Yıllar Sonra Ortaya Çıkan Gerçekler
Alman orduları Türkiye sınırına dayanınca Türkiye bir dizi tedbir aldı.
Haşim Söylemez'in haberi
İkinci Dünya Savaşı bütün şiddetiyle devam etmektedir. İngiliz ve Fransız hattını aşan Alman orduları, Balkanları baştan aşağıya geçerek Bulgaristan’ı alıp Türkiye sınırına dayanır. Türkiye her şeye rağmen yaklaşmakta olan tehlikenin farkındadır. Tedbir olarak Edirne ve Uzunköprü’deki tren yolu köprüleri havaya uçurulduğu gibi İstanbul, Çanakkale, Tekirdağ, Edirne, Kırklareli ve Kocaeli’nde sıkıyönetim ilan edilmiştir. Daha sonra Almanya ile Rusya arasındaki “saldırmazlık anlaşması” bozulur. Almanya, Rusya’yı Anadolu’dan geçip Kafkaslar üzerinden vurmanın planlarını yapmaya başlar. Bu sırada Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ile Hitler arasında dostluk mektupları gidip gelir. Ancak Alman ordusunun “Türkiye’ye saldırı planları” hazırdır ve bunu 20 Şubat 1941’de Hitler’e sunmuşlardır bile. Zaten Alman orduları da Türkiye sınırına sadece 20 kilometrelik mesafede konuşlanmaya başlamıştır.
Avrupa’yı titreten Alman ordularının her an Türkiye’ye saldıracağı korkusu bütün Anadolu’yu sarar. Sıkıyönetimler ilan edilip “pasif korunma” tedbirleri alınmaya başlanır. İstanbul ve Trakya’da sivil halkın Anadolu’nun içlerine taşınması karara bağlanırken Çatalca dolaylarında askerler direniş hazırlıklarına başlar.
MUDANYA DAĞLARINDA EĞİTİM
Devlet, elindeki bütün imkânları seferber ederek hazırlığını yaparken siviller de bu tehlike karşısında kayıtsız kalmaz. Pek çok kimsenin bilmediği bir “milis kuvvet” hazırlığına başlanır İmralı Adası’nda. Bu hareketin içinde İmralı Cezaevi’nde tutuklu bulunan mahkûmlar vardır. Modern İmralı Cezaevi’ni kurup müdürlüğünü yapan Esat Adil Müstecaplıoğlu, hapishanede tutuklu bulunan 300 kadar mahkûm ve bazı köylüleri bir araya getirerek Mudanya dağlarında gayriresmî gerilla eğitimi vermeye başlar. Alman ordusunun Türkiye topraklarına ayak basması halinde gerilla savaşıyla büyük zayiat verdirilecektir. Ama burada başlayan gerilla eğitiminden devletin haberi yoktur.
Cezaevi Müdürü Esat Adil, kendi inisiyatifiyle başlattığı girişimin ardından ‘gerilla savaşı’ için Sovyetler Birliği’nden yardım bile ister. Esat Adil ile birlikte İmralı Cezaevi’nin kuruluşu sırasında binaların yapımında taşeronluk yapan Türkiye Komünist Partisi (TKP) Merkez Komite Üyesi Sarı Mustafa da (Börklüce) vardır. Esat Adil, dönemin TKP Genel Sekreteri Reşat Fuat ile de tanışmaktadır. Adil, bu dostluğunu kullanarak Reşat Fuat’ın kendileri için Sovyetler’den silah temin etmesini ister. Fuat gerekli temasları yapıp silah konusunda yardım almayı başarır. Ancak Sovyet yetkililer silahları nereye ve ne zaman göndereceklerini sorarlar. Reşat Fuat da ortak tanıdıkları ressam Abidin Dino ile Esat Adil’e şu haberi gönderir: “Sovyet yetkililer böyle bir oluşuma silah vermeyi kabul ettiler, silahların ve cephanelerin ne zaman, nereye gönderileceğini öğrenmek istiyorlar.” Ancak bu haber Esat Adil’e hiçbir zaman ulaşmayacaktır.
ABİDİN DİNO, İHBAR ETMİŞ
Hazırlıklar tam gaz devam ederken sürpriz bir gelişme yaşanır. Türkiye ile Almanya “saldırmazlık” konusunda anlaşma yapar, akabinde Almanya kara Avrupası üzerinden Sovyetler Birliği’ne saldırır. Bu hadiseden sonra gerilla eğitimine ara verilir ve mahkûmlar yine cezaevi şartlarına geri döner. Ancak Abidin Dino’nun Esat Adil’e haber vermemesi olayının detayı da tam bu günlerde ortaya çıkar. Üçlünün bir araya geldiği bir anda Esat Adil Reşat Fuat’a “Sizden bir istekte bulunduk; olumlu, olumsuz bir cevap bile vermediniz” diye sitemde bulunur. Bunun üzerine Reşat Fuat, Abidin Dino’ya dönerek, “Size söylediğim o bilgiyi neden Esat Adil’e iletmediniz?” diye sorar. Dino yıllarca tartışma oluşturacak şu cevabı verecektir: “Gerek görmedim, çünkü ben bu bilgiyi İngilizlere yani entelijans servisi yetkililerine verdim. Muhtemel Alman saldırısına karşı sosyalist-komünist yurtseverlerin bir direniş hazırlığı var, silah temin etme peşindeler, siz devreye girin dedim.”
Abidin Dino’nun yaptığı bu hareket, çoğu komüniste göre ‘ispiyonculuk’ ve ‘arkadaşını satma’dır. Esat Adil’in ‘gerilla’ mücadelesini akim bırakan muhbirlik hadisesinin sosyalistler arasında yıllardır gizliden gizliye tartışıldığı belirtiliyor. “Unutulmuş Sosyalist: Esat Adil” isimli kitabın yazarı Emin Karaca böyle düşünenlerden. Esat Adil üzerine ilk kez detaylı bir çalışma ortaya koyan Emin Karaca, Abidin Dino’nun Esat Adil’i İngiliz gizli servisine söylemesi haniliktir diyor: “Bu dürüst bir tavır değildir. İhanettir. Birilerinin adamlığıdır. Abidin Dino öldüğünde üzerine methiyeler yazıldı. Ancak böyle de gerçekler var. Bu yüzden Abidin Dino ‘mutluluğun resmini’ çizemez.” Esat Adil’in başkalarına ispiyonlanması bir yana, yaptıklarının tahrif edilip küçültülmek istendiğini savunuyor Karaca, “Rasih Nuri İleri bu olayı çarpıtmak ve Esat Adil’i küçük duruma düşürmek için birtakım yanlış yönlendirmeler yapıyor. ‘Zonguldak’ta da Reşat Fuat’lar bu işi yapıyordu.’ diyor. Oysa Zonguldak’ta kime karşı ve hangi tehlikeye binaen böyle bir şey yapılsın? Kaldı ki Reşat Fuat silah temini için devreye girmiştir. Esat biz de böyle bir şey yapıyoruz diyebilirdi.”
1967 tarihinde And dergisinde Şevki Akşit’in yine konuyu gündeme getirdiğini ve o dönem ispiyonculuk olayının tartışıldığını da hatırlatıyor Emin Karaca: “Abidin Dino olayı o dönemde konuşulur, sonra yine üstü örtülür. Aslında onu sevenler konunun açılmasını istemezler. Ama gerçekler doğru bir şekilde yeni kuşaklara anlatılmalı. İyi ressam olabilir ama bir de bu yönü var. Aynı durum Attila İlhan için de geçerli. Çok iyi şair olabilir; ama bir de yaptıkları var. Mahkemede devlet tanığı olarak şahitlik yapıyor. Sosyalist arkadaşlarını ihbar ediyor ve onların tutuklanmasına sebep oluyor. Bu resmi olarak da sabit bir durumdur.”
İNÖNÜ: “SUSTURUN ŞU KÖPEĞİ”
Hitler’e karşı kendince bir tedbir alan Esat Adil’in geçmişinde Kuvayı Milliye hareketi de var. Emin Karaca’nın kitabında Adil anlatılırken bütün yönleri ortaya çıkarılmış. Esat Adil klasik sosyalistler içinde farklı tarzıyla, mevcut düşünce yapısını bayağı zorladı. Bu nedenledir ki Türk sosyalist hareketi içinde pek sivrilmeyen nevi şahsına münhasır olarak kaldı hep. O sosyalistliği Rusya değil Avrupa orijinli olarak düşünüyordu. Emin Karaca’ya göre Mehmet Ali Aybar’ın “güler yüzlü sosyalizm” tezini Esat Adil temellendirmişti: “O farklı bir sosyalistti. Vatanseverdi. Yerel dinamiklerle bir hareketi düşündü. Sendikacılığı da o şekilde geliştirmek istedi. Çünkü Rusya’dan alınanların Türkiye’deki şartlara uyması zor olabilirdi.”
Esat Adil, İmralı Cezaevi müdürü olduğunda Tan gazetesinde “Adiloğlu” takma adıyla yazılar yazar. Bu dönemde İsmet İnönü’nün öfkesiyle karşılaşır. Çok partili demokratik sisteme geçmeye ve Cemiyetler Kanunu’nda sınıf esasına dayalı örgütlenmeye dayalı maddeyi kaldırmaya dair söz veren Millî Şef’in bu süreci başlatmamasını eleştirir. Adil, İnönü’yü diktatörlükle suçlayınca Millî Şef’in hışmına maruz kalır. İnönü, Adalete Bakanı Ali Rıza Türel’den bu yazıları yazan kişinin gerçek kimliğini öğrenmesini ister. Türel de bunun Esat Adil olduğunu söyleyince İnönü “Susturun şu köpeği” diye talimat verir. Esat Adil, hem görevinden atılacağını hem de gazeteye yazı yazamayacağını öğrenince resmî görevlerini ve yazarlığı bırakıp avukatlığa başlar. Bu tarihten sonra da Esat Adil’in naif çizgisi giderek sertleşir.
AKİF’İ BAŞ TACI EDEN SOSYALİST
Esat Adil ile ilgili en çarpıcı nokta ise Millî Şair Mehmet Akif Ersoy’a diğer sosyalistlerden farklı bakması. Millî şairimizi tahlil eden bir kitapçık da hazırlayan Esat Adil’in gözünde Akif’in ayrı bir yeri var. 56 sayfalık Mehmet Akif Ersoy kitapçığında, şairi eleştirenleri yerden yere vururken “Bir ölünün otopsisi sünnetçiye bırakılmaz” diyor. Mehmet Akif’in büyük bir şair oluğundan söz eden Esat Adil, Akif’e inancından dolayı yüklendiğini dile getiriyor: “Müslümanlığın terbiye kaideleri kendisine dürüst bir şekilde verildiği için insanları sevmesini öğrendi. Akif demokrattı. Demokrasi, onun siyasi ve hatta dinî heyecanlarına en uygun olan idi. Halife Ömer’e meftunluğu da bundandı. Akif ilk tahsilini Kur’an suresi bellemekle başladı. Şehir hayatında ilk tanıdığı müessese mescit, cami oldu. İlk musikiyi ezan nağmelerinden, salâ ve kasidelerden duydu. Akif’e şair değildir diyenler, onun kendisine has mevzularını hayret verici bir ustalıkla canlandırdığını itiraf ederler.”
İMRALI’YI KURAN SIRA DIŞI SOSYALİST
1904’te Balıkesir’in Balya ilçesinde dünyaya gelen Esat Adil babası öldüğünde 2 yaşındaydı. İlk ve orta öğrenimini Balıkesir’de yaptı, 1919’da çocuk denecek yaşta Kuvayı Milliye’ye katıldı. 1928’de Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitirdikten sonra Belçika’da doktora yaptı. 1932’de Balıkesir Halkevi’ni kurdu, “Balıkesir’de Savaş” gazetesini çıkardı. Gazete kapanınca 1935’te Ankara Temyiz Mahkemesi raportörlüğüne atandı. Cezaevleri müfettişliği de yapan Esat Adil, Sultanahmet Cezaevi şartlarında mahkûkların barınamayacağına dair raporlar hazırladı. Adil’e göre cezaevleri ceza vermekten çok birer ıslah evlerine dönüştürülmeliydi. Edirne ve İmralı cezaevlerini kurdu. İmralı Cezaevi’nde bugün teröristbaşı Abdullah Öcalan’ın tutuklu bulunduğu bina dahil bütün yapılar onun zamanında inşa edildi.
Esat Adil’in cezaevi uygulamalarını Emin Karaca şöyle anlatıyor: “O suçluyu kazanmanın yollarını arıyordu. Sistemi bunun üzerine kuruyordu. İmarlı Cezaevi’nde müdür iken mahkûmları üretime dâhil etmişti. Mahkûmlar burada kendi yiyeceklerini yetiştiriyorlardı. Aynı zamanda bir gün çalışan mahkûmun cezası iki gün olarak kabul ediliyordu. Mahkûmların belirli aralıklarla ev iznine çıkmaları sağlanmıştı. Katiller bile evine gönderiliyor, tekrar gelip kalan cezasını çekiyordu. Esat Adil bir müdürden çok mahkûmlar için babaydı.” Tan gazetesi, Gün dergisi, Gerçek dergisi gibi yayınlarda yöneticilik ve yazarlık yapan Esat Adil, buralardaki sert yazıları ile sivrilen bir isim oldu. Türkiye Sosyalist Partisi’ni de kuran Esat Adil 1958 yılında öldü
Kaynak: