YÖK'ten Harp okullarına uyarı
"Bir üniversite yapısına uygun bir yapı gerçekleştirirlerse buyursunlar gelsinler"
YÖK Başkanvekili Prof. Dr. İzzet Özgenç, Üniversitelerarası Kurul'a (ÜAK) daha çok görüş soracaklarını, görüşüne daha çok itibar edeceklerini söyledi.
Özgenç, YÖK'te 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nda yapılması düşünülen değişikliklere yönelik bilgilendirme toplantısı düzenledi.
Bir gazetecinin, ''ÜAK'ın yapısında bir değişiklik olacak mı?'' sorusu üzerine Özgenç, ''ÜAK'ın yapısı bir karar almaya, bir konuyu sağlıklı bir şekilde müzakere etmeye elverişli değil'' dedi.
''ÜAK'ın bu şekilde yapılanmasının öngörüldüğü kanun metninin kabul edildiği tarihte Türkiye'de 20 üniversite vardı, 20 rektör, 20 temsilci 40 kişiden oluşan bir kurul vardı. Bugün ise 130'un üzerinde üniversiteye sahibiz'' diyen Özgenç, ÜAK'ın 260 kişiden az üyesinin olmadığını söyledi.
Kurulun, ayda bir defa veya iki ayda bir defa bir araya gelerek bir konuyu yeterince tartışması o konuya vakıf olmasını sağlıklı bir karar almasını beklemenin fiilen mümkün olmadığını belirten Özgenç, ''Bu nedenle ÜAK'ı daha fonksiyonel kılabilecek bir revizyon gerçekleştirmeyi düşünüyoruz. Bu düşünce de ÜAK üyelerinin iradesinin bir yansımasıdır'' diye konuştu.
Özgenç, şu anda yapılan düzenlemeye göre ÜAK'ın rektörlerden oluşacağını söyledi.
-''BUYURSUN GELSİNLER''-
''Harp Akademileri Komutanlığı ve Polis Akademisi Başkanlığı ÜAK'ta temsilci bulundurabilecekler midir?'' diye soran Özgenç, şunları kaydetti:
''Bunun cevabı bu metinde değil. Bunun cevabı, bu kurumların üniversiter bir kurum olup olmamasındadır. Eğer bu kurumlar üniversiter bir kurumsa bu kurumların rektörleri ÜAK üyesi olacaktır. Buradaki problem 2547 sayılı kanunda yaptığımız bir düzenlemeyle çözülecek bir problem değil. Burada problem, Polis Akademisi'nin yönetimine dair hükümlerdedir. Polis Akademisi'nin yönetimi bir akademisyen tarafından gerçekleştirilmiyor. Polis Akademisi'nin başkanı bir üniversite rektörü gibi işin başına gelmiyor, atama yöntemiyle iş başına geliyor.
Şunu yapmayı düşünüyoruz; bu şekilde bir düzenlemeyle üniversite olma iddiasında bulunan bu kurumların üniversite olmanın gereklerine uygun olarak kuruluş kanunlarını değiştirmelerini hedefliyoruz. Burada harekete geçen biz olmayalım, harekete geçen onlar olsun. Kendileri desinler ki 'Biz üniversiteyiz' Bir üniversitenin nesi vardır? Üniversitenin bir senatosu vardır, rektörü vardır. Bu kurumların da bir rektörü olsun, rektör nasıl işbaşına geliyorsa bu kurumlar bakımından da yöneticiler aynı usulle iş başına gelsin. Mevcut haliyle değil. Böyle bir düzenleme, bu kurumların hukuki yapılarında yönetim organlarının belirlenmesine yönelik hukuki düzenlemesinde değişiklik yapılmasını zorunlu kılacaktır. Bir üniversite yapısına uygun bir yapı gerçekleştirirlerse buyursun gelsinler.''
''Bu konuda kurumların ne düşündüğünün'' sorulması üzerine Özgenç, kurumların bu konunun ele alınması gerektiğini düşündüklerini belirtti.
