Türkiye her yönde faliyetlerini yoğunlaştırıyor

Türkiye her yönde faliyetlerini yoğunlaştırıyor

Son zamanlarda Türkiye yönetiminin tek yönlü siyaseti uygulamakla sınırlı olmadan, çok aktif dış politika izlediğini belirtelim.

Pravda.ru internet sitesinin 17 Eylül 2010 tarihli sayfasında, Vadim Truhaçov imzasıyla yayımlanan yazıda şunlara yer verildi:

Son zamanlarda Türkiye çok çeşitli yönlerde aktif dış politik faaliyet gösteriyor. Şimdi ise bu ülke kendisini, Türk Dili Konuşan Ülkeler İş Birliği Konseyi adındaki yeni uluslar arası teşkilatın baş devleti sayabilir.

16 Eylül'de İstanbul'da Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkmenistan liderlerinin katılımıyla zirve yapıldı. Türk dili konuşan ülkelerden yalnız Özbekistan lideri İslam Kerimov toplantıya katılmadı.

Görüşmenin en önemli sonucu, Türk Dili Konuşan Ülkeler İş Birliği Konseyinin kurulması oldu. Bu teşkilatın; İstanbul'da daimi faaliyette olacak merkezi, Koordinasyon Konseyi ve Türkiye'nin eski Moskova Büyükelçisi Halil Akıncı'nın başkanlığındaki sekreterliği olacak. Türk Dili Konuşan Ülkeler İş Birliği Konseyinin dil bakımından birbirine yakın olan ülkelerin birleşmesi için temel oluşturacağı ve politik, ekonomik ve kültürel ilişkilerini güçlendirmeye yardım edeceği öngörülüyor.

Hangi ülkenin bu yeni birlikte başrol oynayacağı bellidir. Bunu kavramak için merkezin nerede bulunacağına ve sekreterliği kimin idare edeceğine dikkat etmek yeter. Türk dili konuşan ülke liderlerinin görüşmelerinde kullanacakları resmî dilin Türkçe olacağı ilginçtir. Gerçekte, Türkiye'nin kendi jeopolitik merkezini kurmaya çalıştığı söylenebilir.

Son zamanlarda Türkiye yönetiminin tek yönlü siyaseti uygulamakla sınırlı olmadan, çok aktif dış politika izlediğini belirtelim. Türkiye yönetiminin inisiyatifiyle (İsrail komandosu tarafından durdurulan) özgürlük filosu Gazze'ye gönderildi. Türkler, Irak'ın kuzeyinde Kürt devletinin kurulmaması için Irak'ta aktif hareket etmeye çalışıyor. Kürt devleti kurulsa, Türkiye'nin Kürt nüfuslu güneydoğu bölgelerine sahip olma iddiasında bulunabilir.

Türkiye, İran'ın nükleer programı konusundaki görüşmelerde ara buluculuk yapmaya çabalıyor. Örneğin Türkiye, düşük yoğunluktaki uranyumun Rusya ve Fransa'nın yüksek yoğunluktaki uranyumuyla Türk topraklarında değişiminin yapılmasını teklif etti. Türkiye, birbirine alternatif olan Güney Akım ve Nabucco doğalgaz boru hatlarının döşenmesine ilişkin görüşmelere katılıyor. Bir de Türkiye, AB'ye üyelikle ilgili zor diyaloğu sürdürmekle birlikte, Avrupa Komisyonunun bütün şartlarını kabul etmek niyetinde değil.

Ayrıca Ermenistan ile süren düşmanlığı aşmak ve diplomatik ilişkiler kurmak için çaba harcamasına rağmen Türkiye, Osmanlık İmparatorluğu'nda Ermeni soykırımı ve Yukarı Karabağ'daki durum konusunda görüş ayrılıklarından dolayı bunu elde edemiyor.

Türklerin Orta Doğu ile ilgili inisiyatifleri de şimdilik başarısız kalıyor. Türklerin Gazze ablukasını kaldırma ve İran'ın nükleer programıyla ilgili sorunları çözme isteği, hiçbir sonuç vermedi. Nabucco projesinin de gerçekleşmeme ihtimali var: İş adamları projeye yatırım yapmak için acele etmiyor. Türkiye, AB üyeliğine hâlâ erişemedi.

Bu durumda, Türk Dili Konuşan Ülkeler İş Birliği Konseyinin kurulması nasıl değerlendirilebilir? Pravda.ru muhabiri bu konuda Alman Dış Siyaset Konseyinin Rusya ve BDT Bölge Programları Müdürü Alexander Rar ile mülâkat yaptı.

SORU: Türkiye'nin kâh oraya, kâh buraya koşması nasıl değerlendirilebilir? Bu davranışın hedefi, en az bir yönde başarı kazanmak mı?

RAR: Türkiye'nin plansız şekilde oraya buraya koştuğu söylenmez. Türkiye, değişen dünyada yerini bulmaya çalışarak dünya politikasında ağırlığını artırmaya çalışıyor. Çıkarlarını giderek daha açık şekilde kavrayarak, bunları daha kararlı biçimde savunuyor. Dünyada artık yeni güç merkezlerinin oluşmakta olduğuna artık alışmamız gerek. Söz konusu merkezlerden biri, Türkiye'dir. Bugün bu ülke Rusya ile birlikte "Karadeniz bölgesinin süper gücü" durumundadır. Tarihsel olarak bu ülke Avrupa ile Asya, Avrupa ile İslam dünyası arasında bir köprüdür. Ve bugün Türkiye, stratejik bakımından elverişli durumundan yararlanmaya çalışıyor. Türkiye, Güney Akım ve Nabucco doğal gaz boru hattı projeleri konusunda "ince oyunlar" oynuyor. Türkler razı olmadan, anılan projelerden hiçbiri gerçekleştirilemez. Çünkü bu boru hatları, Türkiye'nin topraklarını veya karasularını by-pass edemeyecek.

SORU: Türkiye'nin Orta Asya ve Azerbaycan'a ilgi duyması, dillerinin yakınlığından başka hangi sebeplerden kaynaklanıyor?

RAR: Bu ülkeler çok büyük doğal kaynaklara sahiptir ve Türkler, Hazar Denizi bölgesinden Avrupa'ya uzanan doğal gaz akımlarını azami derecede kontrol etmek için elinden geleni yapacak. Bilindiği üzere Azerbaycan, Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan büyük miktarda petrol ve doğal gaz ihraç eden ülkeleridir. Ama iş bununla bitmiyor. Türkiye, yıllarca dış politikasının önceliği olan AB üyeliğini yakın gelecekte kazanmayacağının farkında. Avrupa, Türkiye'yi kabul etme niyetinde değil. Türkiye, başka yönlerde hareket etmek, Orta Doğu, İran, Orta Asya ve Güney Kafkasya'da çıkarlarını aramak zorundadır.

SORU: Türk Dili Konuşan Ülkeler İş Birliği Konseyinin kurulmasından sonra Türkiye'nin etkisinin Rusya'nın güney bölgelerinde yayılmasından söz edilebilir mi?

RAR: Rusya ve Türkiye, Orta Asya ve Güney Kafkasya'da daima birbiriyle rekabet etmiştir. Rusya diplomasi, birkaç yüzyıl boyunca Türklerin o bölgede özel çıkarlara sahip olma hakkını tanıyordu. ABD ve NATO'dan farklı olarak şimdi de tanıyor. Amerikalılar çok uzakta bulunuyor ve bu bölgede hiç doğal çıkarları olamaz. Rusya, eski SSCB cumhuriyetlerinde Türkiye'nin etkisinin güçleneceğinden korkmamalı. Türkiye, daha 1990 yıllarında bir nevi "Büyük Turan" kurmaya ve Türk dili konuşan ülkeleri etrafında birleştirmeye çalıştı. Ama bundan hiçbir şey çıkmadı. Örneğin Kazakistan ve Özbekistan, bu "Türk kardeşliğin" belli sınırlarının olduğunu açıkça ortaya koydu. Bu ülkelerin, Türkiye'den ayrı çıkarları var. Şimdi Türkiye, ancak Hazar Denizi'nin batı tarafını yani Azerbaycan'ı kolayca etkileyebileceğini ümit edebilir. Türkiye, Orta Asya'da Rusya için rakip değil. Şimdi Türkiye ve Rusya'yı birbiriyle yakınlaştıran çok şeyin var olduğu söylenebilir. Örneğin, NATO üyesi olan Türkiye, ABD'nin askerî üssünün Romanya'nın Karadeniz sahillinde konuşlandırılmasına karşı çıkıyor. Ayrıca tarihsel olarak Türklerin Abhazya'da çıkarları var. Bunun için Türkiye'nin Abhazya'nın bağımsızlığını tanıyabileceği ihtimal dışı tutulmamalı.

SORU: AB, Türkiye'nin böylesine aktif hareketlerine nasıl bakıyor? Örneğin Almanya, Avrupa yakınında güçlü bir rakibin ortaya çıkacağından korkmuyor mu?

RAR: Bugün Avrupa, alıştığı rahat ve konforlu yaşamı korumakla uğraşıyor. Şimdi AB'nin çıkarları, kıtasının sınırları dışına çıkmıyor. AB, Türkiye'nin eski SSCB coğrafyasında ve Orta Doğuda gösterdiği faaliyetle az ilgileniyor. Avrupalılar Türkiye'ye sıradan bir AB üyesi adayı gözüyle bakıyor. Ama Avrupalıların bu konuda yanlış düşünüyor. Türkler, karar verilen başka merkezlerden giderek daha bağımsız olduklarını ispat ediyorlar.
 

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :