TV 'hoca’ları bunu okuyacak mı?
Tam 31 ciltlik bir ilmihal! Ama o, bir ilmihalden daha fazlası! Çünkü sadece hükümler değil deliller de var!
Tam 31 ciltlik bir ilmihal! Ama o, bir ilmihalden daha fazlası! Çünkü sadece hükümler değil deliller de var!
(+) |
Yeni bir şeyler öğrenmenin, ilimle uğraşmanın verdiği hazzı bilen bilir. İlim erbabı, çalışırken adeta kendinden geçer. Duyduğu heyecan ve mutluluk, onu çoğu kez yatağına hasret bırakır. Aslında o, bunun hasretini çekmez. Çünkü ilimle meşgul olmak, ona, sıcak yatağında uyumaktan daha sevimli gelir.
Zaten bilim tarihine geçmiş, eserleri vefatından yüzyıllar sonra bile okunmaya devam eden ilim adamları, ancak bu tür zevklerinden ferâgat eden ve kendilerini bu yola adayan insanlardır.
İlim, aslında gönül işidir. İçine sevgi katmadıkça tadı olmaz. Herkesi hayran bırakan olgun meyveler vermez. Hâlbuki gönlünü ortaya koymuş ilim âşığı zatlar, rahatlıkta da darlıkta da ilim öğrenmekten ve öğretmekten vazgeçmezler. İşte onlardan biri: Serahsî.
“İmamların Güneşi” nereden geliyor?
Muhammed b. Ebû Sehl es-Serahsî, 1009’da Horasan’ın Serahs beldesinde dünyaya gelmiş; fıkıh, kelam ve münazara alanlarında yetkin bir âlimdir. Küçük yaşlarda ilimle meşgul olmaya başlamış ve Buhara’da Şemsü’l-Eimme Halvânî, es-Suğdî ve el-Bezzâz gibi âlimlerden ders almıştır. Kuvvetli hafızası ve zekâsıyla kısa zamanda sivrilmiş ve hocası Halvânî’nin ilim okuturken kullandığı post ile mükâfatlandırılmıştır. Böylece hocasının sahip olduğu Şemsü’l-Eimme (İmamların Güneşi) lakabını ondan devralmıştır. Aslen Türk olup, eserlerini İslam âleminin ortak dili olan Arapça ile yazmıştır. Matematikte de iyi olduğu ve şiirle ilgilendiği rivayet edilmektedir.
Hocaları kuyuda, öğrencileri kuyunun başında…
Birçok âlimin başına gelen onun da başına gelir. Doğru bildiğini hiç çekinmeden söylediği için döneminin yöneticisi ile ters düşer ve Uzcend (Özkent) kalesinde bulunan hapishanenin köşesinde bir odadaki kuyuya hapsedilir. Ama öğrencileri onu bırakmaz. Hapsedildiği kuyunun başına toplanarak derslere devam ederler. Büyük ilgi toplayan 30 ciltlik el-Mebsut isimli eseri işte bu kuyuda yazılır. Ama nasıl?
Karanlığı yaran ilim güneşi
Haliyle yanında ne kitap ne defter ne de kalem bulunan Serahsî, hiçbir kaynağa başvurmadan, tamamen o güne kadar öğrenip hafızasında tuttuğu bilgilerini, kuyunun başında duran öğrencilerine söylüyor; öğrencileri de onun söylediklerini yazıya geçiriyorlardı. Bu şekilde yazılan eserin tamamlanması ise on dört yıl sürdü. El-Mebsut, Serahsî’nin imla yoluyla yazdırdığı tek eser değildir.
Bundan başka altı kitap daha böylece yazılmış ve günümüze kadar ulaşmıştır. Hapsedilmesi sebebiyle belki kendisi çok zorluk çekti ama ondaki ve talebelerindeki bu ilim aşkıyla, mahpusluk, onların ilimle meşgul olmalarını engelleyemedi. Çünkü onlar sözde değil özde ilim tâlibi idiler; hocasıyla, öğrencisiyle…
Diğer fıkıh kitaplarından farkı nedir?
El-Mebsut, Hanefî fıkhını delilleriyle birlikte ele alan mevcut en hacimli eserdir. Aynı zamanda İslam Hukuku’nda, yer verdiği bütün görüşler hakkında tarafsız ve sistemli bir analiz yapan ilk kitaptır. Serahsî, müçtehitlerin (İslam hukuku bilginlerinin) görüşlerini, dayandıkları delillerin senetlerini ve bunlardan hüküm çıkarırken kullandıkları mantığı, karşı görüş sahiplerinin fikirlerini de zikrederek bir arada gösterir.
Genellikle Ebû Hanife’nin görüşlerinin mantığını ve delillerini ortaya koysa da, bazı meselelerde kendi görüşlerini de söyler. Açıklamalarını kuvvetlendirmek maksadıyla ayetlerden, hadislerden ve tarihî olaylardan yararlanır. Bir konuyu işlerken farklı meselelerle bağlantı kurarak konuya ilişkin prensiplerden bahseder. Her konunun sonunda o konuyla ilgili problemlerin çözümünde kullanılan genel kuralları ve bunları kullanarak ulaşılan sonuçları gösterir. Adeta konunun felsefesini yapar.
Mebsut niçin gerekli?
Ülkemizde, bilhassa son zamanlarda, farklı rüzgârların etkisinde kalmış, ‘hoca’ diye tabir edilen ancak az önce bahsettiğim kıymetli ilim adamı Serahsî gibi hocalara ayıp olur diye hoca demekten imtina ettiğim birtakım zevat; ehl-i sünnet itikadına ve Hanefî mezhebine mensup halkımızın aklını bulandırmakta ve isabetli olmayan fetvalar vermektedir. Bunun önüne geçmek ve halkın elinde asıl kaynağın bulunmasını sağlamak amacıyla Prof. Dr. Cevat Akşit’in editörlüğünde, yirmiyi aşkın uzmanın yaklaşık 10 yıl süren çalışmaları sonucunda el-Mebsut dilimize çevrildi.
Gümüşev Yayıncılık’tan çıkan eserin ilk baskısı 2008’de yapıldı. Bu sahayla yakından ilgili oldukları için ilahiyat fakülteleri ve imam-hatip liselerinin kütüphanelerine ücretsiz olarak gönderildi. Özellikle ilahiyatçılar ve hukukçular için çok faydalı ve gerekli olan bu kitap sadece bu alandaki kişiler için yapılmadı tabii ki. Asıl hedef kitlesinin halk olması itibariyle cümleler, kısa, günümüz Türkçesiyle, sade ve anlaşılır bir üslûpla tercüme edildi. Her kesimden insanın anlayıp anlamayacağını test etmek için de, eser henüz seri baskıya geçmeden, meslek dışı deneyimli ilim adamlarına, memur ve esnaftan bazı kişilere okutuldu ve müspet cevap alındı.
Sözün özü, hakikati kaynağından öğrenmek ve yanlış fetvalara kurban gitmemek gibi bir kaygıyı yüreğinde taşıyan her Müslüman, kütüphanesinde bu kıymetli esere mutlaka yer açmalıdır. Esere ulaşmak için: http://www.mebsut.com/