Yardım Kuruluşlarına Zekat Verilir mi
Tahsili ve yetişmişliği bakımından ehil olmayan şahıslar köşelerinde bilir bilmez yazıp çiziyor, "Dinimizde şu şöyledir, bu böyledir" diye ahkâm kesiyorlar.
Prof. Dr. Hayreddin Karaman Hoca bugünkü köşesinde, son günlerin çok konuşulan, yazılan ve Ramazan boyunca da sıkça gündeme gelecek gibi görünen "zekat" konusunu ele aldı:
Zekat kimlere verilir
Zekatı Ramazan'da ödemek şart olmasa da mükelleflerin çoğu bu mübarek ayda zekatlarını da öderler. Buna bağlı olarak zekatla ilgili sorular da çoğalır.
Kendisine sorulmayan, tahsili ve yetişmişliği bakımından sorulmaya da ehil olmayan bazı şahıslar da bu günlerde köşelerinde bilir bilmez yazıp çiziyor, "Dinimizde şu şöyledir, bu böyledir" diye ahkâm kesiyorlar.
Bir konuda "Dinimizde bu böyledir" diyebilmek için konu üzerinde ittifakın (geçerli, tartışmasız icmâ'ın) bulunması gerekir. İcma bulunmayan, müctehidler arasında tartışmalı (ihtilaflı, farklı anlaşılmış) konularda "Dinimizde yerine, şu mezhebe, bu müctehide, o alime… göre şöyledir" demek gerekir.
Yetkisi olmadığı halde bu konuda yazan birisi "Zekatın ancak yoksullara ve doğrudan kendilerine verilmesi gerektiğini, hayır kuruluşlarına zekat verilemeyeceğini, bu kuruluşlarda çalışanların ücretleri ile kuruluşa ait masrafların zekattan karşılanmasının caiz olmadığını" yazmıştı. Yazdığı bir şey değil "Dinimizde bu böyledir" diye de kayıt koymuştu. Halbuki bu fetva, bazı alimlere aittir ve bazı ilmihal (fıkıh) kitaplarında vardır, ama bunları caiz gören alimler ve kitaplar da mevcuttur.
Zekat konusunda iyi bir özet okumak için benim “İslam'ın Işığında Günün Meseleleri” isimli kitabıma bakılabilir.
(...)
Kur'an-ı Kerim'de zekatın yalnızca yoksullara değil, başka yerlere de verileceği açıkça ifade edilmiştir:
"Zekâtlar, Allah'tan bir farz olarak yoksullara, düşkünlere, zekat memûrlarına, kalbleri Müslümanlığa ısındırılacaklara verilir; kölelerin, borçluların, Allah yolunda olanların ve yolda kalanların uğrunda sarfedilir. Allah Bilen'dir, Hakîm'dir." (Tevbe: 9/60).
Yoksullara doğrudan zekatı vermek caiz olduğu gibi biri (vekil) aracılığı ile vermek de caizdir. Günümüzde zekatı toplayıp tam yerine ve dengeli olarak ulaştırmak için kurulmuş dernek, vakıf v.b.'ne de zekat verilir; hatta büyük yerleşim merkezlerinde buna zaruret vardır; mükelleflerin ehlini bulup vermeleri önemli bir zorluk arzetmektedir.
Zekât işinde çalışanlar:
Kur'ân–ı Kerîm'in, zekâtın sarf yerleri arasında, fakirlerden hemen sonra zekât memurlarını (el–âmilîn) zikretmesi, Hz. Peygamber'in (s.a.)) de gerektiği kadar memur kullanması, zekâtı toplama ve dağıtma işinin, devletin vazifeleri arasında bulunduğunu göstermektedir. Zekât memurlarının vazifeleri iki gruba ayrılabilir: Toplama ve dağıtma. Birinci grupta kimlere, hangi mallardan, ne kadar zekât düştüğünü tesbit etmek, bunları toplamak ve muhafaza etmek işleri vardır. İkinci grupta ise zekât almaya hak kazananları en uygun metodlarla tesbit, ihtiyaçlarını ve bunları karşılayacak miktarları takdir ve tevzî işleri yer almaktadır. Bütün bunlar için gerekli kuruluşlar vücuda getirilecek, personel temin edilecek ve masraflar zekât gelirinden karşılanacaktır. Bilhassa zekâtı toplama ve dağıtma işiyle meşgul olan memurların Müslüman olmaları, akıl, yaş, bilgi ve ehliyet bakımından yeterli bulunmaları şart koşulmuştur. Memurların aldıkları ücret mahiyetinde olduğu için zengin olmaları bunu almalarına engel değildir. Ücretlerin asgarî geçim seviyesinden az olmaması gereklidir. Memurların hediye kabul etmemeleri, mükelleflere iyi davranmaları ve teşekkür, duâ gibi psikolojik unsurları ihmal etmemeleri hadîslerle tenbih edilmiştir.
Laik ülkelerde devlet bu işe karışmadığı için Müslümanların, sivil kuruluşlarla aynı işi yapmaları zaruret halini almıştır ve bu kuruluşların masrafı da zekattan ödenir.
(Devam edecek).
(Yeni Şafak, 16.08.09)
Yazının tamamı için;
http://yenisafak.com.tr/Yazarlar/Default.aspx?t=16.08.2009&y=HayrettinKaraman