Türkiye’nin Ufkunu Açan Bir Lider ve Bilge: Turgut Özal
17 Nisan 1993 Türk halkının gönlünde ilk “Sivil Cumhurbaşkanı” olarak yer etmiş Turgut Özal’ın ölüm tarihi.
Türkiye’nin Ufkunu Açan Bir Lider ve Bilge: Turgut Özal…
17 Nisan 1993 Türk halkının gönlünde ilk “Sivil Cumhurbaşkanı” olarak yer etmiş Turgut Özal’ın ölüm tarihi. Neredeyse 30 yıl oldu aramızdan ayrılalı. Yaşadığı dönemde günlük ve kısır siyasi çekişmelerle kendisini eleştirenler dahi bugün “O’nu özleyenler” arasında…
Vefat yıldönümü münasebetiyle pek çoğunu belki ilk kez bu yazıdan okuyabileceğiniz Cumhurbaşkanı sıfatıyla (Bu önemli çünkü daha tarafsız ve objektif olduğu, daha samimi ifade ettiği görüşleri bunlar) çeşitli yerlerde yaptığı konuşmalardan “aynen” aldığım bazı bölümleri sizlere hediye etmek istiyorum.
Ülkemizin bugün geldiği noktada çok önemli temelleri atmış Rahmetli ve Sivil Cumhurbaşkanımızı hiç unutmayacağız. Ruhu şad, mekanı Cennet olsun….
ÜÇ TEMEL HÜRRİYET
"Diğer önemli bir konu da, geçen yıl Cumhurbaşkanlığı yemin töreninde yine yüce Meclisimizin önünde söylediğim gibi, üç temel hürriyetin geliştirilmesi ve korunmasıdır.
Bu hürriyetler;
- düşünce hürriyeti,
- din ve vicdan hürriyeti ve
- teşebbüs hürriyetidir.
Bu hürriyetler uygar dünyanın önde gelen ülkeleri arasında layık olduğumuz yeri almamızın vazgeçilmez şartı olduğunu unutmamamız gerekir.
Ancak bu hürriyetlerin geliştirilip, pekiştirilmesi sayesindedir ki toplumumuzda serbest ve ileri düşünceye gem vuran bir takım tabuların yıkılması mümkün olabilecektir.
(Turgut ÖZAL, T.B.M.M.'nin 18. dönem 4. yasama yılının açılışında yaptıkları konuşma, 1 Eylül 1990 Ankara)
BİNA YAPMASINI DAHİ BİLMİYORDUK VE HEP O EZİKLİK
"Gene Safahat'ta Mehmet Akif diyor ki; dışarıya birçok adamlar yolladık, bunlardan da bir şey çıkmadı. Bir tersane işi, bir deniz işi oldu mu hemen İngilize müracaat, bir köprü tamiri gerekti mi, Belçika'dan kalfa gelir, diyor. Sanayiyi sorarsanız, Bürüksel'de Berlin'de, Manchester'dedir, diyor. Tabii, baktığınız zaman Türkiye Cumhuriyeti kurulurken aynı şartlara rastlıyorsunuz. Cumhuriyetin ilk başlarında Ankara'da ki eski binaları (Ziraat Bankası, İş Bankası gibi bunların hepsini) yabancılar yapmıştır. Hayır, biz yapmadık, onlar yaptılar. Demek ki, bina yapmasını dahi bilmiyorduk.1930'lu yılları, 1933'ü iyi hatırlıyorum. Cumhuriyetin 10. yıldönümünü hatırlıyorum. Tabii heyecanla kutladık. Biz çocuktuk o tarihlerde, ama hep içimizde bir eziklik vardı. Bütün hayatımız boyunca, yani üniversiteyi bitirinceye kadar, hatta bir müddet daha sonra hep o ezikliği hatırlıyorum”
(Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın Ankara Atatürk İlkokulu'unda yaptığı konuşma, Balıkesir, 18 mart 1990)
BATI KARŞISINDA EZİK BİR MİLLET VE DIŞARIYA GÖNDERDİĞİMİZ SOYSUZLAR
"Kabul etmek lazım ki, Osmanlı imp. 1900'lü yıllara girerken büyük bir çöküntü içinde idi. Safahat’ı okuduğunuz zaman orada da o çöküntüyü bizzat görmek mümkün...
...Türk unsuru üçüncü sınıf vatandaş. Birinci ve ikinci sınıf olanlar, en zengin olanlar azınlıklar. En fakir, hiçbir şeyi olmayan, aynı zamanda eğitimi de olmayan bir Türk unsuru görüyorsunuz. Türk Milletinin bir nevi o tarihten itibaren azınlıklara Batı'ya karşı büyük bir ezikliği var. Tabii O Batıya karşı ezikliğimiz, aynı ülkenin içinde asırlarca beraber yaşadığımız azınlıklara da tesir etmiş, onlar da sizi küçük görmeye başlamışlar. Memlekette bir Doğu-Batı, meselesinin münakaşaları o yıllarda başlamış. Bugün dahi aynı münakaşalar var. O yılarda incelediğimiz zaman görülüyor. Nitekim Safahat'ta Mehmet Akif "paralar verip, çok kimseyi dışarıya tatile göndermişiz, bir kısmı soysuz çıktı" der."Geldi, her şeyimizi değiştirmeye kalktı. Doğru bildiğimiz işleri de değiştirmeye kalktı. Aslında bizi Ruslaştırmak isteyenler çıktı” diyor”
(Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın Atatürk İlkokulu'nda yaptığı konuşma, Balıkesir, 18 Mart l990)
MEMLEKETİMİZİN GELİŞMESİ ESAS İTİBARİYLE DEMOKRASİ DEVRİNDE OLMUŞTUR.
"1950'de üniversiteden mezun oldum, ilk defa Elektrik İşleri Etüd İdaresi'nde çalışmaya başladım. O yıllarda, Türkiye'nin bütün şehirlerinde elektrik var veya yoktu. Yani bugünkü enterconnecte şebeke dediğimiz büyük santrallerin, onları birbirine bağlayan enerji nakil hatlarının hiç biri yoktu. İlk enerji nakil hattı, 1952 senesinde çatalağzı ile İstanbul arasında yapıldı.1950'li yıllarda seçimlere girdik. Türkiye ilk defa 1950'de demokratik bir şeçimle iktidar değiştirdi. Aslında 1945’den itibaren çok partili dönem vardı. Ama iktidar değişmemişti. Memleketimizin geliştiğini, esas itibariyle demokrasi devrinde olduğunu söylemek istiyorum. Başka türlü de iddia edemem. İstediğimiz kadar başka şeyler söyleyelim, rakamlar bunu gösteriyor. En önemli göstergelerden bir tanesi, şehirlerin büyüklüğü ve barındırdıkları nüfustur. Şehirlerdeki nüfusa şöyle bakmamız lazım.1927'de bütün nüfusun yüzde 24'üydü.Yüzde 76'sı köylerde yaşıyordu. Bu ülke çok fakir bir ülke idi.1950'ye geldiğimizde ne oldu? Hemen söyleyeyim. Yüzde 25 olmuş. Yani 23 senede sadece bir puan artmış. İnsanlar köyden şehire niye gelirler? Şehirde iş olursa gelirler, iş olmazsa nasıl gelsinler? Demek ki iş yokmuş. Öyle düşünmek lazım.23 senede sadece bir puan artıyor. Ondan sonraki on seneye yani 1950-1960 arasına bakalım şehirleşme oranı %38'dir.Şehirler, belediyeler 1980'de yüzde 43'tür.1985'te yüzde 53 civarına geliyor. Yani beş senede 9 puanın üzerinde, on puana yakın bir artış var."
(Turgut ÖZAL, Balıkesir konuşması, 18 Mart 1990)
ŞEHİRLEŞME VE DEMOKRASİ
"Bir şey okuyacağım. Mehmet Akif'in Safahat'ından bir parça, diyor ki, "İşimiz düştümü tersaneye, yahut denize, mutlaka adetimizdir koşarız ingilize, bir yıkık köprü için Belçika'dan kalfa gelir, hekimin...bilmem nereden celbedilir,mesela bütçe hesabatını yoktur çıkaran, hadi maliye'ye gelsin bakalım, Mösyö Roland, hani tezgahlarımız nerede?Ya Bürüksel'de, ya Berlin'de, ya Manchester'de" Bu 1915'de söylenmiş bir söz.Dikkat ettiniz mi, verdiğimiz şehirleşme rakamlarından en hızlı gelişmenin demokratik devrede, özellikle son on senede olduğu gözüküyor."
(Turgut ÖZAL, Balıkesir konuşması, 18 Mart 1990)
NAL ÇİVİSİ TARTIŞMASI VE NOHUT KAHVESİ
"Türkiye demin bahsettiğim gibi, Osmanlı'nın son döneminden başlayarak, bizim yaşadığımız dönemde, hatta biraz olgunlaştığımız dönemde hep bu Batı'ya karşı eziklik içinde kalmıştır. Bu mücadele aslında 150-200 yıllıktır.
...1950'lerde seçimler oluyor, biz de heyecanla takip ediyoruz o yıllarda. Bilmem seçimleri hatırlayanlar varmıydı. Size söyleyeyim, o zaman münakaşa edilen konu nal çivisi eksikliğidir."nal çivisi" ithal ediliyor. Gene aynı şekilde kahve yok. Nohut kahvesi diye bir şey içiyorlar. Bunlar o devirde politik münakaşa konularıydı. Uzun müddet Türkiye'de, politikada üç beyaz, yani bez, şeker, un veya tuz konuşulmuştur. En zaruri ihtiyaç maddeleri olduklarından üç beyazın yokluğu veya varlığı, bunların fiyatları devamlı münakaşa edilmiştir.1950'lere gelirken bize söylenen şeylerden bir tanesi (o zaman çok propaganda konusu edilmiştir.kefen bezi bulunamamasıdır. Çünkü bir tek Sümerbank vardı, o da yeni kurulmuştu. Türkiye’de bugün gördüğünüz o büyük sanayilerin hiçbirisi yoktu. Bunları söylerken bir tarihi perspektif içerisinde bu ülkenin nereden nereye geldiğini çok iyi bilerek, bulunduğumuz durumdan herhalde kıvanç duymalıyız diyeceğim. Karamsarlığa düşmeye hiç lüzum yoktur. Tam tersine kıvanç duymamız lazım. Ama her devirde hep münakaşaların bizi karamsarlığa ittiğini müşahede ettim.Tarihe baktığım zaman, her zaman karamsarlığa iten güçlerin mevcudiyetini hissettim.
(Turgut ÖZAL, Balıkesir konuşması, 18 Mart 1990)
NAL ÇİVİSİNDEN F-16'YA
"1923'den 1950'ye kadar bu ülkede deminki sözlerimin ispatı olarak üç tane baraj demeyeceğim, bent yapılmıştır. Çubuk bendi, Porsuk bendi, birde Niğde'de ufacık bir bent. Bütün 27 senede yapılan üç tanedir.1950-1960 arasına çok baraj yapıldığından bahsedilir. Eskiler barajlar devri diye hatırlar. Altısını da yani Sarıyer, Seyhan, Hirfanlı, Gediz, Demirköprü ve Kemer'i yabancılar yapmıştır. Keban Barajı'nı da biz kendimiz yapmadık, yani Batılılar kredi verdi. Gene batılılar yaptı. En son büyük barajlardan 1976'da temeli atılan, bizim Başbakanlık devrimizde bitirilen parasının çoğu da sonradan bizim tarafımızdan verilen Karakaya barajı var. İlk kredisi ve müteahhitliği İtalyanlar tarafındandır.
Bugün türkiye'nin durumu nedir? Son 6 sene içinde aşağı yukarı 50-55 kadar baraj bitirildi. Bir 50-60 kadar baraj da inşaa halinde. Geriye kalanın hepsi (Atatürk Barajı da dahil), yani 100'den fazla barajın hepsi, belki bir veya iki tanesi istisna, Türk Müteahhitleri tarafından yapılıyor. Hepsi Türkiye'nin finansmanıyla yapılıyor. Her yıl aşağı yukarı 10 ile 20 arasında baraj tamamlanıyor. Bu ülkenin gücünün nereden nereye geldiğini bu söylediğim rakamlar verir. Daha nal çivisi münakaşası edilen bir ülkeden, bugün her ay iki üç tane F-16 çıkıyor. Başka bir şey daha söyleyeyim, Avrupa'ya biz 1980'e kadar hep zirai mal ihraç etmişiz. İhracatımızın yüzde 65'i zirai mal idi. Pamuk, üzüm, incir, fındık, tütün, bunlar ekseriyeti tutuyor, biraz da sebzeler, meyveler, mandalina vasaire. Bu ağırlıkta bir ihracat kompozisyonumuz varidi. Tabii ki bütün sanayi ihtiyacınızı siz Batı'dan alıyorsunuz. Büyük kısmı 1980'e kadar böyleydi. Geçtiğimiz sene aşağı yukarı 12 milyar dolarlık ihracatımız var. Yani 1979'un 2 milyar dolarlık ihracatına mukabil 12 milyar dolar. Bunun yüzde 82'sini de, yani 10 milyar dolarını sanayi ürünleri teşkil etmektedir.1970'li yıllarda Almanya'ya yaptığımız ihracatı, geçenlerde Alman Büyükelçisi söylüyordu. Sizin Almanya'ya ihracatınız pamuk, incir, fındık diyordu. Ağırlığı bu kalemler. Yüzde 80'i böyle. Bugün aynı Almanya'ya 2,5 milyar dolar civarında yüzde 85-86'sının sanayi ürünleri oluşturuyor. Çelik, lastik, televizyon, buzdolabı var. Daha sayarsanız, tekstilin çeşitleri var. Tabii dönüp diyorum ki, Rahmetli Mehmet Akif sağ olsaydı da görseydi. Türkiye nereden nereye gelmiş, Manchester'den mi alıyor, Bürüksel'den mi alıyor. Tabii bunlar kolay olmamıştır.
(Turgut ÖZAL, Balıkesir konuşması,(18 Mart 1990)
RENKLİDEN SİYAH BEYAZA GERİ GİDEBİLİRMİSİNİZ?
"Daha 7 sene evvel, yani 1984'ün başında bilmem hatırlıyormusunuz, tek kanallı bir televizyon vardı. Ve siyah beyazdı. Şimdi hepimiz renkliye alıştık. Devir değişiyor. Şimdi renkliden siyah beyaza geri gidebilirmisiniz? Yani biz desek ki, artık biz bu renkliden vazgeçtik, siyah beyaz olacak, hiç kimse geriye gitmek istemez. Ama bu memleket Batı'dan geriye gittiğini 150 sene hissetmiş, ve o ezikliğin altında kalmıştır. Hala da kafamızın gerisinde bu var. Karamsarlığımızın sebeplerinden biri budur. Ama ben bugün diyorum ki, bu ezikliği biz ortadan kaldırdık. Eğer bir memleketin insanları dışarıya sanayi malı satıyorsa ve dışarıdaki Batı'lı dediğimiz ileri teknolojiye sahip olarak gördüğümüz ülkelerle dişe diş, göze göz mücadele edebiliyorsa, müteahhitleriniz, mühendisleriniz Arabistan'da, Rusya'da ve Amerika'da, dünyanın birçok yerlerinde büyük projeleri tahakkuk ettirme gücüne sahip olmuşlarsa, hiç ezik olmanıza sebep yok. Aksine iftihar etmelisiniz.
(Turgut ÖZAL, Balıkesir konuşması,(18 Mart 1990)
Ünal SADE
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.