ANKARA (AA) - Türkiye İlahiyat ve İslami İlimler Fakülteleri Dekanlar Konseyi "120. Yılında İlahiyat ve İslami İlimler Fakülteleri Çalıştayı Sonuç Bildirgesi'nde, "Bazı akademisyenlerin kişisel görüşleri üzerinden genelleme yapılarak 'ilahiyat' ve 'ilahiyatçı' kavramlarının negatif algı kampanyalarıyla yıpratılması teşebbüsleri, iyi niyet ve hakkaniyetle bağdaştırılamaz. Bu tür faaliyetlerin dindar olarak görünen kişi veya çevrelerce yürütülmesi ülkemizdeki dini hayatın geleceği açısından endişe vericidir." değerlendirmesinde bulunuldu.
Konsey'den yapılan yazılı açıklamada, video konferans sistemiyle "120. Yılında İlahiyat ve İslami İlimler Fakülteleri Çalıştayı" düzenlendiği belirtildi.
Çalıştayın sonuç bildirgesinde, Türkiye'de bir yükseköğretim kurumu olarak ilahiyat ve İslami ilimler fakültelerinin temelde üç alanın yetişmiş eleman ihtiyacını karşılamak üzere hizmet verdiği ifade edilerek, bunların ilkinin İslam dini ve düşüncesi alanında yetkin ve yeterli araştırmacı yetiştirmek, ikincisinin Diyanet İşleri Başkanlığının din görevlisi ihtiyacını karşılamak, üçüncüsünün ise Milli Eğitim Bakanlığının ihtiyaç duyduğu öğretmen ihtiyacına cevap vermek olduğu bildirildi.
Bildirgede, manevi danışmanlık ve rehberlik gibi yeni alanların düşünülmesi durumunda ilahiyat ve İslami ilimler fakültelerinin hizmet alanlarının her geçen gün daha da artmakta olduğuna işaret edilerek, şunlar kaydedildi:
"Fakülteler öğrencilerinin sadece entelektüel bilgi ve kavrayışlarını geliştirmekle yetinmez, aynı zamanda toplumun dini ve toplumsal meselelerine duyarlı, sorumluluk sahibi, İslam inanç ve ilkelerine uygun tutum ve davranışlar sergileyen mezunlar yetiştirmeyi hedefler. İlahiyat fakülteleri dini anlamada ve yorumlamada bir tekel iddiasında bulunmaz. Bu çerçevede kendi bünyesinde çalışan akademisyenlere herhangi bir fıkhi veya itikadi görüş telkininde bulunmaz ve bu konuda baskı yapmaz. Bunun doğal sonucu olarak da üniversite dışında yapılmakta olan ilmi çalışmaların yok sayılması veya kontrol altında tutulması gibi bir anlayışa da sahip değildir."
- "İlahiyat fakülteleri sivil dini grupların varlığını reddetmez"
İlahiyat fakültelerinin toplum içinde oluşmuş sivil dini grupların varlığını reddetmediği, fakülte bünyesinde öğretim elemanlarına veya öğrencilere salt grup aidiyetinden dolayı bir ayrıcılık/ayrımcılık ve yaptırım uygulanmadığı vurgulanan bildirgede, buna karşın herhangi bir grubun düşünce ve örgütlenme açısından ilahiyat ve İslami ilimler fakültelerini tek tek veya tamamen kontrol altına almasının da kabul edilmediğinin altı çizildi.
Bildirgede, İslam geleneği içerisinde tartışılan her düşüncenin öğretim üyeleri tarafından akademik eğitim sürecinde ele alınabileceği belirtilerek, "Ancak özellikle alana dair spesifik tartışmaların halk önünde konuşulması veya kamuoyuna açılmasının da faydadan ziyade zarar getireceği aşikardır. Zira akademya içinde farazi veya fikir teatisi çerçevesinde konuşulan ve konuşulması gereken konuların doğrudan halka intikal ettirilmesi, bu konulara hazır olmayan, yeterli donanımı bulunmayan veya bilmesi gerekmeyen kişilerde kafa karışıklıklarına ve karmaşaya yol açabileceği tecrübelerle sabittir." değerlendirmesinde bulunuldu.
- "İlim ve fikir hür ortamda gelişir"
İlim ve fikrin hür ortamda geliştiği, bu sebeple akademik dünyada farklı fikir ve görüşlerin mütehammil ve müsamahalı bir şekilde karşılanması, sağlıklı düşünce zeminlerinin oluşturulması ve ilmin gelişeceği hürriyet ortamlarının sağlanması açısından önemli olduğu vurgulanan bildirgede, şu ifadeler kullanıldı:
"Ancak bu şekilde bir müsamaha, her görüşün doğruluğu ve kabul edilir olduğu anlamına gelmez. Dolayısıyla sıra dışı fikirlerin toplumda sosyal kırılmalara sebebiyet vermesini önleyecek yol da yine bu görüşlerin uzmanlarınca ilmi metotlara uyularak yapacakları müzakerelerden geçmektedir. Bazı akademisyenlerin kişisel görüşleri üzerinden genelleme yapılarak 'ilahiyat' ve 'ilahiyatçı' kavramlarının negatif algı kampanyalarıyla yıpratılması teşebbüsleri, iyi niyet ve hakkaniyetle bağdaştırılamaz. Üstelik bu tür faaliyetlerin dindar olarak görünen kişi veya çevrelerce yürütülmesi ülkemizdeki dini hayatın geleceği açısından endişe vericidir. Ülkedeki dini hayatın ilahiyatlar, imam-hatipler, medreseler, dini gruplar olarak bölündüğü ve bunlar arasında bir çatışmanın var olduğu şeklindeki algı faaliyeti gerçeği yansıtmamakta ama ortaya çıkarılan suni atmosfer, toplum içinde fitne ve karmaşaya yol açmaktadır. Adeta birbirini ötekileştirmek şeklinde tezahür eden bu tür çabaların doğrudan İslam'a ve ülkemizin en fazla ihtiyacı bulunan toplumsal barışa zarar verdiği açıktır."