Yıllar önce göçe zorlanan Bulgaristan Türkleri anlattı.

Yıllar önce göçe zorlanan Bulgaristan Türkleri anlattı.

Ailesiyle 34 yıl önce Sakarya'da göç eden Nihat Cinoğlu:- "Evimizden çıkarken ocağın üzerinde yemeklerimiz kaynıyordu, öyle bırakıp çıktık. Zor günlerdi. Bugün, şu anda boğazım düğümleniyor"

SAKARYA/KOCAELİ (AA) - EMRE AYVAZ/ŞENGÜL AZBAY - Bulgaristan'ın Türklere yönelik uyguladığı asimilasyon politikası nedeniyle 1989 yılında Türkiye'ye zorunlu göç edenler, 34 yıl önceki hüzün dolu günleri unutamıyor.

Bulgaristan'dan Türkiye'ye göç edenlerden 2 çocuk babası ve 3 torun sahibi 63 yaşındaki Nihat Cinoğlu, o dönem yaşadıklarını AA muhabirine anlattı.

Sakarya'da yaşayan Cinoğlu, 1 Ağustos 1989'da babası, annesi, ablası ile eniştesi, eşi ve iki çocuğuyla Bulgaristan'ın Şumnu Kayacık köyünden Türkiye'ye göç ettiğini söyledi.

Dönemin Devlet Başkanı Todor Jivkov'un 29 Mayıs 1989'da yaptığı açıklamalarıyla Türkleri göçe zorladığını, Türklere karşı asimilasyon uygulandığını belirten Cinoğlu, "Belki de İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra böyle bir zulüm yaşanmamıştı. Anamızın verdiği isimleri zorla Bulgar ismine çevirmemiz istendi. '600 yıl Osmanlı buralarda varlık gösterdi. Soyunuz, Bulgar soyundan geliyor, Bulgar'dınız. Sizi, soya dönüş projesiyle yeni isimlerinize kavuşturmak istiyoruz.' dediler. Elimize zorla bir dilekçe ve isim örnekleri vermişlerdi, başka isim seçmemize izin vermediler." diye konuştu.

- "Hunharca zulüm yapıldı"

Cinoğlu aradan geçen zamana rağmen yaşadıkları acıları unutamadıklarını dile getirerek şöyle devam etti:

"Hunharca, zalimce zulüm yapıldı. Yürüyüşler yapılıyordu. Sıkıntı olmasın diye bu basıncı azaltabilmek için sınırları açtılar ama birdenbire 300-350 bin kişi sınırlara yöneldi. Evimizden çıkarken ocağın üzerinde yemeklerimiz kaynıyordu, öyle bırakıp çıktık. Sonradan komşularımız hem ağladık hem yedik diye haber verdiler. Zor günlerdi. Bugün, şu anda boğazım düğümleniyor. Aynı şeyleri yaşıyor gibi oluyorum çünkü 29 yaşındaydım; hayallerim vardı, yeni evlenmiştim. Panik içinde ne yapacağımızı bilmiyorduk. Elimize aldığımız 3-5 eşyayla yola çıktık. Meçhule gidiyoruz, sanki bir rüya gibi. İnanılacak bir şey değil. Ne olacağını çok fazla düşünmeye zamanın da yok."

Bulgaristan'da hatıraları, ev ve bahçelerinin olduğunu belirten Cinoğlu, "Senede bir veya iki defa minimum gidiyorum. Tarıma dayalı bazı yatırımlarımız da var. Kendimizi doğal bir elçi gibi hissediyoruz şu anda, bağı koparmıyoruz. Akraba bağımız var oralarda." dedi.

Cinoğlu, Bulgaristan'a "ata", Türkiye'ye de "ana" yurdu dediklerini aktararak "Biz zaten hiç ayırmadık. Her ne kadar arada bir sınır da olsa insan kendi kültürünü ve kendi topraklarını tanımazsa zaten özgün olamaz hiçbir zaman. Onu biz gelecek nesillere de aktarıyoruz. Özlemle yaşıyorduk, Türkçe bir gazete parçası görsek alıp okurduk, akrabalarımız vardı burada. Burayla yatıp burayla kalkıyorduk. Buraya gelirken daha iyi bir hayat yaşarız diye gelmedik. Mal, mülk hiçbir şeyi gözün görmüyor çünkü senin annenin koyduğu ismini değiştiriyor, kimliğini senin elinden alıyor. Bu çok ağır bir şey. Bunu yaşamak ölümle eş değer ama ölmedin. Ölmediğin için yaşamak zorundasın ve her şeyi kabul ediyorsun ölümün dışında, öyle bir seçenek." ifadesini kullandı.

- "Zorluklar gördük ama yılmadık"

Kocaeli'de yaşayan 66 yaşındaki Ömer Avcı da Türkiye'ye eşi ve 2 çocuğuyla geldiğini söyledi.

Asimilasyon uygulamalarının 4-5 sene sürdüğünü, bu süreçte yaşadıklarını unutamadığını anlatan Avcı, "Geceleri kaçıyorduk, dağlara çıkıyorduk, işe gidemiyorduk. Hep böyle baskın yiyeceğiz gibi. Bunları hiç kafamdan silemiyorum. Oğlan, zil çalınca korkudan karyolaların altına sığınıyordu." şeklinde konuştu.

Avcı o dönemde sürekli takip edildiklerini düşündüklerini belirterek sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bize gece yarısı geldiler. Bana, 'Sen şimdiye kadar isim değişikliği için neden başvurmadın?' dediler. Ben de 'İsmimi annem babam koymuş.' dedim, 'Bizim pırıl pırıl geçmişimiz var.' dedim. Bu arada duvarda Atatürk resmi vardı. Bana 'Şunu hafifçe indir, bir yere sakla.' dediler. Buna çok saygı gösterdiler. Atatürk'ün ne demek olduğunu biliyorlar. Ondan sonra o gece götürdüler, imzaları attırdılar. Bize 'Artık bu isimle hareket edeceksiniz.' dediler. Bu duruma gelinceye kadar köylerde dağlara kaçtık. Günlerce oralarda durduk, perişan vaziyette."

Türkiye'ye zorunlu olarak göç ettirildiklerini anımsatan Avcı, "O zamanki Türk hükûmetine de minnettarım. Ana vatana kavuşmamızı sağladılar. Sonsuz şükürler olsun." dedi.

- Bulgaristan Türklerinin zorunlu göçü

Bulgaristan'dan zorunlu göç, 1984-1989 yıllarında bu ülkede yaşayan Türk azınlığa yönelik bu ülkedeki komünist rejimce uygulanan asimilasyon ve baskı sonucu gerçekleşti.

Yaşanan sürecin en başından itibaren soydaşının yanında olan Türkiye, 29 Mayıs 1989'da başlayan zorunlu göç sürecinde Bulgaristan Türklerine kapılarını açtı.

Haziran, temmuz, ağustos 1989 döneminde yoğunlaşan göç trafiği 1 yılda 345 bin 960 kişinin Türkiye'ye gelmesiyle sonuçlandı. 1990 yılının ikinci yarısında yaşanan göç hareketiyle de yaklaşık 360 bin soydaş Türkiye'ye geldi.

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.