Vatandaş soruları sordu, Gül cevapladı
''Cumhurbaşkanı'na Sorun'' uygulamasının ilki gerçekleştirildi. Gül, internetten kendisine yöneltilen sorulardan en çok beğenilenlerin sahipleriyle buluştu ve sorularına cevap verdi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, BM Genel Sekreterliği seçiminin çok hassas
Gül'ün,
Cumhurbaşkanı Gül'e, 13 bin 750 soru arasından oylamayla en çok beğenilen 10 soruyu yöneltecek kişiler, dün Çankaya Köşkü'nde yaklaşık 5 saat boyunca ağırlandı. Öğle saatlerinde Cumhurbaşkanlığı'na giden 10
Çekim
Türkiye'nin
Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye'nin
Gül, İslam Konferansı Teşkilatı Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu, Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü Direktörü Ahmet Üzümcü, NATO Genel Sekreter Yardımcısı Hüseyin Diriöz'ün çok önde gelen isimler olduğunu kaydetti. Gül, bu isimlerin dışında Türk sivil ve askeri personelin
BM Genel Sekreterliği seçimlerinin çok hassas, uluslararası dengeleri ve kotaları olan bir sistem olduğuna dikkati çeken Gül, ''Ben şahsi olarak hiç düşünmedim doğrusu. Türkiye'nin de böyle bir niyeti, beyanı olmadı. Zaman zaman görüyorum, duyuyorum; böyle düşünenler oluyor'' dedi.
-Yabancı dilde tabelalarda ''yasakçı zihniyet'' uyarısı-
Edebiyat öğretmeni Bekir Orhan'ın, yabancı dilde tabelaların giderek arttığını belirterek, bunun önüne geçmek için yetkililerin çalışma yapıp yapmadığı ve bir komisyon görevlendirip görevlendirmediğini sorması üzerine Gül, günümüz dünyasında bütün kültürlerin birbirine çok açık olduğuna dikkati çekti.
Evlerde bütün dünyanın televizyonlarından hangisinin istenirse izlenebildiğini anlatan Gül, kültürler arasında müthiş bir etkileşim olduğunun altını çizdi. Cumhurbaşkanı Gül, bundan korkmamak gerektiğini ifade ederek, şöyle konuştu:
''Kendi kültürünüze muhakkak güvenmeniz gerekir. Şu bir gerçek; kendi kültürümüzü sunma konusunda gayret olmalı. Zaman zaman benim de çok dikkatimi çekiyor tabelalar, sitelere verilen isimlerde. Bazıları yakışabiliyor, bazılarını da çok abartılı görüyorum, yakışmıyor. Bunun yanında Türkçe kökenli, kendi kültürümüzün stillerini taşıyan çok güzel isimler de ortaya çıkıyor. Burada biraz kendi kültürümüzden bugünün anlamına, çağa uygun bir üretimin yapılması gerekiyor. Diyorlar ya stilize etmek... Bu konuda gayretin noksanlığını görüyorum. Devletin kültür politikası çerçevesinde Türk kültürünü öne çıkartmak ayrı bir mesele ama bu konularda yasak getirmek, bazı ilkeler koymak, hukuki düzenleme yapmak başka bir şey. İkincisi doğru olmaz. İkincisi zaten yasakçı bir zihniyet, kendi öz kültürümüze güvenmeyen bir davranış olur ama kendi kültürümüzü destekleyerek, zenginliğini öne çıkartıcı politikalarla bunu dolaylı olarak sağlamak bir görev diye düşünürüm.''
-Televizyon programlarının seviyesi-
Gül, Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi yüksek lisans öğrencisi Melek Karacaoğlu'nun, televizyonların özellikle gündüz kuşağı yayınları ve diziler hakkında ne düşündüğünü, daha kaliteli programlar için RTÜK'ün daha etkin çalışmasının gerekip gerekmediğini sorması üzerine gündüz programlarını seyredemediğini söyledi.
''Bu yönde çok duyum alıyorum, şikayetler var; kalitenin, seviyenin düştüğü yönünde'' diyen Gül, akşam programlarında da bunun biraz görülebileceğini belirtti.
Bu konuyla ilgili de bir gayrete ihtiyaç olduğunu vurgulayan Gül, ''RTÜK bunları inceliyordur ve eminim ki çalışmaları vardır. Buralarda da yasakçı zihniyetle yaklaşırsak sonuç alamayız ama özendirici bir şekilde herkesin kendi içinde otokritik yapması, toplantılar yaparak, ortak şikayetlere önem vermesi sağlanırsa mesafe alınabileceğini düşünüyorum'' dedi.
Gül, ''televizyonların aslında en büyük eğitimci'' olduğunu ifade ederek, ''Halkı, çocukları, hanımları, evde oturanları dolaylı olarak şekillendiren en önemli mekanizmadır. Dolayısıyla oradaki seviye şüphesiz ki bir toplumun geleceğini de yakından ilgilendirmektedir. Bunun üzerinde çok ciddi olarak durulması gerektiğine inanıyorum. RTÜK ziyaretlerinde de bu düşüncelerimi paylaşıyorum. Onlar da bunları değerlendiriyordur'' diye konuştu.
-''Her yer bina'' şikayeti-
İstanbul Üniversitesi çalışma ekonomisi öğrencisinin, her yerin alışveriş merkeziyle dolduğu ve çok fazla bina inşaatı bulunduğunu ifade ederek, ''Çocukların uçurtma uçuracağı, misket oynayacağı yer kalmadı. Ayağımız neredeyse toprağa değmiyor. Bu şartlarda çocuklar nasıl çocukluğunu yaşayacak'' sorusu üzerine de Gül, her çağın kendine has gerçeği olduğunu söyledi. ''Bizim çocukluğumuz bu atmosferde geçti'' diyen Gül, Türkiye'de şehirleşmenin çok hızlı yaşandığını, binaların çok hızlı yapıldığını anlattı.
Gül, belli bir dönemde imar durumlarının da özensiz gerçekleştiğini vurgulayarak, ''Böyle olunca çok ihmal oldu. İnsanlar kötü evlerden, biraz daha iyi evlere gelmeyi yeterli zannettiler. Köylerden, ilçelerden çevre illerden büyük şehirlere müthiş akım oldu. Türkiye'deki en büyük değişim aslında şehirlere olan göçle yaşandı ve bu hala devam ediyor'' dedi. Bu durumun sonucu olarak plansız, programsız çarpık yapılaşma yaşanmasının yanında ihmallerin de söz konusu olduğuna dikkati çeken Gül, ''Son yıllarda bunun farkına varıldı. Çevre bilinci uyanmaya başladı. Büyük parklar, belediyelerin önem verdiği sosyal ihtiyaçları karşılayacak imkanlar, kaynaklar ayrılmaya başlandı. Doğru istikamette geri dönüşün başladığını ifade edebilirim'' diye konuştu.
-''Rüyamızda görsek hayra yorarız, karşınızdayız''-
Endüstri mühendisi Nesibe Şahin Akar Yıldız da sorusundan önce, uygulamaya ilişkin duygularını, ''Devlet büyüğünü rüyamızda gördüğümüzde hayra yorumlanır. Biz sizi karşımızda görüyoruz. Herhangi bir tabire ihtiyaç olmadan bunun devletle milletin iletişimi adına çok hayırlı bir adım olduğunu düşünüyorum. İnşallah devam eder'' diyerek dile getirdi.
Gül, Yıldız'ın, ''Eğitim sistemimizdeki en büyük yara, dershanelere mahkum edilen öğrenci ve aileler. Devletin üstlenmesi gereken eğitim işi, bir bakıma dershanelere ihale ediliyor. İlkokul üçten itibaren kesintisiz bir dershane süreci başlıyor. Çözüm öneriniz nedir?'' sorusunu şöyle yanıtladı:
''Dershaneler de eğitim sisteminin bir gerçeği ama iyi bir gerçeği değil. Bu, eğitim sistemimizde yetersizlik olduğunu gösteriyor. Yetersizlik iki açıdan var; imkan olarak, arz talep ihtiyacını karşılama açısından yetersizlik var. Şimdi çoğaldı ama vaktiyle yeteri kadar üniversite olmayışı, kontenjanın sınırlı olması ama liseden mezun olanların sayısının çok olması... Yarış söz konusu olunca, imtihanla öğrenciler üniversiteye alınmaya başlayınca kaçınılmaz olarak dershaneler ortaya çıktı. Maalesef İyi bir sistem değil bu.
Son yıllarda üniversite sayısı çok artınca, iyi üniversitelerin sayısı çoğalınca, kontenjanlar çoğalınca dershane sayısında azalma başlamış. Sorular gelince, ilgili kurumlardan bilgi aldı arkadaşlarımız. Son yıllarda azalmış. 4 bin 500'lere kadar ulaşan dershane sayısı şimdi 4 binin altına düşmüş.
Bir başka sebebi de imtihan. Bir yere sınavla giriliyorsa, kazanmak için yarış başlıyor. Eğer üniversiteye giriş sınavları yerine, ileride liselerdeki başarılarınız, lise boyunca herkesin başarısı, not ortalamasına bakılan sisteme geçilirse o zaman dershaneler devreden çıkacak, herkes bulunduğu okulda daha başarılı olmaya çalışacaktır. Bütün bunların yanında dershanecilik bir nebze de olsa devam edebilir çünkü her zaman yarış söz konusu hayatta. Yarışa hazırlanmak için destek unsurları ortaya çıkacaktır. Önemli olan, bunu eğitim sisteminin çok temel bir aracı olmaktan çıkartmak. Şu anda eğitim sistemimizin neredeyse temel aracı halinde. Okul, üniversite, dershane üçlü ayağı var. Ailelere yük oluyor, ayrıca israf oluyor. Siz okulda bir konuyu öğreniyorsunuz ya da öğrenmiyorsunuz onu orada kapatıp dershaneye gidip orada öğrenmeye çalışıyorsunuz. Bunlar hep israf.''
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.