'Türkiye'ye kötü davranmak aptallık!'
Koalisyon, Libya operasyonunun gidişatını hesap ederken Ankara'nın bölgedeki hızla artan nüfuzunu göz ardı etmeyerek, bunu kullanmalı.
Jack STRAW / Eski Britanya Dışişleri Bakanı
Türkler ilgisizlikten hiç hazzetmezler. Nicolas Sarkozy’nin Fransa Cumhurbaşkanı sıfatıyla Türkiye’ye yaptığı ziyaret beş saat sürdü. 20 yıldır ilk kez bir Fransa cumhurbaşkanı Türkiye’ye gidiyordu, ki o da aslında iki ülke arasında karşılıklı bir ziyaret değil, Sarkozy’nin G20 başkanı olmasından kaynaklanan bir buluşmaydı. Başkanlık uçağının merdivenlerinden inerken Sarkozy’nin sakız çiğnediği dikkat çekti -cevabını da beş saat sonra resmi uğurlamayı yapan Ankara Belediye Başkanı’nın göstere göstere çiğnediği sakızla aldı.
Ben de Türkiye’ye yaptığım beş günlük ziyaretimden dün döndüm. Bütün siyasi eğilimlerden Türklerin, şu an Fransızlara duyduğu kızgınlık gözden kaçacak gibi değil. 2005’te eski Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac, Fransa’nın uzun vadeli çıkarları doğrultusunda cesur bir karar almış ve AB’nin (40 yılı aşkın bir süredir bekleyen) Türkiye’yle resmi üyelik müzakerelerini başlatmasını desteklemişti. Chirac’sız bir uzlaşma imkânsız olurdu.
Sarkozy’nin ters yaklaşımı
Sarkozy, bu yaklaşımı tersine çevirdi ve Türkiye’yle müzakerelerde beş faslı bloke etti. Jean-Marie Le Pen’in aşırı sağcı Ulusal Cephe Partisi’yle sıkı bir rekabete kilitlenen Fransız lider, genelde İslam’a, özeldeyse Türkiye’ye düşman bir söylem furyasına ön ayak oldu.
Fransa-Türkiye ilişkilerinin daha da dibe vurmasına yol açan, Sarkozy’nin 19 Mart Cumartesi günü Paris’te yapılan toplantıya Türkiye’yi davet etmeyi ‘unutma’ kararı oldu. Bu toplantıda BM Güvenlik Konseyi’nde Libya’ya askeri müdahaleye izin veren 1973 sayılı karar tasarısının kabul edilmesinin ardından ‘koalisyon’ dahilinde planlar koordine edilecekti.
Fransa’nın açıklaması, Türkiye’nin varlığının, kendi halkına yönelik katliama girişen Libya lideri Albay Muammer Kaddafi’nin bir an önce durdurulması için hızlı ve açık kararlar alınması gerektiği koşullarda, anlaşmayı daha da zorlaştıracağı yönündeydi. Ankara’nın cevabıysa hiç gecikmedi: “Başkalarını kendi standartlarınıza göre değerlendirmeyin.” NATO’nun kurucu üyelerinden olan Türkiye, Fransa’nın uzun zamandır NATO’nun kurumlarını bozmaya çalıştığından kuşkulu. Fransızlar toplantı günü Türk gazetelerine şöyle bir göz atsalardı, Türkiye’nin bir askeri koalisyonu bloke etmeye çalışmak şöyle dursun, ona katılmaya hazır olduğunu anlardı. Milliyet gazetesi, ‘Türk F-16’ları hazır’ başlığı altında ‘NATO’nun ABD destekli hava operasyonunu devralması halinde’ katılmak için ‘çok seçenekli bir plan’ geliştirdiğini bildiriyordu. Dışişleri Bakanı’na açılan bir telefon, Ankara’nın krizin ilk günlerindeki açıklamalarını neden dikkatle yeniden ayarlamak zorunda kaldığına dair hatırı sayılır bir izah elde etmeye yeterdi.
Müspet sonuç garantisi yok
Libya’dan ayrılmak isteyen vatandaşlarımızın büyük kısmını tahliye edene dek, Britanya da Kaddafi hakkında temkinli açıklamalar yapmıştı. Türkiye’nin daha da dikkatli olması gerekiyordu, zira Libya’da çok sayıda vatandaşı bulunuyordu. Çin’den sonra dünyanın ikinci büyük inşaat sektörünü elinde tutan Türkiye’nin Libya’da 17 milyar dolarlık projesi, 25 bin çalışanı vardı. Bunlardan 22 bini, şu anda sağ salim evlerinde.
Nüfusunun yüzde 98’i Müslüman olan Türkiye, hava saldırılarında doğrudan yer almak istemedi. Fakat erken Fransız hava saldırılarının Bingazi’nin düşmesini engellemekte önemli olduğunu kabul etti, ciddi deniz desteği önerdi ve askeri operasyonların NATO’nun komutasına geçmesini kabul etti.
Türkiye’yle iyi ilişkiler yıllardır Britanya’nın önceliklerinden olmuştur -Britanya Başbakanı David Cameron ve Britanya Dışişleri Bakanı William Hague da göreve geldiklerinden beri bunu vurguluyorlar. Hafıza kaybı, Dışişleri’ni etkilemiş değil. Türkiye yarın Londra’da yapılacak olan Libya zirvesine davet edildi; Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da orada olacak.
Bu toplantının yakın amacı, 1973 sayılı kararın uygulanmasını gözden geçirmek ve Libyalı sivilleri canice saldırılardan korumak için yapılması gerekenlere karar vermek. Britanyalı bakanlar ve diplomatlar, uzlaşmayı ‘önceden pişirmek’ ve olası anlaşmazlık noktalarını önlemek için yoğun mesai harcayacaktır.
Fakat toplantının ancak Libya’nın ekonomik, kültürel ve siyasi yeniden inşası ve ‘Arap Baharı’nın bölgedeki etkilerine dair tartışma için bir zemin üzerinde anlaşıldığı takdirde, kalıcı bir değeri olacak. Tıpkı Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra olduğu gibi, bu karmaşanın da müspet bir sonucu olacağının garantisi yok ve dış dünyanın nasıl davranacağı hayati önem taşıyabilir.
Bütün bunlar dahilinde Türkiye’nin son derece önemli bir rolü var ve hızla bölgede bir güç haline geliyor. Son on yıldır iki haneli büyüme oranları yakaladı. Gelecek on yıl zarfında ekonomisi, Kanada, İspanya veya İtalya’nınkinden büyük olacak. Bununla birlikte Avrupa’nın en büyük televizyon, otobüs ve beyaz eşya üreticisi. AB’yle müzakerelerin felç olduğu bir dönemde, Avrupa pazarlarına bağımlılığını giderek azaltıyor. 2005’te AB, ihracatın üçte ikisini teşkil ediyordu; şimdiyse yarıya yakınını -gerisi büyük oranda Asya’ya ve Ortadoğu’ya gidiyor.
Fransa belki tekrar uyanır
Türkiye’nin Arap dünyasında hiçbir Avrupa gücünün veya ABD’nin boy ölçüşemeyeceği bir nüfuzu var. Bu hayati nokta, demokrasiyle İslam’ın bir arada olamayacağı laflarını boşa çıkarıyor. Ve Türkiye’nin Silahlı Kuvvetleri’nin NATO’nun Avrupalı üyelerininkilerden büyük olduğunu unutmamakta fayda var.
Sarkozy’nin şubattaki kısacık ziyaretinde üzerinde anlaşılan birkaç husustan biri tuhaf biçimde, bu yıl Türkiye’ye resmi bir ziyarette bulunmasıydı. Resmi törende nihai manzaranın sakız olup olmayacağı bilinmez, fakat ziyaretten kimse çok önemli bir sonuç beklemiyor. Yine de kim bilir, belki Fransa o zamana dek vaktiyle bildiği bir hakikate tekrar uyanır: Türkiye önemlidir.
Radikal