Ümmeti ayakta tutan güç
Modern dünyanın ürettiği ve bütün bir dünyaya benzer şekilde pazarladığı 'anı yaşa' ve 'hayattan zevk al' sloganlarının biz Müslümanlar için apaçık bir kandırmaca olduğu açık.
Elbette bunu biliyor ve açılan bu dipsiz kuyuya düşmüyoruz. Ancak hayat'ın, sadece zevk alınacak bir süreç olduğu yalanı karşısında gösterdiğimiz kararlı iradeyi, ne yazık ki musibetler karşısında göstermekten imtina ediyoruz. Çoğunlukla, hoşumuza gitmeyen ve nefsimizin istemediği şeylerde bir hayr'ın gizlenmiş olabileceğini unutuyoruz.
Şunu da fark etmek gerekir ki, bu ve buna benzer satırları 'durum tespiti' amacıyla kurmamız çözüm konusunda bize bir yarar sağlamayacaktır. Yalnızca, 'Din nasihat üzere kaimdir' ilkesinin getirdiği sorumluluk nedeniyle bunları konuşmak ve çözüm konusunda gerekli hatırlayışı devamlı taze tutmak zorundayız.
Nefsin istemediği şeyde, hayır gizlenmiştir
Sahabeden Abdurrahman bin Avf radıyallahu anh şöyle anlatmıştır: İslâm, nefislerin hoşlanmadığı birçok şeyi beraberinde getirdi. Ancak biz hayrın en güzelinin işte bu nefislerin hoşlanmadığı şeylerde bulunduğunu gördük.
Hz. Peygamber'le birlikte Mekke'den çıktık (Hicret ettik). Bu çıkış bizim yücelmemize ve muzaffer olmamıza vesile oldu. Bedir'e de Allah Resulü'yle birlikte Allah'ın şu âyet-i kerimede belirttiği şekilde gittim:
"Rabb'in seni evinden hak (savaş) için çıkardığında mü'minlerden bir grup bundan hoşlanmamıştı. Öyle ki hak belli olduktan sonra sanki göz göre göre ölüme sürükleniyormuş gibi (cihat konusunda) seninle mücadele ediyorlardı. (Hatırlat) O zaman ki Allah iki taifeden (kervan veya ordudan) birinin sizin olacağını size vaat etmişti. Siz ise kuvvetsiz ve silahsız olan taifenin (kervanın) sizin olmasını istiyordunuz. Allah ise kelimeleriyle (geçmişte verdiği söz ile) hakkı yerine getirmek (İslâm'ı Hâkim kılmak) ve kâfirlerin kökünü kesmek istiyordu." [Enfal Suresi, 8/5-7]
Allah Teâlâ burada bize yücelik ve zafer ihsan etti. İşte o zaman bir kere daha anladık ki hayrın en büyüğü nefsin en çok hoşlanmadığıdır." [Heysemi]
İhlâs sahibi olun ki ümmet ayakta dursun...
Ömer bin Hattab, bir gün Muaz bin Cebel'in yanından geçti ve ona: 'Ey Muaz! Bu ümmeti ayakta tutan şey nedir?' diye sordu.
Muaz bin Cebel, Hz. Ömer'in bu sorusuna karşılık şöyle cevap verdi: "Bu ümmeti üç şey ayakta tutmaktadır ki bunlar kurtarıcıdırlar;
Birincisi ihlâstır ki bu insanın fıtratında vardır.
İkincisi namazdır. Namaz dinin direğidir.
Üçüncüsü ise tâattır (emirlere uymaktır) ki düzen bununla korunur".
Bunun üzerine Hz. Ömer: 'Doğru söyledin ey Muaz' diyerek oradan ayrıldı. Onun gidişinden sonra Muaz, yanında oturanlara sanki Hz. Ömer'e hitap ediyormuşçasına şunları söyledi:
'Ey Ömer! Senin senelerin (halifeliğin) diğerlerinkinden daha hayırlıdır. Çünkü senden sonra ihtilaf ve çekişmeler olacaktır.'
Bu olaydan az bir zaman sonra Hz. Ömer şehit edildi. [Kenz]
Nasılsanız, idare ettikleriniz de öyle olur!
Kisra'nın kılıcı, kemeri ve ziynet eşyaları kendisine getirildiğinde Hz. Ömer şunları söyledi:
"Böyle kıymetli şeylere dahi tenezzül edip dokunmadan İslâm hazinesine gönderen kişiler kesinlikle güvenilir kişilerdir."
Bunun üzerine Hz. Ali de şöyle dedi: "Sen iffetli ve namuslu olduğundan dolayı idaren altındakiler de iffetli ve namuslu olmuşlardır." [Taberi]
'Beni övmenizden korkuyorum'
İslam ordusu, Medâyin şehrine girdiklerinde elde ettikleri değerli ganimetleri bir yerde toplamaya başladılar. Birçok kişi, ellerinde birçok değerli ganimeti buraya getiriyorlardı. Bu sırada adamın biri elinde çok güzel bir kutuyla geldi ve bunu ganimetleri toplayan kişiye verdi. Bu hazine, daha önce hiçbir askerin görmediği bir şeydi.
Orada bulunanlardan bazıları: "Biz böyle kıymetli bir şey görmedik. Toplanan ganimetlerin içerisinde bundan daha güzeli ve değerlisi yoktur. Sen bundan bir şey aldın mı?" diye sordular.
Sorulan bu soru üzerine, kutuyu getiren adam: "Allah'a yemin ederim ki eğer O'nun korkusu olmasaydı bunu size getirmezdim" dedi. O zaman ganimet toplayanlar onun boş ve sıradan bir adam olmadığını anladılar ve ona kim olduğunu sordular.
Adam ise: "Hayır, Allah'a yemin ederim ki kendimi ne size ve ne de bir başkasına tanıtmayacağım. Çünkü bu şekilde beni övmenizden korkuyorum. Ben Allah'a hamd ediyorum ve O'nun vereceği sevaba talibim ve buna da razıyım" diyerek çekip gitti.
Orada bulunanlardan biri onu arkadaşlarının yanına varıncaya kadar takip etti. Onun kim olduğunu sorduğunda adamın arkadaşları: "O Âmir bin Abd-i Kays'tır" dediler.