Yermûk Savaşı'nda göz yaşartan tablo
Üç sahabi efendimiz, ölüm anında dahi arkadaşlarını kendilerine tercih etmede birbirleriyle yarışmışlardı.
Onlar arasında böylesine baş döndürücü bir kardeşlik ve kardeşini kendine tercih etme duygu ve düşüncesi vardı. Yermük Savaşı’nda İslam ordusu kendisinden yaklaşık yedi kat daha kalabalık olan Bizans ordusu karşısında tarihe şanla geçecek birmücadele veriyordu. Müslümanlar, şehit olma arzusu ile düşman saflarına atılıyorlardı. Hz. Ayyâş da bunlardan birisi idi.
Arkadaşları Hz. Hâris ve Hz. İkrime ile birlikte düşman saflarına dalmışlardı. Büyük bir şevkle savaşıyorlardı. Gözlerinde, şehadet rütbesiyle ebedi aleme gitmekten başka bir şey görünmüyordu. Hz. Ayyâş etraflarının kat be kat düşman askerleriyle çevrildiğini gördü. Arkadaşlarını ikaz ederek çemberi yarmalarını söyledi. Ne var ki bumümkün olmadı.Her üçü de aldıkları ağır kılıç ve mızrak yaraları ile atlarından yuvarlanmışlardı. Düşmanlar onları öldü zannederek oradan uzaklaştılar. Hz. Ayyâş ve arkadaşları son nefeslerini vermek üzereydiler. O esnada, harp meydanını dolaşarak, amcasının oğlu Hâris’i ve diğer arkadaşlarını arayan Hz. Huzeyfe, onları gördü. Koşarak Hz. Hâris’in yanına gitti. Kırbasını çıkararak “Su istiyor musun?” diye sordu. Hâris’in konuşacak hali yoktu. Ancak bakışlarıyla istekli olduğunu anlatıyor ve “Çabuk, yetiştir” demek istiyordu.
ALLAH RIZASI İÇİN BİR DAMLA SU!
Hâris, tam suyu içeceği esnada biraz ileride yatan İkrime’nin sesi duyuldu. İkrime: “Su! Su! Allah rızası için bir damla su!” diye inliyordu. Hâris bu yalvaran sesi duyar duymaz, içmekten vazgeçti ve gözleriyle Hz. Huzeyfe’ye işaret ederek suyu İkrime’ye götürmesini istedi. Hz. Huzeyfe alelacele İkrime’ye doğru gitti. İkrime’nin başını dizine dayadı, kırba ile su içirmeye çalıştı. İkrime tam suyu yudumlamaya başlayacakken bir ses daha duyuldu. Bu ses: “Su! Su! Ne olur, bir tek damla olsun su!” diyordu. İkrime, sesin geldiği tarafa döndü ve Hz. Huzeyfe’ye bakışlarıyla suyu sesin sahibine götürmesini istedi. Bu sesin sahibi Hz. Ayyâş idi. Hz. Huzeyfe bu defa hızla Hz. Ayyâş’ın yanına vardı. Ne var ki artık Hz. Ayyâş su içecek halde değildi. Ruhunu teslim etmek üzere idi. Hz. Huzeyfe, Hz. Ayyâş’ın şöyle dediğini işitti: - İlahi! İman davası uğrunda canımızı fedâ etmekten asla çekinmedik. Artık bizden şehadet rütbesini esirgeme. Hatalarımı affeyle!
Başkaları için kendisini unutanlar
Hz. Ayyâş bu sözleri söyledikten sonra, kelime-i şehadeti söylemeye başladı. Bitirir bitirmez de ruhunu Rahman’a teslim etti. Hz. Huzeyfe, Hz. Ayyâş’ın şehit olduğunu görünce elindeki kırba ile geriye döndü ve bir koşuda İkrime’nin yanına vardı. Kırbayı uzattı. Ne var ki İkrime de şehit olmuştu. Oradan amcası oğlu Hâris’in yanına koştu. Onun da şehit olduğunu gördü. Üç arkadaş ölüm anında dahi nefislerini arkadaşlarına tercih etmede birbirleriyle yarışmışlardı. İşte onlar arasında böylesine baş döndürücü bir kardeşlik ve kendini kardeşine tercih etme anlayışı (îsar duygusu) vardı. Sosyal hayatımız içinde hepimizde bu duygunun yerleştiğini ve hayata yansıdığını bir düşünün. İnanın bu sayede pek çok problemimiz son bulurdu. Aracınızla bir alışverişmerkezine gidiyorsunuz. İleride bir araçlık park yeri var. Karşıdanda başka bir araç geliyor ve siz yerinizi o kimseye bırakıyorsunuz. Nemüthiş bir incelik değilmi? Unutmayalım ki başkaları için kendisini unutanlar asırlar geçse de hep hatırda kalırlar.
Yapmadığın şeyleri insanlara anlatma
İmam Gazali Hazretleri şöyle buyuruyor: Nasihat etmek kolaydır. Mühim olan onu tutup, gereğince amel etmektir. Bu ise çok zordur. Çünkü benlik ve nefis üstünlüğü olan kişilere nasihat acı gelir, yasaklanan işler ise onların kalplerine güzel ve cazip görünür. İstediğin kadar yaşa, nasıl olsa bir gün öleceksin; dilediğini sev, nasıl olsa bir gün ayrılacaksın; istediğini yap, nasıl olsa bir gün hesabını vereceksin. Mümkün mertebe kimse ile herhangi bir hususta münakaşa ve münazara etme! Çünkü bunda büyük zararlar vardır. Münakaşa; haset, riya, kibir, düşmanlık, kin, benlik ve benzeri kötü huyların kaynağıdır.
Anne ve babamız cenneti kazanma vesilesidir
Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: “Anne ve babasına veya onlardan sadece birine yaşlılık günlerinde yetişip de cennete giremeyen kimseye yazıklar olsun!” (Riyazü’s-Salihin, Erkam Yayınları)
Hadisin verdiği mesajlar
Anne ve baba hangi yaşta olursa olsun, onlara iyilik edilmelidir.
Yaşlandıkları zaman yardıma ve himayeye daha çok muhtaç oldukları için kendilerini daima kollayıp gözetmelidir.
Anne ve babaya karşı gelmek, onlara kötü davranmak, Allah’ın gazabını çekecek büyük günahlardan biridir.
Herkes kendi işini yapmalı
Herkes işini, mesleğini çok iyi bilmeli ve imkânlar ölçüsünde kendi uzmanlık alanı içinde kalmalıdır. Zira herkes ihtisası dışında başarılı olamayabilir. Onun için, tabip tabip olarak, mühendis de mühendis olarak kalmalı. Hoca tabiplik yapmamalı; tabip de hukukçu olacağım diye kendini zorlamamalıdır.
HAZIRLAYAN: Ali DEMİREL-BUGÜN GAZETESİ
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.