Yayman: Cemaat erken iktidar hastalığına yakalandı!
Vatan Gazetesi yazarı ve Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Hüseyin Yayman, "Bu yaşananlar açık bir iktidar savaşıdır. Son on bir yılda Gülen hareketi kendilerinin dahi beklediğinden fazla büyüdü ve güç elde etti." diyerek Cemaat'in erken iktidar hastalığını
Vatan Gazetesi yazarı ve Gazi Üniversitesi Öğretim Üyesi Hüseyin Yayman gündemin en önemli konusu olan hükümet-cemaat gerginliğini İnternethaber'den Nesrin Yılmaz'a değerlendirdi.
17 Aralık bir darbe mi?
17 ARALIK HUKUK MASKELİ BİR DARBE TEŞEBBÜSÜDÜR
Evet bu bir cunta girişimidir. 17 Aralık HUKUK MASKELİ bir darbe teşebbüsüdür. 7 Şubat operasyonunun devamıdır ve hedefi Başbakandır. Bunun böyle olup olmadığını zaman gösterecektir. Önümüzdeki günlerde bu konuda süpriz gelişmeler olursa hiç şaşırmam...Hatırlayın 7 Şubat olduğunda da buna sıradan bir olay diyenler sonunda bunun farklı bir olay olduğunu kabul ettiler.
Ne gibi süpriz gelişmeler?
Muhtemelen illegal dinlemeler, sahte delil üretmeler gibi. Biliyorsunuz Başbakanın odasında dinleme cihazları bulunmuştu. Muhtemelen benzer aygıtlar Bakanların odasında yada evinde de olabilir...
Bu bir iktidar savaşı mı?
HİZMET HAREKETİNDE ERKEN İKTİDAR HASTALIĞI NÜKSETMİŞ DURUMDA
Bu yaşananlar açık bir iktidar savaşıdır. Son on bir yılda Gülen hareketi kendilerinin dahi beklediğinden fazla büyüdü ve güç elde etti. Bir anlamda Sina Akşin’in kavramsallaştırmasıyla ‘DENETLEME İKTİDARINDAN TAM İKTİDARA’ geçmek istiyor. Hizmet hareketinde erken iktidar hastalığını nüksetmiş durumda.
Siz yazılarınızda da belirttiniz, "cemaat iktidarın koalisyon ortağı" dediniz, eğer böyleyse neden iktidar olmak istiyor?
CEMAAT HÜKUMETTEN DAHA FAZLASINI İSTİYOR
Bu soru çok önemli. Eğer on bir yıl boyunca bir koalisyon olarak hareket ettilerse şimdi neden bu ittifak çatladı? Bu soruya Başbakan’ın ‘ne istdediler de vermedik’ sorusu da eklendiğinde olay daha netleşiyor.
Peki bu soruya sizin cevabınız nedir?
CEMAATİN İÇİNDEKİ GÜVENLİKÇİ KANAT ÇOK GÜÇLENDİ
Hizmet hareketinin içindeki güvenlikçi kanat çok güçlendi ve hareketi kontrolü altına aldı. Doğal olarak hükümetten daha fazlasını istiyor. Bu yapı iç istihbaratın tamamen kendilerine bırakılmasını, MİT’in sadece dış istihbarata bakıp içeriye karışmamasını talep ediyor. Yine Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının kendilerine verilmesini arzuluyor. Fakat burada bir tanımlamaya gitmek gerekiyor. MİT’i, KDGM isteyen cemaat değil, bunu hizmetin içine girmiş olan güvenlikçi ekip istiyor.
Eğer bu bir koalisyonsa hükumet bu yapılanmaya kendi müsaade etmiş olmuyor mu? Peki neden şimdi bu yapılanmayı paralel devlet diye suçluyor?
HÜKUMETTE KANDIRILMIŞLIK DUYGUSU VAR
Hükümet kanadında çok büyük bir kandırılmışlık duygusu var. Çünkü bu insanları kardeşleri olarak görüp mahremlerini emanet etmişlerdi. Ancak gelinen noktada büyük bir güven krizi yaşanıyor. Çünkü mahremlerini güvendikleri kardeşlerinin evlerine kamera koyduklarını öğrendiler.
"Hükumet, daha düne kadar vali, emniyet müdürü, hakim vs olmak için cemaat referansı istiyordu" diye yazmıştınız, bu bile yapılanmanın paralel devlet olmadığının kanıtı değil mi?
VATANDAŞLAR İŞLERİNİ YAPTIRMAK İÇİN CEMAATİN İMAMINA GİDİYORLARDI
Hatta daha ileri bir cümle söyleyeyim. Birçok yerde vatandaşlar işlerini yaptırabilmek için milletvekiline değil o ildeki cemaatin imamına gidiyorlardı. Yani o kişiyi iktidar olarak görüyorlardı. Bu noktada hükümet çok büyük bir hata yaptı. Liyakat ve kariyer ilkelerini değil, dindarlık prensibini kullandı. Bu noktada güvenlik bürokrasisinden gelen uyarıları dinlemedi.
Başbakan paralel devlet konusunda AB'yi ikna edebilmiş midir?
BAZI ÜLKELERDE HSYK YOK
Başbakan birebirde etkili bir lider. Ayrıca başbakan olarak halka doğru bilgi vermek durumunda. Kendisi böyle söylüyorsa doğrudur. Bu noktada Başbakanın elini güçlendiren bir husus AB ülkelerinde standart bir HSYK pratiği olmamasıdır. Hatta bazı ülkelerde HSYK hiç yok.
Bu savaşın kazananı kim olacak?
TAM BİR PİRUS ZAFERİ BİZİ BEKLİYOR
Ben bunu daha önce yazdım. Bu savaşın kazananı olmaz. Tam bir PİRUS ZAFERİ bizi bekliyor. Ancak bir yanda Devlet diğer yanda bir Sivil Toplum Örgütü var. Yani asimetrik bir mücadele yaşanıyor. Görebildiğim kadarıyla Cumhurbaşkanı, TSK, MİT, Diğer cemaatler, Kürtler, Anadolu sermayesi hükümetin yanında.
CHP, İstanbul sermayesi, TUSKON, eski emniyet, eski yargı, ABD, Avrupa, İsrail ise hizmet hareketinin yanında.
Peki sonuç ne olacak?
Bu mücadelede sonucu halk tayin edecektir. Dolayısıyla 30 Mart seçimi bir yerel seçim olmaktan öteye tam bir referanduma dönüştü. Bu noktada ayrıca şunu sormamız gerekiyor. 17 Aralık’tan bu yana yaşananlara bakıldığında KİM KAZANDI?
Cemaat mi kazandı? Hükümet mi kazandı? Taraflar bu soruyu sorup özeleştiri yapmalılar…
Sizce bir sulh sağlanabilir mi?
MÜCADELE DAHA DA SERTLEŞTİ
Kısa vadede zor olsa da orta vade de sulh sağlanmak zorunda. Ben muhafazakar camianın ak saçlılarının devreye girip en azından Cumhurbaşkanlığı seçimine kadar mücadeleyi donduracaklarını sanıyordum. Ancak mücadele daha da sertleşti. Demek ki sorun dershane sorunu değilmiş. Dershaneler üzerinden kapatılmak istenen başka bir açık hesap varmış.
CHP-cemaat birlikteliği doğru mu, siz bu birlikteliğin olduğunu yazdınız, bunun somut bir örneği var mı, neye dayanarak bunu söylüyorsunuz?
CEMAATİN ÖNÜNDE 3 YOL VAR
Bu noktada elimizde belge yok. Ancak yapılan açıklamalar var. Bu meseleyi söylenenler ve söylenmeyenler üzerinden okumak lazım. En son Hocaefendi WSJ’ye verdiği demeçte ‘CHP’yi desteklemeyeceğiz’ demedi. AK Partiyle sorun yaşıyoruz ama desteğimiz devam edecek de demedi. Ancak görünen o ki cemaatin önünde 3 yol var. Birincisi sandığa gitmemek. İkincisi MHP’ye, üçüncüsü CHP’ye oy vermektir.
Peki sizce cemaat ne yapacak?
CEMAAT ACELE ETMEYECEK
Şimdilik acele etmeyecek. Seçim yaklaştığında stratejisini netleştirecek. Yerel seçimde ayrı genel seçimde ayrı bir hal tarzı belirleyecek. Ancak her durumda AK Partinin karşısında yer alacak. Cumhurbaşkanlığı seçiminde ise yerel seçim sonucuna göre karar verecek.
Cemaatin hiyerarşik bir yapısı olmasına rağmen tabanı CHP’ye oy verme konusunda ikna etmede zorlanacaktır. Özellikle metropoller dışında ‘CHP’ye oy verin’ telkini geri tepebilir.
Sizce Cemaatin oyu ne kadar?
CEMAATİN OYU ÜLKENİN SİYASİ KADERİNİ ETKİLEMEZ
Meşhur bir Kayseri fıkrası vardır. Kayseriliye 2 kere 2 kaç eder diye sormuşlar. O da alırken mi, satarken mi diye cevap vermiş. Şimdi bu noktada cemaatin sağ partileri desteklediğindeki oyu ile sol partiyi desteklediğinde oyu farklıdır. Cemaatin oyu kadar medyasının ve örgütlü yapısının gücü önemlidir. Cemaatin oyunun ülkenin ve siyasetin kaderini etkileyecek oranda olduğunu düşünmüyorum.
Bu konuda son olarak PostGülen dönemiyle ilgili ne dersiniz?
HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMAYACAKTIR
Bence cemaatte adı konmamış mücadelelerden biri de Hocaefendi sonrasının nasıl olacağıdır. Bu mesele cemaatte henüz tabu olarak görülüyor. Ama yaşanan tartışmanın arka planında bu da var. Fethullah Gülen sonrasında ne olacağına dair elimizde sihirli bir küre yok. Ancak geçmişteki Yeni Asya, İskenderpaşa, Menzil örnekleri var.
Her halükarda Gülen sonrasında cemaatin özgül ağırlığı azalacaktır. Belki kopuşlar olacaktır. Yani hiçbirşey eskisi olmayacaktır.
Peki son olarak Fethullah Gülen’in BBC’ye verdiği söyleşiyi nasıl buldunuz?
HOCAEFENDİ DİN ALİMİ GİBİ DEĞİL SİYASETÇİ GİBİ KONUŞUYORDU
Doğrusu konuşmayı dinlediğimde üzüldüm. Çünkü Hocaefendi tüm Türkiye’nin ve İslam dünyasının Hocasıdır. Alimdir, büyük hizmetleri vardır. Ancak söyleşisinde bir din alimi gibi değil siyasetçi gibi konuşuyordu. Açıkcası bunu yadırgadım.
Neden yadırgadınız?
HOCAEFENDİ MUHALEFET LİDERİ KONUMUNA GELDİ
Son bir ayda yaşananlar dahi Hizmet Hareketinin siyasetin dışında, milletin yanında algısını bozdu. Hocaefendi bir parti liderinin karşısında muhalefet lideri pozisyonuna geldi. Ben bunu doğru bulmuyorum.
Seçimler yaklaştığında muhtemelen ‘gel parti kur, meydanlara çık, öyle yarışalım’ çağrıları daha yüksek sesle yapılacaktır.
Tüm bunların yanında uzun konuşma içinde dershane tartışmalarına fazlaca girilmemesi ilginç bir durum oluşturuyor.
Sizce cemaat parti kurar mı?
CEMAATİN PARTİ KURACAKLARINI SANMIYORUM
Parti kuracaklarını sanmıyorum. Ayrıca siyasette alan yok. Genişçe bir sahayı Erdoğan kapattığı için yeni alan açılması lazım. Bu bağlamda AK Parti bölünmek suretiyle yeni bir alan açma arayışını görebiliriz. Tüm bunlarla birlikte cemaat seçimlerde Erdoğan’ın karşısında yer alacaktır.
Cemaat-iktidar kavgasının çözüm sürecini yavaşlattığını düşünüyor musunuz?
ÇÖZÜM SÜRECİ UNUTULDU
Gezi parkı eylemleriyle çözüm süreci ikinci plana düştü. Cemaat-hükümet tartışmalarıyla ise iyice unutuldu. Halbuki çözüm süreci Türkiye için varoluşsal bir mesele ve hızlı harekete dilmesi gerekiyor.
Suriye’de Kürtlerin statü kazandığı bir konjonktürde en çok Kürt nüfusun yaşadığı Türkiye’de durumu geçiştiremezsiniz. Bir strateji ve takvim doğrultusunda hızla hareket etmek lazım.
ÇÖZÜM SÜRECİ TÜRKİYE İÇİN VAZGEÇİLMEZDİR
Önümüzdeki günlerde çözüm sürecinde yeniden gaza basılacaktır. Çözüm süreci Türkiye için vazgeçilmezdir. 21 Mart’ta Türklerle-Kürtler arasında yeni bir itttifak yapılmışken, Bölgesel yönetimin petrolünün akmaya başladığı bir konjonktürde sürecin hızlanması gerekiyor. Muhtemelen önümüzdeki günlerde akil insanların ve gazetecilerin adaya gitmesi konusunda gelişmeler olabilir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.