Velev ki, 10 dakikamız kaldı diyelim
Marmara'nın oynak dibinin her manşetle kaynadığı, Çin'in gözümüzün önünde yerle bir olduğu bir dönemde, herkes birbirine aynı soruyu sormaya çekiniyor:
Herkesin olasılığından söz ettiği Marmara depremine karşı sivil toplumun ne ölçüde bilinçlendirildiği, depremin kendisinden daha çok merak uyandırıyor. Sivil Savunma uzmanlarının bilinçlenmeyi vurgulamasına rağmen, hâlâ pek azımız 'o an' için hazırız..
İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Naci Görür, geçen hafta başında Yıldız Teknik Üniversitesi'nde 'Beklenen Marmara Depremi' konulu bir konferans verdi. Marmara'daki fayı incelemek için 30 gün boyunca her gün Nautile adlı denizaltıyla bin metreden fazla derinliğe inerek araştırma yaptıklarını anlatan Görür, vatandaşların kime inanacağını şaşırdığını, İstanbul Valisi Muammer Güler'in bile "Herkes bir şey söylüyor biz hangisine inanalım," dediğini anlattı. İşte bu iki sayfa da, insanları gereksiz yere paniğe sevk etmeye çalışmadan, beklenen büyük depremin zamanıyla değil, ama olduğu anın önce ve sonrasnda bizlerin hayatta kalmak için neler yapabileceği ile ilgileniyor. Zira Prof. Görür de, Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı'nın (JICA) hazırladığı rapora göre, " ...büyük bir can kaybının beklendiğini ancak kimsenin bunu umursamadığını" savunuyor.
Velev ki, 10 dakikamız kaldı... Ne yapacağız?
Hastaneler ayakta kalmalı
"Doğrusunu isterseniz hiç hazırlıklı değilim ama kendimi evimde ve işyerimde güvende hissediyorum. Çünkü ben çok şanslıyım, evimiz üç katlı, Beşiktaş'ın sırtlarında, altı kayalık. Hastanemiz de ciddi bir deprem testi geçirdi, çok sağlam. Fakat geçen depremde, o sırada çalıştığım hastanede hasta yakınlarının ne kadar zor durumda olduklarını gördüm. Hasta yakınları, hastayı bırakamıyor, alıp götüremiyor. Ortopedi ameliyatı geçiren bir hastanın yakınlarının kendi aralarındaki konuşmalarını hâlâ unutamıyorum. Baba, oğluna 'Dışarıya sırayla çıkalım, anneni yalnız bırakmayalım, bir şey olursa hiç değilse birimiz hayatta kalalım,' diyordu. Ben bu konuşmadan o kadar etkilendim ki yanlarına gidip onlara moral vermeye çalıştım. Hastaneler depreme karşı çok özel hazırlanmalı. Bütün İstanbul yıkılsa hastaneler ayakta kalmalı. Geçtiğimiz depremde ilk aklıma gelen yoğun bakımdaki hastalardı. O zamanki hastanenin yoğun bakımı bodrum kattaydı. Depremden sonra evden çıktığım anda o hastalar için çok endişe duymuştum.''
Gökyüzünü sürekli izliyorum
"Ben astrolojik açıdan gökyüzünün konumunu sürekli inceleyip, takip ediyorum. Ve şayet bir deprem işareti görürsem benim alacağım önlem İstanbul'u terk etmek olacak. Zaten dünyada çok büyük felaketlerin olacağını daha önce de söylemiştim. Nitekim Çin'de, Myanmar'da görülen felaketler, depremler, tsunamiler bunu kanıtladı. Bunlar arasında en ehveni şer olanı da Türkiye'de olacak.''
Eğer telefonlar çalışıyorsa...
"İnşallah deprem olmaz tabii... Ama şöyle söyleyeyim, eğer telefonlar çalışıyorsa önce ailemi ararım. İlk yapacağım şey bu olurdu. Güvende olup olmadıklarını öğrenmeye çalışırdım."
Olduğum yere çakılırdım
"Depremciler haklıymış; geldi işte!" diye düşünerek çakılıp kalırdım olduğum yere. Ardından da... Tabii, hâlâ hayattaysam, hâlâ düşünebiliyorsam... O zaman "Çok şükür, bu paranayo da bitti," diye gevşer, rahatlar, hafiflerdim.
Dolaplarımı sabitledim
"Oturduğum yer deprem bölgesi uzağında, evlerimi kayalık alanlardan almayı tercih ediyorum. Örneğin şimdi Şişli'de oturuyorum ve evlerimi hep en üst kattan alıyorum. Evde de bütün kütüphanelerim ve dolaplarım sabitlenmiştir. Bir deprem çantam vardır. Onu üç dört ayda bir yeniliyorum. Kızımın da aynı şeklide üst katta oturmasını sağladım. Onların da bir çantası var. Böyle bir şey duysam öncelikle yakınlarımı ararım ve kendimi dışarı atarım. Ulaşabileceğim bütün insanları uyarmaya çalışırım."
Deprem değil, enkaz öldürür
"Önemli olan deprem sırasında beş saniye içinde evi terk etmek. 1999 depreminden sonra evin depreme dayanıklı olup olmadığını incelettim. Ev müstakil ve zemin kayalık olduğu için içimiz rahat. İki oğluma da deprem anında eğer yapabiliyorlarsa beş saniye içinde evi terk etmeleri gerektiğini öğrettim. Eğer çıkamazlarsa, evin en güvenilir kirişinin yanında ya da yataklarının yanında durmaları konusunda eğittim. Deprem öldürmez, enkaz öldürür. Evde özellikle gardırop, kütüphane gibi eşyaları duvara monte ettirdik. İstanbul'da kesinlikle bir deprem olacak, buna hazırlıklı olmak gerekiyor. Yatakların yönünü camlardan uzak yerlere koyduk. Çünkü deprem anında camlarda büyük patlamalar oluyor. İstanbul'un deprem hastanesi hâlâ yok. Eğer büyük bir deprem olursa, viyadükler yıkılır ve trafik durur. Onun için İstanbul'un her iki yakasına, helikopter pisti olan, yıkılmayacak, prefabrik malzemeden yapılmış deprem hastaneleri kurulmalı. Depremden sonra enkaz altından çıkarılan kişilerde böbrek iflası sorunu ortaya çıkar. O zaman diyaliz ünitelerinin hazır olması lazım. Deprem hastanelerinde spesifik diyaliz üniteleri artırılmalı. Aksi halde enkazdan çıkarılanlar da ölür."
sabah-pazar
Kaynak: