Türk Diplomasisi'nin yeni ufukları
Le Mond yazarı Guillaume Perrier Türkiye'nın dış politikasını genel olarak ele alırken aynı zamanda son birkaç yılda meydana gelen büyük değişimlerle ilgili olarak çarpıcı açıklamalarda bulunuyor.
"Eksenimiz Ankara ufkumuz da 360 derece". Ahmet Davutoğlu durumu böyle özetliyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın 2003'den bu yana diplomasi danışmanlığını yaptıktan sonra, bir yıl kadar önce Türkiye'nin Dışişleri Bakanı olarak atanan Davutoğlu, tüm cephelerde mücadele eden yeni Türk diplomasisinin mimarlığını yürütmekte.
Davutoğlu birbiri ardına ziyaretlerini sürdürmekte, görüşmelerinin ve aracılıklarının sayısını arttırmaktadır. Uluslararası sahnede uzun süre bir diplomasi cücesi olarak görülen Türkiye artık en güçlüler arasında yerini alma iddiasında. Bu mücadeleyi yöneten bakan "Bizim de söyleyecek çok şeyimiz var. Büyük uluslar bizi dinleyecekler" uyarısını yapmayı da ihmal etmiyor.
Bu zarif ve eğitimli akademisyen, siyaset bilimi profesörü, 1990'ların sonlarında oluşturduğu teorisini şimdi pratiğe geçiriyor. Davutoğlu'nun tezi olan "stratejik derinlik" Türkiye'nin yeni uluslararası çevresinde yerini yeniden tanımlıyor. Dış politika uzmanı Cengiz Çandar "Berlin Duvarı'nın yıkılmasından bu yana geçen sürede Türkiye kendini bir bölgesel güç olarak ortaya atabilirdi ve geniş bir alanda her özelliğini kullanarak hareket edebilirdi" analizini yapmaktadır. Ankara hükümeti kendini NATO'nun "Doğu'daki destekçisi" rolüyle sınırlandırmıyor. Türkiye, çok kutuplu dünya içinde Avrupalı ve Batılı kimliğini kadar, Ortadoğulu, Kafkasyalı ya da Balkanlı boyutlarını da ifade edebilir.
Bu yeni yönelim sınırlarda başlamaktadır: Davutoğlu, eskiden komşularının çoğuyla kavgalı olan Türkiye'de "komşularla sıfır sorun" ilkesi uyarınca hareket ediyor. 1999'da Suriye ile savaşın eşiğine gelen ülke şimdi Şam yönetimiyle son derece sıkı ilişkiler kurmaktadır: iki ülke 2009 sonunda ortak bakanlar konseyi toplantısı düzenleyip vizeyi kaldırdılar. Türk etkisi, 2003 yılında ABD yanında savaşa girmeyi reddetmesine karşın, Irak'ta da güçleniyor. Güçlü komşu İran ile ilişkiler normalleşiyor, Yunanistan'la işbirliği güçleniyor. Hatta Ermenistan ile tarihi bir uzlaşma süreci dahi başlatılabildi.
Ankara'daki Amerikan Büyükelçisinin kendisine "Türk Kissinger"ı lakabı taktığı Davutoğlu küçük adımlarla Türkiye'nin çevresini yeniden çiziyor. İstanbul'da delegasyonlar arasında mekik dokuyarak 2007-2008 yıllarında Suriye ile İsrail'i diyaloga teşvik eden de Davutoğlu idi. Afganistan konusunda Taliban ile diyalogu vazeden ve Ocak ayında Londra Konferansı'nda İslam ülkelerinin sesi olan da oydu. Tahran'da İran'ın nükleer gücü konusunda Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad'ı tutum değiştirtmeyi denedi. Balkanlarda Sırplar ile Boşnaklar arasında diyalogu başlattı... Makedonya'dan Filipinlere heryerde Türk arabuluculuğu takdir görüyor.
Türkiye Mısır ve Suudi Arabistan'ın zayıflamasından faydalanarak Ortadoğu'da baş aktör olmaktadır. İstanbul yeniden bölgesel bir merkez oldu. 2008 kışında Gazze'ye karşı "Sert Kurşun" operasyonundan sonra 2009 Davos Forumu'nda İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres kamuoyu önünde azarladığından beri Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Gazze bölgesindeki popülerliği hep zirvedeki yerini korudu. Hükümetin İslam dünyası için bir model olduğu Türkler Mağrip'ten Güneydoğu Asya'ya uzanan bölgede etkisini sürdürüyor. İslam Örgütü Konferansı'nı kullanan Ankara hükümeti altmışa yakın ülkeyle serbest ticaret ve dolaşım antlaşması imzaladı. Türkiye, Osmanlı İmparatorluğu'nun yükselme devrinde olduğu gibi Atlas Okyanusu'ndan Basra Körfezine uzanan doğal etki alanına yeniden kavuştu. Dindar bir Müslüman olan Davutoğlu'nun stratejisi rakiplerince "Yeni Osmanlıcılık" olarak niteleniyor. Hatta emekli büyükelçi Faruk Loğoğlu gibi bazıları daha da ileri giderek, Davutoğlu'nu, Batı'ya ve geleneksel müttefikleri ABD, İsrail ve Azerbaycan'a sırtını çevirmekle suçluyor.
Türk Dışişleri Bakanı her türlü "yeni-osmanlıcılık" yakıştırmasını reddetmektedir. Ona göre, "Türk diplomasinin üzerinde durduğu iki temel ayak Avrupa Birliği ve NATO'dur". 2004 Aralık ayında başlayan AB üyelik müzakerelerinde belirgin bir yavaşlama gözlense de, Türk hükümetinin yürüttüğü reformlar Brüksel uzanan yolu izledi. Yine ABD ile ilişkiler de, ilk ziyaretlerinden birini 2009 Nisan ayında Türkiye'ye yapan Barack Obama'nın başkan seçilmesinden sonra açık bir biçimde güçlendirildi. Washington'da, sadece askeri çıkarlara yakın bazı Cumhuriyetçi çevreler Türkiye'nin İran ve Suriye ile diyalog kurmasından rahatsızlar.
İslam dünyası ile kucaklaşmak uğruna sırtını Batıya dönme politikasının çok uzağında bir çizgide bulunan Türkiye sadece coğrafi ve stratejik konumundan kaynaklanan benzersiz durumunu koruma gayretindedir. Türk diplomasisinin lideri Davutoğlu "Ülkemiz kendine güvenmeli" sözünü hep yineliyor. G20 üyesi olan Türkiye BM Güvenlik Konseyi'ne de geçici üye olarak seçildi. Türkiye Rus Dünyası ve tüm Doğu Avrupa ile ilişkilerini de güçlendirdi. Türkiye'nin diplomatları dünyayı fethe çıktılar, yeni sorunsalları keşfediyorlar. Türkiye 2010'da Japonya Yılı'nı kutlamayı sürdürüyor. Türkiye, Brezilya ile birçok alanda ortaklık kurdu, aynı zamanda daha önce benzeri görülmemiş bir şevkle Afrika'yı fethetmeye başladı.
Kaynak: