ZEKERİYA BEYAZ'DA AKP'Lİ FİŞLEMELERİ !
Kirli bir senaryo yazıldı, kanlı bir filme dönüştürüldü ve tüm Türkiye'ye izletildi. Ama, esas senaristlere ulaşılamadığı için yerdeki kanlar kurumadı...
Adem Yavuz Arslan'ın 'Ergenekon'un Zirvesi: Dink'ten Malatya'ya Azınlıklar Nasıl Hedef Oldu' adlı kitabı, Misyoner grupların sahte istihbarat raporları ve abartılı haberlerle nasıl tehdit haline getirildiğini, gençlerin istihbaratçılar ve yerel jandarma unsurlarınca nasıl motive edildiğini sergiliyor. Kitapta yanıtı verilen sorulardan bazıları şunlar:
"2003-2004 yılında istihbarat raporlarına giren Rahip Santoro'nun 2006 yılında öldürülmesi bir tesadüf müydü?
Kilisedeki JİTEM elemanı ne yapıyordu? Malatya Jandarması'nın akıl almaz telefon dinlemeleri nereye kadar uzandı?
İstihbaratçı Papaz İlker Çınar'ın şok eden ifadelerinde neler vardı?
Malatya görevi nasıl verildi, bu işten ne kadar para aldı?
Cinayet öncesi Malatya'da ulusalcı kampanya nasıl tetiklendi?
Kimler 'dinimiz elden gidiyor' kampanyasına katıldı?
Gölcük'te çıkan sahte istihbarat raporlarında kimler vardı?
Çetin Doğan ile Zekeriya Beyaz'ı buluşturan neydi?"
KİTAPTAN SEÇİLMİŞ BÖLÜMLER
Ogün Samast yakalanmadan jandarma senaryoyu yazmış. Arslan kitabında, Ogün Samast'ın henüz yakalanmadan, Dink cinayetine ilişkin bilgilerin Jandarma Genel Komutanlığı'na gönderildiğini belgeler ışığında ortaya koyuyor ve ekliyor: "Trabzon İl Jandarma Komutanlığı, saat 21.30'da, yani henüz Samast yakalanmamışken, sürece vakıf bir şekilde hazırladığı 'Haber Kayıt Bildirim Formu'nu Jandarma Genel Komutanlığı'na yolluyordu. Haber formuna, Ardeşen yapımı silah bilgisi de dahil, cinayetin bütün detayları Samast ortada dahi yokken yazılmıştı. Dakikalar içerisinde form, adresine yani Jandarma Genel Komutanlığı'na ulaşmıştı. Oradan da başka yerlere dağıldı mı bilinmiyor, bu gidişle de bilinmeyecek. Umalım ki son gelişmelere itibar edilir, karanlıkta da kalsa, üzeri de örtülse bugüne kadar görülemeyen adreslere ulaşılır."(sf.30)
Darbe tehdidi kırmızı kitaba giremedi!
Kitabında darbeye zemin oluşturacak aşırı sağ faaliyetlerin 2000'li yılların hemen başında MGSB'den çıkartıldığına dikkat çeken Arslan, şunları söylüyor: "Kırmızı Kitap olarak da bilinen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi (MGSB) yenilendi ve bu yenilenmede klasik irtica tehdidinin metinden çıktığı basına yansıdı. Ama bu dönemde 'asker olmayan güvenlik ve istihbarat birimlerince' Türkiye'nin 2007 Haziranı'ndan bu yana yaşadığı gelişmeler değerlendirilerek 'Hükümeti/Demokrasiyi ıskat ve ilga' faaliyetlerinin MGSB'de yer alması konusunda öneri hazırlandı, ancak nihai metin, sivillerin kamuoyundaki ağırlığına rağmen bu öneriden yoksun çıktı."(sf.40)
İzlenen papaz vuruluyor
Arslan, Santoro cinayetine ilişkin "Herkes kilisenin çevresine bakarken kimse kilisenin içine bakmadı, kilise cemaatine eğilmedi, cemaati sorgulamadı. Oysa bazı askeri istihbarat raporlarında 'Trabzon'daki kilise faaliyetleri, bu faaliyetlerin nasıl meyve verdiği, işin nasıl büyüdüğü' anlatılıyordu. Kilisenin içine, cemaate bakıldığında ise ilginç bağlantılar ortaya çıktı" diyor ve devam ediyor: "Aralık 2005'te kiliseye A. A. adında yeni bir "imanlı" kazanılmıştı. Santoro, cemaatin genişlemesinden memnundu. Onunla yakından ilgilendi. Aslında A. A.'nın görünmeyen bir yönü vardı. Onun aldığı dersler, ders notları ve bilgiler aynı zamanda 'bir merkeze' rapor ediliyordu. Hatta onun kiliseden aldığı bilgi ve dokümanlar Trabzon'daki ulusalcı bir tarikatın televizyonunda haber haline bile gelmişti.(Ö) Santoro'nun ölümünden sonra kiliseye bir daha uğramadı. A. A.'nın bu durumu Trabzon'da ve Ankara'da dar bir apoletli kadronun bildiği bir 'bilgi' olarak kaldı."(sf.71-72)
Ergenekon başladı, azınlıklara saldırılar azaldı
Türkiye, sansasyonel saldırılarla fırtına ortasında kalan bir gemi gibiydi yakın zamana kadar. Ergenekon soruşturması, "Gayrı Nizami Harp Operasyonu" havası veren akımı önemli ölçüde durdurdu. Ulusalcı kampanyanın gemi azıya aldığı ve MGK planlarının uygulandığı 2004, 2005, 2006 ve 2007 yıllarında, Türkiye'deki kiliselere ve azınlık kuruluşlarına yönelik sözlü-yazılı tehdit, fiili saldırı, yazılama ve molotoflama türü saldırılarda toplam 110 vaka kaydedilmiş. Sadece 2007 yılında bu tür vaka sayısı ise 37. Ama Ümraniye soruşturmasının Veli Küçük'ün tutuklanmasıyla Ergenekon soruşturmasına döndüğü 2008'den itibaren müthiş bir düşüş başladığını belirtmek gerekir. Zira 2008'de vaka sayısı birden 11'e, 2009'da da 8'e gerilemiştir. 2010'da ise 8'de kalmıştır.(sf.78-79)
Generalin belgesi Perinçek'ten çıktı
Ahmet Hurşit Tolon'dan elde edildiği iddia edilen 1 no'lu CD içerisinde yer alan "PSİKOLOJİK HAREKAT SEMİNERLER/PSİKOLOJİK HAREKAT SUNULAR/General" isimli alt klasör içinde bulunan "PH 02-2-9.doc" isimli word belgesi ve "PH 02-2-9.ppt" isimli power point belgesinin aynı içeriklere sahip farklı formatlarda hazırlanmış 'Gizli' belgeler olduğu, power point dosyasında Genelkurmay Başkanlığı başlığının olduğu ve misyonerlik faaliyetleri konulu belgeler olduğu görüldü. İlginç olan noktalardan biri de şuydu; aynı belgeler yine Ergenekon sanıkları arasında yer alan Durmuş Ali Özoğlu ve Doğu Perinçek'ten de ele geçirilmişti.(sf.102)
Büyük Abi MİT ajanı çıktı
Kitapta yer alan belgeye göre cinayetten yaklaşık 2 yıl sonra 'azmettirici' olduğu iddiası ile tutuklanan Varol Bülent Aral Malatya Zirve Cinayeti'nde kilit isimlerin başında geliyor. Arslan, bu isimle ilgili şu çarpıcı ayrıntıyı veriyor: Çünkü cinayetin esas oğlanı Emre Günaydın ile tanışıp onun anti misyoner düşüncelere sahip olmasını sağlayan kişi Aral. Bir bakıma 3 kişinin boğazının kesilmesiyle sonuçlanan bu süreçte başlama vuruşunu yapan kişi Varol Bülent Aral'dı. Aslında kendi hikayesi de çok ilginç. Çünkü suç kaydında marjinal sol gruplarla irtibatları da var, anti misyoner ve İslamcı kimlikle yaptığı işler de. Bu kitabı çalışırken olayı aydınlatacak tarihi bir belgeye ulaştım. Gizemli kahramanımız Bülent Aral "MİT ajanı."(sf.152-153)
Kumpası bilenleri Fethullahçı deyip attırdılar
2009 Temmuzu'nda dönemin Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz'e gelen bir ihbar mektubu hem bugüne kadar gelen mektuplara benziyordu hem de 'adres' itibariyle son derece ilginç bir durum arz ediyordu. 'Kendisini Malatya Jandarması'nda çalışan bir personel' olarak tanıtan ihbarcı, Alay Komutanı Albay Mehmet Ülger'in, Kayseri Jandarma Bölge Komutanı ve Jandarma Genel Komutanlığı Denetleme Başkanı'na 2007 Mart ayında brifing verdiğini anlatan ihbarcı bu ihbardan bir ay sonra Zirve cinayetlerinin meydana geldiğini söylüyordu. İtirafçı mektuplarında, cinayetlerin ardından kumpası bilenlerin Fethullahçı denilip attırıldığını belirtiyordu.(sf.171-173)
Beyaz Hoca'da Başbakan ve AK Parti'lilerin fişleri!
İlahiyat profesörü olarak bildiğimiz Prof. Dr Zekeriya Beyaz'dan AK Parti vekilleri ve Başbakan Erdoğan hakkında fişlemeler vardı. Tabii başka ilginç notlar da. Beyaz'ın evinde arama yapan polislere aslında her şey çok tanıdık gelmişti. Çünkü daha önce Ergenekon sürecinde; diğer sanıklardan Hasan Atilla Uğur, Erkut Ersoy, Hüseyin Vural ve Sevgi Erenerol'dan elde edilen 'misyonerlik' başlıklı dokümanlar Prof Beyaz'dan da çıkmıştı. Bir başka dikkat çekici doküman ise Beyaz'ın el yazısı ile "Türkiye'de kurulan yeni kilise adresleri" adlı listede toplam 99 adet kilise ve Hristiyan Topluluğa ait veriler vardı ve bir kısmına artı işareti konmuştu. Beyaz'dan elde edilen dokümanlar incelendiğinde, 'kişileri hedef gösterme faaliyetlerinde bulunduğu' şeklinde değerlendirilecek çok sayıda bilgi, belge, not dikkat çekiyor.(sf.243)
Balyozculara Misyonerlik Dersi
Beyaz Hoca'dan çıkan CD'ler içerisinde bir tanesi fotoğraflara ayrılmıştı. 31 numara ile delil torbasına konan CD'de Beyaz'ın verdiği konferanstan görüntüler vardı. Konferansın seyircileri ise Balyoz Darbe Planı davasının bir numaralı sanığı Çetin Doğan ve arkadaşlarıydı. Doğan'ın konferans sonrasında Beyaz'a plaket verdiği ve ayakta alkışladığı anlara ait fotoğraflar dikkat çekiyor.(sf.253)
KÜNYE
Yazarı: Adem Yavuz Arslan
Türü: İnceleme-Araştırma
Sayfa: 272
Basım: Haziran 2012
Yayınevi: Timaş Yayınları
Bugün
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.