemi” olarak değerlendirildi. Rum gazeteleri, Türk diplomatın 17 Kasım örgütünün “Teofilos Yorgiadis Komandoları” adını alan bir kolunca öldürüldüğünü yazdılar. Yunan gazetesi To Vima’nın manşeti de aynı yöndeydi: “Sorumluluğu 17 Kasım üstlendi: Teofilos için İntikam.”

Taraf.com.tr 

Gündem Haberleri