TRT'nin Ünlü Spikeri Neden Kapandığını Anlattı!

TRT'nin Ünlü Spikeri Neden Kapandığını Anlattı!

TRT ekranlarında hazırladığı Medya Müfettişi programı olaylı eviliğiyle gündeme gelen gazeteci Serra Karaçam, kapanma kararı aldıktan sonra muhafazakar elitlerin kadın dergisi Ala'ya konuştu.

İHL MEZUNUYUM, MEZUN OLDUKTAN SONRA AĞLAYARAK BAŞIMI AÇTIM

Neden kapandığını ve aldığı tepkileri paylaşan Karaçam, "ben İHL mezunuyum. Ancak üniversite kayıt fotoğrafını çektirdiğim ilk gün, ağlayarak başımı açtım ve peruk ve benzer yöntemleri uygulama gücünü de kendimde görmedim." dedi.

EL CEZİRE SPİKERLİĞİ İÇİN Mİ KAPANDI?

Daha önce TGRT, Star, 24 TV ve TRT de, dış haber prodüktörlüğü, sunuculuk, editörlük, program yapımcılığı gibi görevler üstlenen Serra Karaçam son olarak, Al Jazeera Network'ün kapalı devre yayına devam eden, hazırlık aşamasında bulunan Türkçe haber kanalının spikerleri arasında yer alıyor. Kapanma nedeni olarak El Cezire'de spikerlik yapmasını gösterenlere yanıt veren Karaçam "henüz açıkken; iki kurumdan teklif gelmişti. Birine kapandığımı açıklama cesaretini gösteremedim. Şu anda çalıştığım kuruma durumu izah ettim. Beni anladılar." dedi.

İşte Ala dergisinde yayınlanan röportajdaki ilgili bölüm:

-TRT'de bir dönem Medya Müfettişi isimli programınız büyük ilgi görmüştü. Diğer programlardan farkı, izleyici ve sizin kariyeriniz için katkısı neydi ?

Diğer programlardan farkı sorusu çok iddialı, bunu izleyiciler takdir eder. Ama ben bunu anlatmayayım bence. Çalışma metodumuzu; her kesimden konuk çıkarmak, herkese söz hakkı vermek, medyayı çok iyi takip ederek, konu seçiminde titiz davarnmak diye özetleyebilirim. Kavga etmeden konuşmayı seçerdik birde. Sokağın sesini çoğu programımıza yansıtırdık. Konuşacağımız konuda insanlar ne düşünüyor ekrana taşıdık. İzleyici, okuduğu haber ve köşe yazılarının göstermediği, çarpıttığı veya anlattığı şeylerin arka planını okuyordu bu programdan.

Benim kariyerim açısından, tamamen kendi ekibimle kendi fikirlerimi, neredeyse sıfır sansürle TRT gibi bir kanalda uygulamış olmak gurur verici. Kendi seçtiğim ekiple çalışmanın keyfini ve zorluklarını yaşadım. Sorumluluğun tamamen sizde olduğu bir işin stresini göğüslemeyi öğrendim. İnsanlar beni Medya Müfettişi diye anar oldu. Tanındım biraz.

-Bugün ekranda izlediğimiz programların içeriği ile ilgili düşünceleriniz nelerdir peki ? Sizce ülke ve toplum olarak ne tarz programlara ihtiyacımız var?

Çok fazla ‘kafalardan ibaret' stüdyo tartışma-sohbet programı var. Sokağın gündemini, sorunun veya konunun muhataplarını; aydın, gazeteci veya siyasetçi temsilciler ile konuşan moderatörler… Twitter yorumları ile bazen halkın sesi ekrana yansıyor ama dışarıda, alanda, sokakta olanları; ekrandaki programlarda çok göremiyoruz bence. Veya tam tersi sadece dış çekim belgeseller var.

İhtiyaç belirleyecek noktada şu anda çok fikir sahibi değilim.Ancak bununla birlikte, CNN Türkteki Sevil Atasoy'un programını beğeniyorum. Habertürk'te Pelin Çift'in mistik konuları konuştuğu sohbet programı da farklı. Vedat Milör'ü çok başarılı buluyorum. Çok ‘gerçek' kendisi. Çok doğal tepkileri… Şapır şupur yemek yemesi, acımasızca eleştirdiği veya övdüğü mekanlar…Hepsi gerçek.Değişik şeyler de yapılmaya başlandı aslında. Burası Haftasonu güzel. Sabah haberlerinde TRT haber Günlük'ü seviyorum.(sosyal konular, aile yaşantısı, çocuklar vs.)

-Bir dönem sizi saçı açık bir kadın olarak gördük ekranda, sonra kapanmayı tercih ettiniz.. Hayatınız için bir dönüm noktası olsa gerek, nasıl karar verdiniz kapanmaya ?

Kapanmaya karar verdiğimde, kızımın doğumundan sonra 5 ay kadar bir süre geçmişti. İnsanın çocuk sahibi olması hayat denen mucizeye bakışını etkiliyor. Bundan önce de kapanmayı istiyordum zaman zaman ama cesaretim yoktu. Çocuk olunca, örneğin yataktan düşüyor, başına bişey geliyor, Allah'ın onu sürekli koruduğunu gördükçe, şükür duygum arttı. Kendi sorumluluklarımı ve teşekkürümü daha titiz yapma isteği netleşti içimde. Ve birden zaten düşündüğüm şeyi uyguladım birgün. Bu arada; neden kapandiginizi anlatirken sizi bu noktaya getiren tum hayatinizi anlatmaniz gerekiyor. Bu cok kolay degil. Sunu belirteyim, ben İHL mezunuyum. Ancak üniversite kayıt fotoğrafını çektirdiğim ilk gün, ağlayarak başımı açtım ve peruk ve benzer yöntemleri uygulama gücünü de kendimde görmedim. Sonrasında hayat çizgim biraz değişti. Namazımı bırakmamaya özen gösterme dışında, dini hassasiyetleri çok fazla uygulayamadım. ( “Gunah da sevap da gizlidir, ama sordugunuz soru bunlari acmayi gerektiriyor”diye ekliyor) Nefsim zayıfmış belki bilemiyorum. Zorunlu olarak başlayan bu süreçte, mesleki olarak ve kişisel olarak kendimi gerçekleştirirken; hayat beni biryerlere savurdu diyelim.

İdeolojik olarak ve inanç açısından hep aynıydım. İlk gençlik çağlarımda da biraz protest bir duruşum vardı. Metin Göktepe öldüğünde, ortaokuldaydım ve ‘bu böyle olmamalı' diyordum mesela. Dini özgürlükler ve dindarların gördüğü sindirilme politikaları karşısında da, azınlıkların çektiği acılar konusunda da hep hassastım. Bu hassasiyetim açıkken de hep aynıydı, sürdü. Ayrıca son olarak, evlenince ve hayatımda sadece bir erkeğe güzel görünmem gerektiğini içimde hissedince bu kararı vermem kolay oldu belki de.

-Başörtünüzün yaptığınız işin önüne geçmesinden endişe ettiniz mi hiç ?

Mesleki anlamda bugüne kadar yaptıklarım, beni açık veya kapalı biryere taşır ise taşır taşımazsa da taşımasın dedim. Benim için başörtü bir detay. Önemli ama altı başka şeyler ile doldurulmalı. Birde kişiler yapabildiği kadarı ile dini vecibelerinİ yapmalı, yapamadıkları yüzünden tümünü elden bırakmamalı. Toplumu; bunu simgeleştirme konusunda biraz eleştirdiğimi söyleyebilirim. Konjonktür gereği kapanmakla eleştirildim. Buna ihtiyacım olmadığı bence gayet açık. ‘Türbanlı' veya ‘başörtülü' olmanın, konuşulacak bir tarafı olmadığı bir ortam hayal ediyorum. İnsanlar liyakatları ile değerlendirilmeli. Merkez medya ve TRT gibi kapılarda işimin artık daha zor olacağını biliyordum. Ayrıca hayatımı, dört dörtlük bir müslüman gibi yaşama zorunluluğu, göz önünde bir başörtülü olarak; beni iş bulma konusundan daha fazla tedirgin etti. Çünkü bir sosyal çevrem, yoldaşlık ettiğim farklı görüşlerden arkadaşlarım vardı. Hala da varlar. Onlar beni anladı ve bağrına bastı diyebilirim.İnsanlar eksik kalabileceğim konularda açık bir müslüman kadından daha fazla eleştirebilirdi beni. Oysa tüm müslümanların görevleri ve duyarlılıkları aynı. Açık olanların da kapalı olanların da.

