Tehlikeli Toplum Çatışmaları ve Alınacak Önlemler
Merhum Prof. Dr. Es'ad Coşan Hocaefendi'nin 20 yıl önceki sohbeti
Nisan 1996
Elhamdülillah müslümanız! Gayemiz Allah’ın rızasını kazanmak; işimiz ümmet-i Muhammed’e hizmet etmek, hayr işlemek, ibadat ve taat eylemek, insanlığa faydalı bir ömür geçirip, Rabbimize, O bizden razı, biz O’ndan razı olarak kavuşmak. Dünyalık hırsı ve telaşı içinde değiliz, aksine dinimiz ve imanımız uğruna her türlü fedakârlığı yapmaya, mal ve can feda etmeye hazırız. Mevlam yanıltmasın, şaşırtmasın, doğru yoldan saptırmasın, tevfîkinı bizlere daima refîk eylesin!
Müslüman dedelerimiz bu diyarları bizlere yadigâr ve emanet bıraktı, görülecek çok işimiz, kapatılacak çok hesabımız, alınacak çok alacağımız var; bunları çok iyi takip etmek de en kutsal görevimiz.
Bu topraklarda birilerinin de gözü var, el birliğiyle çalışıyorlar. Bizi bölmek, parçalamak, birbirimize düşürmek, yok etmek istiyorlar. Bu hayal değil, zan değil, vehim ve kuşku değil; taş gibi buz gibi soğuk, acı bir gerçek; binlerce delille sabit bir hakikat: Rus, petrol bölgelerine ve sıcak iklimlere inecek diye nice müslüman toprakları işgal etmiş, hunhar zulmünde ber-devam; Amerika, Avrupa ve İsrail’in gözü Orta Doğu İslâm ülkeleri ve petrollerinde; istila artarak, güçlenerek, yerini sağlamlaştırarak ilerliyor; Yunan, Ege’yi, Batı Anadolumuzu, güzel İstanbulumuzu yutmaya hevesleniyor, yutkunuyor, sürtünüyor, kaşınıyor; Ermeni, Karadeniz’den Akdeniz’e, Samsun’dan Adana’ya kadar genişlemek sevdasında, Doğu Anadolu şehirlerinde beğendiği mülkleri peyleyip almakla meşgul, yurt içi ve yurt dışında, aramızda ve karşımızda, sinsi ve âşikâr faaliyette...
Bizler ise gafil ve cahil, âdeta sırt üstü yatmış uyuyoruz. İslâm ülkeleri arasında hürriyet ve haklarını, zenginlik ve menfaatlerini korumak için bir yakınlaşma ve iş birliği sağlanmış değil. Her ülkedeki has ve halis, samimi ve hakikî müslümanlar, birtakım bahanelerle zulüm ve baskı altına alınmış; eziliyor, horlanıyor, hapsediliyor, öldürülüyor...
Türkiyemiz’de de çok vahim gelişmeler var, çok uyanık, çok dikkatli, çok hazırlıklı, çok kuvvetli, çok cesur olmak gerekiyor. Bölünmeyi ve yenilip yutulmayı engellemek için çok atik ve çabuk hareket etmeli, çok sıkı iş birliği yapmalı, çok çalışmalı, çok düşünmeli, çok iyi tedbir almalıyız.
Onlar, en çok, insan güç ve potansiyelimizi kırmak için uğraşıyorlar. Bunu sağlamak için ellerinde çeşitli planları var ve bunları hâlen etkili bir şekilde uygulamaktalar. Mesela:
1. Bir Türk-Kürt iç çatışmasını alevlendirmek için uzun yıllardır çalışmaktalar. Burada asıl maksat kukla ve paravana bir devlet ortaya çıkarıp petrolleri sömürmek, bir Ermeni devletini kurmak ve genişletmek, İsrail’in de oralara kadar yayılmasını sağlamak. Bu oyuna karşı çok uyanık olmalıyız. Türk, Kürt, Arap, Boşnak, Çerkez, Azeri, Çeçen... tüm müslümanların kardeş olduğunu; küfrün de karşı tarafta tek bir millet oluşturduğunu, beraber çalıştığını, İslâm kardeşliğini bozmanın çok büyük bir vebal, günah ve felaketler getireceğini gür sesle söylemeli, çok etkili şekilde vurgulamalı, mevcut yaraları sarmaya, dargınları barıştırmaya, bölge sakinlerinin hayat ve refah seviyelerini topluca yükseltmeye çalışmalıyız.
2. Bir Sünnî ve Alevî çatışması için yine yıllardan beri çalışmaktalar. Sünnî ülkelerde Alevî azınlıkları destekleyip, organize ederken; Alevîlerin ve Şiîlerin ekseriyette olduğu ülkeleri de terörist ilan edip İslâm ülkelerini birbirlerine düşman edip birbirlerine kırdırmak istiyorlar. Türkiye’de de benzer çalışmalar var. Bu oyuna gelmemeye her iki taraf çok dikkat etmelidir. Sünnîlerin de Hz. Ali taraftarı olduğu, onu çok sevdiği vurgulanmalı, tarihteki eski ihtilaf ve çatışmaları günümüze taşımanın anlamsız ve yanlış olduğu iyice anlatılmalıdır. Dinî yönden cahil ve kapalı toplumların aydınlanması, İslâm’ı iyi öğrenmesi, Hz. Ali’nin ve evladının yoluna girmesi için irşad ve tebliğ çalışmalarına çok önem ve ağırlık verilmesi, iki grup arasında yakınlaşma ve dostluğun sağlanması, bu konularda hepimizin görev yapması fevkalade önemli tedbirler cümlesindendir.
3. Cumhuriyet’ten sonra gelişen ve son günlerde iyice belirginleşen yeni bir tehlike de ordu ile halkı birbirinden soğutmak veya düşman hâle getirmek.
Türk halkı tarih boyu askerliği, cihadı, Allah yolunda can vermeyi, şehit olmayı sevmiş, ideal edinmiş. Zaferler bu üstün moral gücüyle kazanılıyor, Türk ordusu ile savaşmayı kimse göze alamıyor, savaşsa karşısında tutunamıyor; o zaman düşman için çare ne?
Bir çare, ordu mensuplarını dinsizleştirmeye çalışmak, ateist eğitimle yetiştirmek, içkiye, kumara, rüşvete, lükse, zinaya, harama mübtela kılmak, Allah’ın rızasından ve rahmetinden mahrum bırakmak, melun ve mağdup insanlar haline düşürmek...
Diğer bir çare, ordudaki dindarları tasfiye etmek, ordudan atmak, orduyu, kendine bendettiği, soyu bozuk ajanlarının eline geçirtmek.
Üçüncü bir şeytanlık da orduyu dinsiz veya İslâm’a hasım gösterip, halkın gözünden düşürmek, halkının desteğinden mahrum hâle getirmek, halkın Mehmetçik ve askerlik sevgisini köreltmek, orduyu kendisine düşman olarak görmesini sağlamak...
Bu, millî birlik ve bekamızı tehdit eden en önemli ve en vahim oyun. Bu oyuna gelmemeye çok gayret göstermeliyiz. Zaten kışlasına roket atan, askerini şehit eden teröristlerle uğraşıp duran ordunun başına yeni bir gaile daha açmamaya çok dikkat etmek gerek. Cezayir gibi olmamalıyız, birbirimizi vuran düşmanlar durumuna düşmemeliyiz. Konuyu yüksek ilgililere ve yüce Meclis mensuplarına arz ederim: Basiretli davransınlar, şu hassas zamanda hem Batılı, Amerikalı ordu moral düzenlerini, hem de ananevî, millî geleneklerimizi göz önüne alarak gerekli kanunî tedbirleri alsınlar, kanun ve yönetmelik düzenlemelerini yapsınlar, din, vicdan, fikir, ibadet ve kıyafet konularında halkı ve ordu mensuplarını rencide eden engelleri kaldırsınlar...
4. Dördüncü bir toplum çatışması da aydınlar ve halk arasında çıkarılmak isteniyor. Küçük fakat azılı bir azınlık, aydınlığı ateistlik sanıyor, her fırsatta İslâm’a ve inanca saldırıyor, müslümanları rencide ediyor, inananları şiddetle tahrik eyliyor. Aydınının, halkını sevmediği; örfünü, âdetini, dilini, dinini, kültürünü sevip koruyup kollamadığı bir milletin hali ne olur! Zaten ortada müthiş bir kültür emperyalizmi varken, bir de aydın geçinenlerin kalkıp millî kültüre cephe alması vatan hainliği, düşman ajanlığı, değil de nedir?
Elhamdülillah halkımız, ariftir, zariftir, müeddeptir, sevgi ve saygıyı bilir, hakkı sever, hayrı işler. Kültürümüz, köklüdür, görkemlidir, yücedir, muhteşemdir, çok güzel ve çok değerlidir. Dinimiz haktır, inancımız doğrudur, mâneviyatımız sağlamdır. Bazı yarı aydınlar bunu bilmiyor ve anlamıyor. Allah ıslah etsin. Çok şükür sayıları azdır, günden güne de azalıp yok olmaya doğru gidiyorlar. İlâ cehenneme zümerâ...
Devletin ve kurumların, bu zavallılara uymaması, dine karşı tavır almaması, dindarlara zulmetmemesi temennî olunur.
Halkımız bu konuda da milletvekillerimize ciddi görevler düştüğünü, din ve vicdan, ibadet ve kıyafet hürriyetlerini sağlamak konusunda kanunî düzenlemeler yapmaları gerektiğini düşünüyor ve onlardan yardım bekliyor.
iskenderpasa.com
*
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.