-''ÜAK'IN YÖNETMELİK YAPMA YETKİSİ''-
Özgenç, ''ÜAK'ın yönetmelik yapma yetkisi elinden alınıyor mu?'' sorusu üzerine, Anayasa'ya göre yönetmeliğin bakanlıkların, Bakanlar Kurulu'nun ve kamu tüzel kişilerinin yetkisinde olan bir husus olduğunu vurguladı.
ÜAK'ın kamu tüzel kişiliğine sahip olmadığını belirten Özgenç, ''2547 sayılı kanunda ÜAK'a yönetmelik çıkarma yönünde yetki veren hükümler Anayasa'ya aykırı'' dedi.
ÜAK'ın aslında YÖK'e akademik bakımdan danışmanlık hizmeti veren, özerk, akademik bir kurul olduğunu ifade eden Özgenç, şöyle devam etti:
''Ben akademik bir konuda YÖK Genel Kurulu olarak, Yürütme Kurulu olarak akademik bir konuda karar almadan önce ÜAK;a görüş soracağım. Bir yönetmelik çıkarıyorsam mesela 'Doçentlik Sınav Yönetmeliği'ni yaptık. Yönetmeliği YÖK yaptı ama YÖK bu yönetmeliği çıkarmadan önce ÜAK'ın görüşünü aldı. ÜAK'ın görüşüyle birlikte şekillenerek bu yönetmelik çıkardı.''
-ÜAK'IN TEMSİLCİ SAYISI-
Bir gazetecinin ''Pek çok konuda ÜAK'ın görüşünü almadınız, kontenjan artışı gibi'' demesi üzerine İzzet Özgenç, kontenjan konusunun bir akademik görüş almayı gerektirmeyecek bir konu olduğunu söyledi. Özgenç, ''Hangi konuda görüşünü almamız gerekiyor, iki yolu var. Kanun diyorsa zorunlu ÜAK'ın görüşünü alın, zorunlu olarak görüşü almam lazım. İki, YÖK Genel Kurulu gündemine gelen bir konuyla ilgili olarak burada ÜAK'ın görüşünü almam gerekiyor diye karar alıyor'' diye konuştu.
Özgenç, ÜAK'ın daha çok görüşünü soracaklarını, daha çok görüşüne itibar edeceklerinin altını çizdi.
''ÜAK'ın üye sayısının yarıya düşürülmesi'' sorusuna karşılık Özgenç, şu andaki modelin yarıya indirme olduğunu söyledi.
''Fakat bir ikinci model daha düşünüyoruz'' diyen Özgenç, şöyle konuştu:
''Fakat şu anda YÖK Genel Kurulunda bu konuya ihtiyatla yaklaşıldı. Üniversiteler kuruluş sırasına göre 10'ar kişilik gruplar oluştursunlar. Bu 10'arlı gruplardan birer kişinin katılımıyla bir komisyon oluşsun ÜAK bazı yetkilerini bu komisyon marifetiyle yürütsün. Kurul'un daha fonksiyonel olabilmesi için ÜAK ile paylaştık, ÜAK, buna hayır demedi, olabilir dendi ama daha karar aşamasına gelmiş değil. YÖK'te üniversite sayısınca temsilcinin katılımına yönelik bir karar çıktı. Ama bunun daha da azalmasına yönelik öneri konusunda henüz bir karar verilmiş değil. 130 kişiyle yılda 2-3 defa toplanacak, ama komisyonlar daha sık toplanacak.''
Prof. Dr. İzzet Özgenç, üniversitelerin bölünmesiyle ilgili olarak ''yüz yüze öğrenim görülen üniversitelerde 40 binin üzerinde öğrencisi olanlarda bir çalışma yapılması'' yönünde karar alındığını belirterek, ''Rektörlerle tek tek konuşacağız, görüşlerinin alacağız'' dedi.
Özgenç, YÖK'teki bilgilendirme toplantısında 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'ndaki yapılması öngörülen değişiklikleri anlattı.
Değişikliklerin önce YÖK'ün görüşü olarak hazırlandığını belirten Özgenç, Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) aracılığıyla bunun Bakanlar Kurulu'na iletildiğini anımsattı.
YÖK Genel Kurulu'nun 4 ayrı toplantısında kanunun değişik maddelerinde değişiklik öngörülmesin ilişkin kararlar alındığını anlatan Özgenç, araştırma görevlilerinin yetiştirilmesi, öğretim elemanlarının yetiştirilmesi bakımından önemli düzenlemelerin getirildiğini belirtti.
Şu andaki sistemde 1416 sayılı bir kanunun uygulandığını anımsatan Özgenç, bu kanunla MEB'in yurt dışına doktora yapması için öğrenci gönderdiğini söyledi.
Bu kanunun başlangıçta iyi bir amaca hizmet etmek için getirildiğini belirten Özgenç, sözlerine şöyle devam etti:
''Ama bu kanun çok iyi işlemiyor. Üniversiteler ile MEB arasında bu kanunun işletilmesi bakımdan bir sorun vardır. Lisans öğrenimini tamamlamış olan kişilerin lisansüstü için gönderilmesi söz konusu bu kanunla. Devlet burslusu olarak. Gönderilen kişiler orada iyi rehberlik hizmeti alamadığı için çoğunlukla başarısız olarak geri dönüyor, başarılı olanlar da bir şekilde üniversiteye, kamuya geri dönmemek yolunda bir yol izliyor. Ama bunun dışında üniversitelerde araştırma görevlisi olarak çalışan kişiler bu imkandan yararlanıp yurt dışına gidemiyor. Türkiye'de lisansüstü eğitim görenler bu imkandan yararlanamıyor.''
Getirmeye çalıştıkları sistemle bütün araştırma görevlilerinin Türkiye'de doktora tez yazım aşamasına geldiğinde, teziyle ilgili olarak eğer bir yurt dışında araştırma merkezinde çalışması gerekiyorsa, yurt dışına bir yıllık bir süreyle gönderileceklerini bildiren Özgenç, bu öğrencilerin tezini Türkçe olarak yazacaklarını, Türkiye'ye geldiklerinde doktora unvanını alacağını kaydetti.
Özgenç, düzenlemenin araştırma görevlilerinin kendi üniversiteleri dışında bir başka üniversitede doktora öğrenimi görmelerini kolaylaştıran hükümler içerdiğini vurguladı.
Devlet bursuyla yurt dışına gidenler için mutlaka zorunlu hizmet olacağını belirten Özgenç, gidenlerin yurt dışında bulundukları sürede, devlet imkanlarından yararlandığı sürece Türkiye ye döndüğünde zorunlu hizmet yapacaklarını söyledi.
-''DİSİPLİN DÜZENLEMESİ''-
Bir gazetecinin ''kanunda disiplin konusunda ne gibi değişiklikler yapıldığını'' sorması üzerine, Özgenç, şu andaki disiplin mevzuatının 12 Eylül dönemindeki hukuk anlayışının bir yansıması olduğunu ifade etti.
''Son derece muğlak, belirsiz ifadelerin yer aldığı bir disiplin mevzuatımız var'' diyen Özgenç, mevzuattaki bir disipline aykırı fiilin, rahatlıkla ''kamu görevinden çıkarmayı'' ya da ''aylıktan kesmeyi gerektiren'' veya ''kınama cezasını gerektiren'' bir fiil olarak yorumlanabileceğini söyledi.
Getirmeyi amaçladıkları düzenlemeyle sistemin ''açık, seçik'' olmasının amaçlandığını ifade eden Özgenç, ''Yani hangi fiil, hangi disiplin yaptırımını gerektirecektir, buna açıklık getiriyoruz, buna açıklık getiriyoruz'' dedi. Özgenç, şunları kaydetti:
''Kamu görevinden çıkarma disiplin cezasını, sadece suç oluşturan fiillerle ilgili olarak işletebileceğiz. Bir kişinin disipline aykırı fiili, ceza hukuku açısından suç oluşturmuyorsa, bu kişiyi kamu görevinden çıkartamıyoruz. Bu bir güvencedir.
Adli bir suçtan mahkumiyete bağlı olarak kişi bakımından bir takım hak yoksunlukları doğuyor. Bu hak yoksunluklarını, yine ceza hukukunda kabul edilen birtakım müesseselerle cezanın infazın tamamlandıktan belli bir süre sonra ortadan kalkması mümkün olabiliyor. Ama disiplin yaptırımı açısından bir hak yoksunluğu ortaya çıkmışsa bunu ortadan kaldırmaya yönelik bir enstrümanımız yoktu. Belirli aralıklara çıkarılan af kanunlarıyla bu etkileri ortadan kaldırıyoruz. Bu, aslında 'bir yanlışın diğer bir yanlışla giderilmesi' yönetimidir. Getirilen sistemle bir kişiye, ceza mahkumiyetine bağlı hak yoksunluğuna ilişkin ceza hukuku hükümleri saklı kalmak kaydıyla bir disiplin cezası uygulanmışsa bu disiplin cezasına bağlı hak yoksunluklarının belirli şartlarla ortadan kaldırılabilmesine imkan tanıyoruz. Kişinin disiplin cezası verildikten sonra belirli bir süre, mesela aylıktan kesme disiplin cezası verdik bu kişiye, bu kişi cezanın verildiği tarihten itibaren mesela 1 yıl zarfında bir başka disiplin cezasını gerektiren başka bir fiil işlememişse cezası bu kişinin hukuku üzerinde herhangi bir hukuki sonuç doğurmuyor bundan sonra artık.''
''Denetleme kurulu üye sayısında yapılacak değişikliğin'' sorulması üzerine Özgenç, ''Şu anda somutlaşmış bir metin yok. Karara dönüşmedi'' diye konuştu.
-DÖNER SERMAYE-
Özgenç, tam gün yasasına yönelik hazırladıkları taslağı da anımsatarak, ''Üniversitelerde tam gün yasasına geçiş yapılacaksa bu bütün öğretim üyelerini kapsamalı'' dedi.
Döner sermaye konusuna da değinen Özgenç, yeni düzenlemeyle yöneticilerin yüzde 10, 15, 35 oranlarında döner sermayeden pay almalarını sağlayacaklarını söyledi. Özgenç, ''Rektörün brüt maaşı artı döner sermaye işletmesinden alacağı pay miktarı, Yükseköğretim Kurulu Başkanı'nın brüt maaşını geçmeyecek'' dedi.
ÜÖzgenç, tam gün düzenlemesinin vakıf üniversitelerini de kapsayacağını belirterek, bu üniversitelerdeki öğretim üyelerinin de döner sermayeden pay alabileceklerini anımsattı
ÜNİVERSİTELERİN BÖLÜNMESİ-
Prof. Dr. İzzet Özgenç, ''Bazı üniversitelerin bölünmesi'' konusundaki bir soruyu da şöyle yanıtladı:
''Herhangi bir üniversitenin bölünmesi, parçalanması diye bir karar alınmış değil. Yüz yüze öğrenimin görüldüğü üniversitelerdeki öğrenci sayısının ortalama 30 bin olması idealdir. 'Yüz yüze öğrenim görülen üniversitelerde 40 binin üzerinde öğrencisi olanlarda bir çalışma yapalım'' kararı alındı. Bu çalışmayı o üniversite yönetimleriyle birlikte yapacağız. Sadece YÖK'te bu çalışmayı yapacak kişiler belirlendi, bir komisyon oluşturuldu.
Komisyonun yürütücü benim. Dün toplantı yaptık yüz yüze öğrenim gören üniversitelerde 40 binin üzerinde öğrencisi olan rektörlerle tek tek konuşacağız. Sorun var mı, fikirlerini alacağız. Bu fikirleri YÖK Genel Kurulu'nun bilgisine sunacağız, sonra ne karar alınması gerekiyorsa bu düşünülecek.''