2007’deki Cumhurbaşkanlığı seçimi sırasında dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ’un, Abdullah Gül’ün seçilmemesi için ANAP Genel Başkanı Erkan Mumcu’yu aradığı iddialarıyla başlayan tartışmalar devam ediyor.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün iddiaları doğrulamasının ardından Başbakan Tayyip Erdoğan da geçen salı gecesi Kanaltürk televizyonunda askerin parlamentoya ve siyasi partilere müdahalesini teyit etti. Erdoğan, gazetecilerin “Eski Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ve İlker Başbuğ’un bu sürece müdahil olduğu yönünde iddialar var” sözleri üzerine “Belki başkaları da vardır. Ama şimdi ben ‘şu dinledi bu dinledi’ diyemem ki. Bunu artık karşılıklı muhatapları kimlerse onlardan öğrenmek lazım” dedi.
Millitvekillerini içeri kilitlediler
2007’de muhalefetin 367 şartına destek çıkarak parlamentoyu kilitlediğini anlatan Erdoğan şunları söyledi: “Ben de birçok şeyi biliyordum. Fakat bunları konuşmanın bize artık çok şey kazandıracağına da inanmıyorum. Bulunduğum makam sebebiyle. Fakat bir şeyi çok açık net ortaya koymam lazım. O zamanın küçük muhalifleri, bizlere verdikleri sözlerin arkasında duramadılar. Onlar zaten verdikleri sözün arkasında durabilseydiler, o zaman özellikle onları arayanlar, parantezi gizli açıyorum, ‘onları arayanlar’ diyorum, onları arayanların tesiri altında kalmaz, ‘biz sivil siyasetiz, ama biz şu anda parlamentoda bu işi çözebilecek durumdayız’ der ve gelirlerdi. Ama ne yazık ki parlamentoya gelmedikleri gibi, o zamanın ANAP’ın genel merkezine milletvekillerini tıkadılar, hatta kilitlediler. Bunlardan bir tanesi yanılmıyorsam o zaman kaçabildi, o oylamaya geldi. O arkadaşımız bunu çok daha açık, net ortaya koyabilir. Bugünlerde bunlar deşifre olmaya da başladı, ‘filanca emekli aradı’ filan gibi bunlar deşifre oluyor. İstiyorum ki, onlar daha net ortaya koysunlar.”
Güniz Sokak’ta buluştular
Taraf, Başbakan’ın konuşmasında bahsettiği olayın şahitlerinden, dönemin DYP Denizli Milletvekili ve Genel İdare Kurulu (GİK) üyesi Ümmet Kandoğan’a ulaştı. Sürecin en canlı tanığı olduğunu, TSK’nın ve 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in 367 krizine müdahil olduğunu eskiden beri açıkça dile getirdiğini belirten Kandoğan şunları söyledi: “O günlerde DYP içerisinde çok ciddi sıkıntılar yaşadım. Genel Başkanımız Mehmet Ağar başlarda 184 sayısının parlamentodaki oylamada yeterli olacağını söylüyordu her yerde. Derken 23 Nisan’da Ağar ile birlikte Anıtkabir’e gittik. Dönüşte de Atatürk Bulvarı’ndaki Celal Bayar Köşkü’ne geçtik. Saat 10:15’de Süleyman Demirel aradı. Ben bu konuşmaya şahit oldum. Demirel Ağar’a emir veriyordu. O günün akşamında Ağar ve Demirel Güniz Sokak’ta buluştular. Demirel’in partinin GİK üyeleri üzerinde de baskı kurduğunu biliyorum.
Genel merkezin kapısını kilitlediler
Mehmet Ağar ve Erkan Mumcu, parlamentoda Cumhurbaşkanlığı ile ilgili oturumun olacağı gün saat 14.00’de bir basın toplantısı yapacaklardı. Ancak ne olduysa Mumcu toplantıya gelmedi. Yetmiyormuş gibi, toplantıyı ANAP Genel Merkezi’ne aldırdı. Milletvekillerinin Meclis’teki oturuma gitmesini engellemek için uzattı da uzattı. Hatta arkadaşlarımızdan aldığımız duyumlara göre, milletvekillerinin dışarı çıkmasını engellemek için genel merkezin kapılarını da kilitlemişler.
Mumcu’yu birebir uyardılar
Hatırlayın, ses kayıtlarına da yansımıştı. İsmail Hakkı Karadayı ‘Erkan Mumcu denen bilmem neye oturuma girme yoksa...’ dedim diyordu. Turhan Tüysüz de Mumcu’nun oylamaya girmemesi için kendisini birebir uyardığını belirtti. Göksel Küçükali ise Tuncer Kılıç’ın oturuma katılmaması için kendisini açıkça uyardığını söylemişti. Düşünün bu kadar açık müdahale de bulunanlar, yayımladıkları muhtıra hala internet sitelerinde duranlar, kim bilir kapalı kapılar ardında neler yapmışlardır, takdir kamuoyunun.”
Ağar eşyalarımı dışarı attırdı
Uzun dönem birlikte siyaset yaptığı ve yakın ilişkisi olan Mehmet Ağar ile Meclis’teki 367 görüşmeleri sırasında yaptığı konuşmadan beri görüşmediklerini ifade eden Ümmet Kandoğan sözlerine şöyle devam etti. “Parlamentodaki görüşmeler sırasında kürsüden 367 dayatmasının demokrasi ve millet iradesine yok saymak anlamına geleceğine dair sert bir konuşma yaptım. Konuşmanın ardından Meclis’teki odama gittiğimde, eşyalarımı toplanmış buldum. Görevli ‘Mehmet Ağar’ın emriyle’ dedi. İki saat sonra da altımdaki partinin arabasını aldılar ve beni partiden ihraç ettiler. O gün bugündür Ağar’la görüşmüyoruz.”
taraf