Ali Atıf BİR yazdı…
Sorsana... 13 milyon dolar nerede Çölaşan?
Emin Çölaşan Sözcü gazetesinde yazılarına başladı. Daha ilk günden, her zaman yaptığı gibi, insanlara "laik atak" nöbeti geçirtmek üzere sallıyor.
Kimsenin yazı yazmasına itirazım yok. Ama işkembeden atmasına itirazım var.
15 Ekim tarihli "Rastlantının Bu Kadarı!" başlıklı yazısında Çölaşan şöyle diyor:
"AKP iktidarı Tuncay Özkan'ı bitirmek üzere elinden geleni ardına koymadı. Üzerine vergiciler gönderdi. Kanaltürk büyük bir açmaza girdi ve Fethullah ekibine satıldı!"
Yani Çölaşan'ın dediklerinden sanırsınız ki Tuncay Özkan Kanaltürk'ü süper yönetiyordu. Herkes reklam vermek için sıraya girmişti, Kanaltürk Avrupa Yayıncılar Birliği tarafından örnek yayıncı seçilmek üzereydi!
Tuncay Özkan Kanaltürk'le medyada tutunmaya ve bu yolla da küpünü doldurmaya çalışan kurnaz bir girişimciydi!
Para kazanamayınca işi yalan dolan yayınla azılı muhalifliğe vardırdı, daha sonra müritleri şeyhi uçurdu ve Özkan kontrol edemediği bir yola girdi.
Bu yolda da tehditle, şantajla reklam alma yoluna giderek Kanaltürk'ü daha fazla batağa çekti, kendi sonunu hazırladı.
Kanaltürk'ün Fethullah ekibine satılmasına gelince..
Allahtan kork be Emin Çölaşan. İpek Medya Grubu'nda Kanaltürk'ün alınmasından önce de yazıyordum, program yapıyordum. Şimdi de yazıyorum, program yapıyorum. Her gün koridorlarda Fethullahçı arıyorum ama bir türlü kimseyi göremiyorum. Benim içeriden göremediğimi sen oturduğun yerden nasıl görüyorsun! Altıncı his mi? Yoksa bizim bilmediğimiz gizli güçlerin mi var? Yoksa minik kuşun yaşlandı kulakları iyi duymuyor mu?
(Çölaşan'ın köşe yazarlığı yaptığı Sözcü'nün Genel Yayın Yönetmeni de bir süre önce İpek Medya Grubu'nda çalıştı, hatta Genel Yayın Yönetmenliği yaptı. Çölaşan'ın mantığıyla bakarsak şu anda Çölaşan da Fethullah ekibine satılmış durumda!)
Üşünmedim, Özkan dönemindeki personelin durumunu öğrenmek için İnsan Kaynakları Müdürü'nü aradım. Tuncay Özkan'ın yönettiği Kanaltürk döneminden kalan personelin bir bölümü hâlâ Kanaltürk'te çalışıyormuş.
Eğer Kanaltürk yönetiminin medyada örtük amaçları ya da medyada büyüme amaçlarından başka kaygıları olsa yayın kuruluşlarının içinden internete canlı yayın yapıldığı günümüz ortamında bu örtük kaygılar gizli kalır mı? Kalmaz, mümkün değil.
Emin Çölaşan aynı yazıda sallamaya devam ediyor:
"Kanaltürk'ü sattığı için tepki alan Tuncay daha sonra Kanal Biz'i kurdu, fakat para yoktu. Çalışanlara maaş bile ödenmesi mümkün olmuyordu. Çöküş başladı. Ve Kanal Biz yaklaşık bir ay önce kepenklerini indirdi."
Okuyunca insanın "Vah vah... Gariban Tuncay Özkan amma da mağdur edilmiş, kıyamam" diyeceği geliyor değil mi? Çünkü Emin Çölaşan, Tuncay Özkan'a acımamızı istiyor ve mağdur edebiyatıyla küllerinden bir kahraman yaratmaya çalışıyor.
Oysa Emin Çölaşan'ın şu soruyu sorması gerekiyor: "Kanaltürk'ün satışından aldığın 13 milyon doları (yaklaşık 20 milyon TL) ne yaptın Tuncay Özkan? Niye davamız için harcamadın da bu parayı hâlâ banka hesaplarında tutuyorsun!"
Şimdi içinizden "Tuncay Özkan'ın Kanaltürk'ün satışından keş (cash- nakit) 13 milyon dolar aldığını Çölaşan nereden bilsin" diyorsunuz değil mi? Çok kolay... Google'a girecek ve "Tuncay Özkan Kanaltürk" yazacak, Şamil Tayyar'ın Star gazetesinde bu konuyla ilgili yazdığı yazıyı bulacak. Bakın ne yazmış kısa bir süre önce Tayyar:
"Resmi kayıtlara göre, Kanaltürk, 25 milyon dolara Akın İpek'e satıldı. Akın Bey, paranın 13 milyon dolarlık kısmını 12 Mayıs 2008, 12 milyon dolarlık kısmını ise 13 Mayıs 2008'de Ahmet Burak Mızrak'ın hesabına yatırdı.
Ama pazarlık masasındaki isim Tuncay Özkan'dı. Akın Bey'e sordum, 'Doğrudur, pazarlığı parayı ödediğimiz Ahmet Burak Mızrak'la değil Tuncay Özkan'la yaptık' dedi."
Çölaşan bunları bilmek istemediği için kolayca ulaşabileceği bu bilgiye ulaşmıyor tabii ki. Bir iki telefonla kağıt üzerinde patronun, Tuncay Özkan'ın yakın akrabası 1978 doğumlu Ahmet Burak Mızrak olduğunu, onun hesabına yatan paranın da kısa süre içinde Tuncay Özkan'a devredildiğini bulur. Neden bulmuyor? Çünkü işine gelmiyor!
Araştırmalarım sırasında Çölaşan'ın işine gelmeyecek bir bilgiye daha ulaştım. Yeni yönetim Tuncay Özkan'dan Kanaltürk'ü devraldığında bir de ne görsün!
Envanter kayıt defterinde bulunduğu söylenen birçok cihaz ve aracın yerinde yeller esiyor. Ödendiği söylenen uydu kiraları ve canlı yayın araç kiraları ise ödenmemiş!
Bunu üzerine Tuncay Özkan ve ekibine tam 1.6 milyon TL'lik "cebellezi" davası açılmış. Yeni Kanaltürk yönetimi ise "leasing" yöntemiyle yapılan kira bedellerini 2011 yılına kadar ödemek, Tuncay Özkan'ın pisliğini temizlemek zorunda. Ne yapsınlar başlamışlar paşa paşa ödemeye...
Gariban Tuncay Özkan ise Emin Çölaşan'ın köşesinde boynu bükük, öksüz kendini aklamaya "Türkiye laiktir laik kalacak" naraları atmaya devam ediyor.
Çölaşan'ın yazısının devamında ise "uçuş düzeyi" öyle böyle değil..
Bir holding varmış, bu holding Kanaltürk döneminde reklam vermiş ve parasını peşin ödemiş. Kanal Biz yayına girince holding yöneticisine telefon edilip 'parasını peşin vermiştiniz, elimizde olmayan nedenlerle yayınlayamadık, şimdi aynı reklamları Kanal Biz'de yayınlayıp size olan borcumuzu ödeyeceğiz" denmiş. Onlar da "Biz size paramızı helal ettik, sakın yayınlamayın" gibi inanılmaz bir yanıt vermişler. Çünkü hükümetten korkuyorlarmış, o yüzden Biz ekranlarında reklamlarının görülmesini istemiyorlarmış!
Yalan duydum ama bu kadar sunturlusunu duymadım! Önce bir gazeteci "yahu bu peşin ödeme de neyin nesi" diye sorar değil mi? Haydi onu geçtim, bir de açar haberi doğrulatır değil mi?
Daha önce de bu konuda yazdığım için söz konusu olan holdingin Ülker olduğunu belirteyim. Mayıs 2008'de Kanaltürk el değiştirdiğinde yeni yönetim hesaplara girmiş peşin ödemeden eski yönetimin Ülker'e 700 bin TL reklam yayın borcu olduğunu görmüş. Bunun üzerine de Ülker'in bilgisi doğrultusunda 2008'in sonuna kadar Ülker reklamları hiçbir ücret almaksızın Kanaltürk'te yayınlanarak borçları kapatılmış.
Dolayısıyla Çölaşan'ın verdiği son bilgi de dibine kadar yalan. Çölaşan eski taktiklerine devam ediyor. Oturduğu yerden önüne geleni iktidar yalakası yapmak için elindeki tüm bilgiyi eğiyor, büküyor, çarpıtıyor.
Anlamadığım şey şu... İnsan bir yazıda bu kadar yalan yanlış bilgi verip, bir medya grubunu, sahiplerini, çalışanlarını karalayıp daha sonra da nasıl "önce insanım sonra gazeteci" diye ortalarda dolaşır?.. Bu nasıl bir gazeteciliktir? Gözünü kırpmadan önüne geleni nasıl yalanla dolanla karalayabilir?
Çölaşan'a öğüdüm şu:
Bu kafayı değiştir Çölaşan... Bu kafayla Türkiye'ye en fazla kötülük tohumları ekersin... Ama ektiğinle de kalırsın... Çünkü artık Türkiye'nin çoğunluğu senin bıraktığın yerde değil... İşkembeden atan gazeteciler tasfiye olacak! Bugün olmasa yarın... Adın kadar emin ol sen oldun ama haberin yok!
Çekirgelik
Dalkavukluğun sağladığı çıkar, dürüstlüğün sağladığı faydadan daha fazla olursa o ülke batar. (MONTESQIEU)