-Kapandıktan sonra hemen iş bulabildiniz mi peki ?

Kapanmaya karar verdiğimde, henüz açıkken; iki kurumdan teklif gelmişti. Birine kapandığımı açıklama cesaretini gösteremedim. Şu anda çalıştığım kuruma durumu izah ettim. Beni anladılar. Allah bu kararımdan dolayı beni mahzun etmedi. Başörtünün ne avantaj ne dezavantaj olmasını isterim. Başörtülü olduğum için kutsanmakta, yerilmekte hak ettiğim bişey değil. Bir kesim, çalıştığım yerde hali hazırda bir başörtülü sunucu kontenjanı olduğunu varsayarak; bunu kapmak için kapandığımı iddia etti. Oysa görüşmeleri ben açıkken gerçekleştirmiştik. Ve bu durumu kuruma açıklamam kolay olmadı elbette.

-Aileniz ve yakın çevrenizden ne gibi tepkiler aldınız bu konuda ?

Ailem, özellikle babam çok sevindi. Babam, bana hep, ‘namaz kılıyorsun, bir de kapansan senin sonun güzel olacak' derdi. Belki hayat tarzımın da ona göre değişeceğini düşündüğü için… Kapalılığa negatif yakalaşan arkadaşlarım ise benim hala ben olduğumu gördüler. Zaten çoğu dini duyarlılığımı biliyordu.

-Türkiye'de çalışan kadınların yaşadığı sorunlar sizce neler ? Başörtüsü kullanmaya başladıktan sonra sizin yaşadığınız sorunlar oldu mu ?

Çalışan kadınların sorunları buraya sığmayacak. Buna çok ayrı odaklanarak konuşmak lazım. Başörtüsünden sonra tanıdığım bazı yazarlar, arkadaşlar beni tanımakta zorluk çekti. Gittiğim biryerde, toplantılarda soru soraraken, kendi kimliğim ile değil, başörtülü biri olarak algılandım. Kim olduğum derken, kendimi büyüttüğümden değil, ama iyi tanıdığınız, birkaç kere programınıza katılmış insanların sizi tanımaması garip oluyor. Zamanla bu geçiyor gibi.

-Çalışan kadın olmak sorusunu pas geçtiniz, anne olarak bu sektörde olmak için ne dersiniz?

Hayatta hiçbişey kaçmıyor. Çocuk oldu diye birşeyler bitti hissine kapılmamak lazım. Zamanı gelince herşey eskisi gibi devam ediyor. Çocuk sevgi yumağı. İnsana herşeyi unutturan bişey. İnsanın sorumluluklarına, işine bakışı değişiyor, daha önce hızla alabildiğiniz istifa benzeri kararları alırken iki kere düşünüyorsunuz. Kızım benim herşeyim. Elbette kendinize ayırdığınız, işinize ayırdığınız zaman azalıyor. Ama burada, çocuğa verilen zamanı; işe ve kendinizi geliştirmeye ayırdığınız zamandan değil de, eğlence ve başka faaliyetlerden kısmak önemli.Çocuğunuz annesinin işi ile de gurur duyabilir ileride büyüdüğünde. Evde tamamen kendini ona adayıp herşeyi bırakması ile de gurur duyabilir…

Ancak işi gücü bırakıp evde de bunalıma giren ve çocuğuna kötü davranan bir anne olmaktansa dengeli bir ilişki geliştirmek önemli. Herkesin ruhi durumuna, hayata, maddi olanaklarına ve kariyere bakışına göre değişiyor bu seçim. Ama dengelemek mümkün. Sadece titiz olmak lazım. Kızım şanslı. İyi bir bakıcısı var. Ama bana da doyuyor. Bunları dengelemeli. Anne olunca da bekarken de, evliyken de; işinizi titiz yapıyorsanız sorun olmaz, doğru yere gelirsiniz. 

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.