“Türkiye kıblesini şaşırmış, yalpalıyor”
Prof. Dr. Burhanettin Can: Türkiye kıblesini şaşırmış bir ülke olarak yalpalıyor. Kötülükleri meşru gösteren ve meşru olarak gören zihniyetin değiştirilmesi bugün için şarttır, elzemdir.
Araştırma ve Kültür Vakfı (AKV) Ankara Şubesi’nin geleneksel olarak düzenlemiş olduğu konferansın bu haftaki konuğu Prof. Dr. Burhanettin Can’dı. Cumartesi günü saat 10.00’da üniversiteli gençlerle kahvaltıda buluşan Burhanettin Can, AKV Konferans Salonu’nda “Mücadelenin Değişmeyen ilkesi: Tebliğ” konulu bir konferans verdi.
Konferansta konuşan Prof. Can, “Türkiye kıblesini şaşırmış bir ülke olarak yalpalıyor. Kötülükleri meşru gösteren ve meşru olarak gören zihniyetin değiştirilmesi bugün için şarttır, elzemdir.”dedi.
Saat 14.00’te başlayan konferans yaklaşık iki saat sürdü. İki saat boyunca konuşan Prof. Dr. Burhanettin Can, yaşanılan olaylara Kur’an ayetleri ile açıklık getirdi. Yoğun katılımın olduğu AKV Konferans Salonu’nda konuşan Prof. Can, “Bu coğrafyada meydana gelen her olayın küresel bir boyutu olduğunu bilmemiz gerekir” diyerek, olayların arka planına dikkat çekti. Dikkat çektiği konuları da Kur’an’dan seçtiği ayet örnekleriyle tebliğ kapsamında anlattı.
2005 yılında yasaklanan kavramlar
AKV Konferans Salonu’ndaki dinleyicilere 2005’te yasaklanan kavramlardan iki tanesinin ‘Cihat ve Tebliğ’ olduğunu hatırlatarak konuşmasına başlayan Burhanettin Can, “Seçtiğimiz konu yaklaşık on yıldır Müslüman dünyanın dilinden düşen, önemsenmeyen; oysa hayatın özünü teşkil eden, mücadelede olmazsa olmaz bir konudur” dedi.
Prof. Can, 2005 yılında iki yüze yakın kavramın yasaklandığını ve bunlar arasında ‘Cihat ve Tebliğ’in de olduğunu belirterek, SSCB’nin çökmesiyle 21. Yüzyılın “Amerikan Yüzyılı” olması için başlatılan projelere dikkat çekti.
‘Amerikan Yüzyılı’ çalışmaları kapsamında başlatılan proje içerisinde, Türk-Kürt, Alevi-Sünni çatışmasının olduğunu söyleyen Prof. Can, “İslam’ın kendilerine rakip bir güç olmaması için, Türkiye ve bu topraklara üç zehrin ithal edildiğini” dile getirdi.
Bu üç zehri açıklayan Burhanettin Can, şunları kaydetti: “Onlardan bir tanesi ümmet bilincinin, kardeşliğin kaldırılması ve kırılması. Türk-Kürt, Alevi-Sünni çekişmesi bu projenin bir parçasıdır. İkincisi; ahlaksızlıktır. TV’lerde aylık yaklaşık olarak 70’e yakın dizi oynuyor. Bunların kahramanlarına ve işlenen konulara bakın. Bu, özellikle hazırlanmış bir projedir. Üçüncüsü; dünyevileşmedir. Ahret hayatını unutup dünyaya karşı bir tamahkârlık bağlantısı olarak gelişme süreci yaşanıyor.”
Batı’nın hâkim olamadığı coğrafya
Bu coğrafyanın “Büyük İsrail ve Ortadoğu Projesi” gibi iki projenin ara kesiti olduğuna dikkat çeken Prof. Can, Batı’nın bu güne kadar hâkim olamadığı ve hâkimiyetini kuramadığı tek coğrafya olduğunu dile getirdi. Prof. Can, “SSCB’nin çöküşüyle birlikte bu coğrafya Batı’nın işgal haritasında öncelikli olan coğrafyadır. Bu coğrafya iki büyük projenin ara kesitidir” diye konuştu.
Bu coğrafya üzerindeki Türkiye’ye ‘on ayrı kol’dan yoğun bir saldırı olduğunu söyleyen Prof. Dr. Burhanettin Can, bu saldırıların birer ‘proje’ olduğunu ve dönem dönem bunların yoğunlaştırılmış bir şekilde devam ettiğini belirtti.
Türkiye’de bir tezatlığın olduğuna dikkat çeken Can, Türkiye’nin ayakta duramamasının nedenini “İki farklı kültür medeniyetinin bu toplumda çatışma halinde bulunması” olarak değerlendirdi. Devlet gücüyle 1920’lerde oluşturulmuş ‘halka rağmen halk için’ sloganının, daha sonraları “yüzde 3’lük bir azınlığın iktidarı”na dönüştüğünü dile getiren Prof. Can, “Bir tarafta Batı kültür medeniyetinin değerlerine göre kurulmuş sistem var, diğer tarafta ise özünde İslam olan farklı örf ve adetlerle yoğrulmuş bir millet var” dedi.
Kültürler arası çatışma
İslam medeniyeti ile Batı kültürü arasındaki çatışmaya açıklık getiren Burhanettin Can, şöyle konuştu: Bunlar arasında yol boyu yoğun bir çatışma yaşanıyor. Ve bu çatışma milletin ağırlık merkezinde başarı olarak, zafer olarak gerçekleşmediği takdirde, bu ülkenin ayakta durması, bunalımdan çıkması mümkün değildir. Öncelikle bunu hepimizin görmesi gerekir ve bundan minimum zararla, en az zayiatla nasıl çıkacağımızı bu ülkede yaşayan herkesin düşünmesi gerekir.
Bunun için bu ülkede olan olayları sadece iç ya da dış dinamiklerle bağlantılı olarak izah etmeye kalkmak çok büyük bir yanılgı olur. Türkiye’deki her bir olayın Washington’da, Londra’da, Almanya’da mutlaka bir etkisi vardır. Hatırlayınız, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ‘Burası Müslüman bir ülkedir, zinaya ceza gerekir’ dediği zaman. AB değerlerinin tartışılamayacağını söyleyenler oldu.
Fransız masonluğundan ‘başörtüsü cevabı’
AK Parti ile MHP’nin başörtüsü engelini kaldırma teşebbüsünde bulunduğunu hatırlatan Prof. Can, bu teşebbüse yönelik Fransız masonlarının verdiği şu cevabı kaydetti: “Bu irticaidir, geriye dönüştür, laiklikle bağdaşmaz.”
Burhanettin Can, konuşmasının devamında ise şunları söyledi: Bunlar basit olarak söylenmiş sözler değil, bunların her birinin Türkiye’deki iç dinamiklere gönderdiği bir mesaj vardır. Bunun için ‘ara kesit noktası’ iç dinamiklerle dış dinamiklerin ‘kavşak’taki menfaatleri örtüşürse bu ülke huzur içerisinde olur. Ancak kavşaktan çıkmaya kalktığınız zaman kavga başlar. 1960 Darbesi, 1970 İhtilalı, 1980 Darbesi, 28 Şubat post modern darbesi, 27 Nisan e-muhtırası hep bu ‘kavşak’tan ayrılmaları noktasında meydana gelmiştir.
Minimum zararla bu ülke çıkışı yakalamak istiyorsa objektif, gerçekçi olmak zorundayız. Ecevit’in, Erbakan’ın başlarına gelen olayların dış ve iç etkileşimle meydana geldiğini görebilmemiz lazım!
“Türkiye zihnen bölünmüştür”
Prof. Dr. Burhanettin Can, İbn-i Haldun’un sosyolojik yaklaşımından örnek vererek, “Mağlup toplumların, galip toplumları taklit ettiklerini, bunun da şekil yoluyla başladığını” ifade etti.
Taklitçiliğin şekil yoluyla olduğuna ‘Şapka devrimi’ni örnek veren Prof. Can, bir de Rizelilerin sözünü hatırlattı: “Atma Hamidiye atma, şapka da giyeceğiz vergi de vereceğiz.”
Burhanettin Can, konuşmasına şöyle devam etti: Türkiye’de başörtüsü konusunda başlatılan kavganın psikolojik ve sosyolojik arka planında bu vardır. Ama bu ‘hastalık’ İkinci Viyana Kuşatması’nda (1683) başlar, günümüze kadar gelir. Üçüncü Selim ile başlayan bu taklit dönemi, yukarıya kadar çıkarak günümüze kadar gelmiştir. Türkiye zihnen bölünmüştür.
“Vahdettin vatan haini değildi”
Osmanlı’nın ‘karanladığı’na dikkat çeken Prof. Can, siyasi iktidarların Vahdettin’i ihanetle suçladığını hatırlatarak, bu düşünce yapısına sahip olanlara merhum Bülent Ecevit’in sözüyle cevap verdi: siyasi iktidarlar, O’nun hazineyi alıp götürdüğünü, Sevr’i imzaladığını söylemiştir. Bülent Ecevit ömrünün son döneminde çok önemli bir açıklama yapar: ‘Vahdettin vatan haini değildi, hazineyi alıp götürmedi ve Sevr’i imzalamadı.’
Oysa kitapları açıp baktığımızda ilkokuldan üniversiteye kadar Vahdettin’in nasıl öğretildiğini görüyoruz. Ecevit’in sözünün tam tersi şekliyle öğretiliyor. Süleyman Demirel ise bu sözler üzerine bir açıklama yapar: ‘Türkiye Cumhuriyeti kurulurken geçmişin karalanması gerekiyordu.’ Yani yeni nesil yetiştirilmesi gerekiyordu, onun için geçmiş ‘karalandı.’ Yetişen Cumhuriyet nesillerinin genetik yapısında hep ‘geçmişi karalama’ bir alışkanlık, ‘hastalık’ haline geldi.
“Siyasi iktidarlar geçmişi karalıyor”
Türkiye’de siyasi iktidarlar kurulduğu zaman bir öncesini yani Osmanlı’yı reddetmiştir ve Osmanlı’yı ‘karalamıştır.’ Siyasi iktidarların geçmişi karaladıklarını söyleyen Prof. Dr. Burhanettin Can, “Bütün siyasi iktidarlar ilk göreve başlarken geçmişi karalıyorlar” dedi. Bunu bir ‘hastalık’ olarak değerlendiren Prof. Can, Osmanlı’nın ‘Milleti yaşat ki devlet yaşasın’ sözünü anımsatarak, “Türkiye’de devlet, millet için olmamıştır; millet, devlet için olmuştur” diye konuştu.
Burhanettin Can konuşmasına şöyle devam etti: Türkiye’nin ‘bölünmüşlük hali’ni ortadan kaldırmanın yolu, parlamento dışı sivil toplumun (STK) ve parlamento dışı siyasetin vereceği mücadeledir. Genelde Türkiye’de ciddi bir yanılgı vardır. Türkiye’de hükümetlerle sistemi bir birine karıştırma yanılgısı vardır. Eğer sistemi; döşenen ray ve bu ray üzerinde giden tren olarak ele alırsak, hükümetler öndeki makine dairesi, başbakanlar da makinisttir. Treni boyayarak değiştirseniz de o tren yine döşenen rayların istikameti yönünde ilerlemek zorundadır. Bunun için Türkiye kıblesini şaşırmış bir ülke olarak yalpalıyor. Kötülükleri meşru gösteren ve meşru olarak gören zihniyetin değiştirilmesi bugün için şarttır, elzemdir.
“Fuhuş yaşı 12’ye indi”
Türkiye’de bireysel ve toplumsal bazda, devlet ve mesleki ahlak bazında ciddi bir bozulmanın olduğuna işaret eden Prof. Can şöyle konuştu: “Ülkemizde ahlaki bozulma var. Bunu bizim görebilmemiz gerekiyor. Ne yazık ki toplum ve siyasiler bu konuda duyarsız davranıyorlar. Fuhuş ve uyuşturucu yaşı 12, çocuklara tecavüz yaşı ise 9 olmuş! Çok ciddi yaygınlaşma var. Kız ve erkek üniversite öğrencileri aynı evde kalıyorlar. 12 Mart ihtilalından sonra, özel bir proje olarak ‘kız ve erkek öğrenci yurtlarının birleştirilmesine yönelik teklif’ gelmişti. İşte bugün kız ve erkek öğrenciler aynı evde kalıyorlar.”
Boşanmalar artıyor
Aile kurumunun yaptığı araştırmaları örnek vererek Türkiye’deki artan boşanma oranlarına dikkat çeken Prof. Dr. Burhanettin Can, boşanmaların yüze 36’sının ilk üç yılda gerçekleştiğini söyledi.
Can, boşanmada en etkili faktörlerden birinin ‘flört ederek evlenmek’; ikincisinin ise ‘internetin yanlış ve yaygın kullanımı’ olduğunu dile getirdi. Prof. Can, Türkiye Cumhuriyeti devletinin bu alanlarda bir düzenlemesinin olmadığını, devlet yetkililerinin kendi ifadeleriyle dile getirdiklerini belirtti.
AB uyum yasaları çerçevesinde bu konuda çok fazla bir şey yapılamadığının altını çizen Burhanettin Can, “Günümüzdeki dizi ve TV programlarına bakıldığında aile hayatına açılmış bir savaş var. Karı-kocanın birbirini aldatması, eşcinsellik, bir kadın iki erkek ya da iki erkek bir kadın ilişkisi meşru gösterilmektedir. Nikâhsız birliktelik meşru gösterilmektedir. Bu nikâhsız birlikteliğin adını da ‘seviyeli birliktelik’ olarak ifade ediyorlar.” şeklinde konuştu.
“Kötülükler yaygınlaşıyor”
Bireyselleşme ile şiddetin, alkolün, kumarın, kapkaççılığın, hırsızlığın ve yolsuzluğun yaygınlaştığını vurgulayan Burhanettin Can, toplumun henüz bu tehlikenin farkında olmadığından yakındı. Prof. Can, konuşmasının devamında şunları söyledi: “Toplumsal duyarsızlıkla karşı karşıya kaldığımızı görmemiz gerekiyor. Geçmişte helak olan kavimlerin özelliklerinin bu ülkede yaşanıp yaşanmadığına bakmak gerekiyor. İçki, kumar ‘şeytan işi, pislik’ diye geçiyor Kur’an’da. Eşcinsellik ise ‘Lût kavminin helakine neden olan pislik’ diye geçer. Medyada ve internet üzerinde bunlarla ilgili hiçbir yasaklama yok, neden? Bu kirliliğin içerisinde 3 temel aktör var: Birincisi; küresel güçler, ikincisi; onların işbirlikçileri ve üçüncüsü; yeni Müslüman tip(!).
Yaklaşık 1500 sene önce Hz. Peygamberin (s.a.v.) bizi uyardığı 4 tehlike var burada. Birincisi; ‘gençlerinizin fıska düştüğü, kadınlarınızın azdığı zaman haliniz ne olacak?’ İkincisi ‘iyiliği emredip, kötülükten alıkoymadığınız zaman haliniz ne olacak?’ Üçüncüsü ‘kötülüğü emredip iyilikten alıkoyduğunuz zaman haliniz ne olacak?’ Dördüncüsü ise ‘iyilikle kötülük, helal ile haram karıştırıldığı zaman haliniz ne olacak?’ Osmanlının yıkıldığı 1913’lerde Mehmet Akif de aynı dertten yakınıyor. Bu toplum duyarsızlaştırılıyor.”
“Tebliğ, müminin vasıflarındandır”
Tebliğ etmenin müminin vasıflarından biri olduğunu belirten Burhanettin Can, değer sistemleri arasındaki mücadelenin asla kesilmeyeceğini ifade ederek, tebliğ yapmanın önemini anlattı. Tebliği cihadın ‘yumuşak gücü’ olarak nitelendiren Can, “nasıl bir insan ve nasıl bir toplum istediğimiz” sorusunu herksin kendisine sorması ve buna göre adım atması gerektiğini dile getirdi.
Tebliğin bir toplumu inşa etme ve koruma faaliyeti olduğunu kaydeden Prof. Dr. Burhanettin Can, programın sonundaki soru-cevap bölümünde, Kur’an ayetlerinden verdiği örneklerle kalplerdeki kirlerden arınmanın önemini vurgulayarak, konuşmasını bitirdi.
Adem Yavuz IRGATOĞLU/HaBertaraf.com