Siyasi liderler dili nasıl kullanıyorlar?
Dili kullanış tarzaları bir taktik mi? Kullandıkları yol yöntemler mi var? Ster ve baskı dili kullanmalarını engelliyor mu?
Dil Zekâsı kitabının yazarı M. Abdullah Yılmaz'ın makalesi
Liderlerin dili üzerine yazılacak o kadar çok şey var ki, yazılmalı da, yazılıyor da… Benim gibi siyaseti çok yakından takip eden ama sıcak siyasetten bir o kadar da uzak duran biri olarak bunun çok
Zor, çünkü suya sabuna dokunacaksın. Zor, çünkü haa bu adam şucu, bucu denilecek. Zor, çünkü hoşgörü ortamından uzak bir alan içinde kulaç atacaksın. Zor, çünkü senin etin ne budun ne de koca adamlar hakkında atıp tutuyorsun olacak. Zor, çünkü bu sinir savaşında ortada kalanın canı çıksın. İlk sopayı kimin göstereceği de düşünülmüyor değil.
Beklentilerini çok yüksek tutan tüm okurlar için kafamı taşın altına koymaktan da kaçınmam.
Beni asıl şaşırtan, her biri kendi alanında uzman olan etrafında birçok danışmanın bulunduğu bu insanlar nasıl oluyor da bu kadar hatalı yaklaşımlar sergileyebiliyorlar? Bu kadar asabi, bu kadar gergin ortamlar yaratabiliyorlar?
R. Tayyip Erdoğan, tam bir hatip, Deniz Baykal birikim sahibi bir insan, Devlet Bahçeli iyi bir akademisyen…
Benim aklıma iki cevap geliyor, bilmiyorum siz ne düşünüyorsunuz ama: Bunların hepsi bir taktik… Bunu bir yol yöntem olarak kullanıyorlar… Bir öteki cevap da o kadar stres ve baskı altındalar ki oto kontrolden uzak bir insanın yapacağı çok fazla bir şey yok…
Tayland gibi, Kore gibi kavgalarıyla ünlü birkaç ülke siyasetçilerini bir yana bırakacak olursak, çok sakin, mütevazı, ağır eleştiriler karşısında
“Akıllı liderler toplumun temel yapısını ve değerlerini zaafa uğratmaktan kaçınır. Zira bu türlü davranışlar önce toplumu, sonra da devleti zaafa ve yıkıma götürür.” J.G. Seume |
Bir öğretmen arkadaşımın sınıfı gürültülü bir atmosferde iken, “Çocuklar burası meclis değil, lütfen sessiz olalım.” demesi de düşündürmüştü beni…
Bizim konumuz meclis değil tabii ki… Üç siyasi liderin “Dili” nasıl kullandığını irdeleyeceğiz. Sonra da nasıl olması gerektiğini vurgulayacağız.
AK Parti ve İktidar Partisi Lideri Sayın Recep Tayyip Erdoğan:
Yukarıda da belirttiğimiz gibi iyi bir hatip, hitap ettiği toplumunu çok iyi tanıyor. Genele hitap ettiği ve doğru olduğuna inandığı durumlarda, hassas aydın kesimi rahatsız edici bazı davranışları ve sözleri ile de sevenlerini üzüyor.
Sayın Başbakan, en çok siyah gözlük takıp da kitlelerin önüne çıktığında düşündürüyor beni. Niye yapıyor bunu? Bir toplum liderinin sözlerinden çok gözlerinin içine bakıp gözlerinin söylediklerini görmek isteyecektir. Gözlük taktığında ise kendiyle sevenleri arasına bir set çekmiş olduğunun farkında değil mi? Çevresindeki insanlar acaba hiç mi uyarmıyor? Gözler kalbin aynasıdır, gözler yalan söylemez, demiyorlar mı? Ben dinlediğim insanın gözlerinin içine bakmak isterim, hele bir de onun hayranıysam, o hayranlığımı gözlerinin içine dalgın dalgın hayranlıkla bakarak o insanı yaşarım…
Bazı ünlülerin de o kara koca gözlüklerle medyanın karşısında demeç verdiğini gördüğümde ilk aklıma gelen acaba gözünde bir sorun mu var, diye sormadan edemem. Umarım Sayın Başbakanımız da ünlüler de gözlerinde bir sorun oldukları için takıyorlardır bu gözlükleri…
Başka bir açılımı da var tabii ki ama ben böyle olduğunu düşünmek istemeyenlerdenim. O kara koca gözlükler gözlerin söyleyeceklerini gizlemek içindir. O zaman da bir samimiyetsizlik ortaya çıkıyor ki bu daha üzücü bir durum.
Bir de konuşurken sağ elini uzatarak avuç içi aşağıya bakacak şekilde kolunu kaldırıp indirmesi, çok manidar. Bu hareket bir güç gösterisi… Bir hâkimiyet sergilemesi…
Diyelim ki bir insan bana avuç içi yukarı bakarak buyur, otur işareti yapıyorsa bu çok hoşuma gider, mütevazılığin ve hoşgörünün bir göstergesidir. Ama avuç içi aşağı bakarak aynı işareti yapıyorsa çok rahatsız olurum. Gücün gösterisi bu olmamalı… Kendinin anlatmaya çalıştığı güç, etkili olabilir ama insanların sen hiçbir şey söylemeden ve göstermeden kendiliğinden fark ettikleri güç ise direk gönülleri fetheder.
Kendinin de kabullendiği birkaç gaf haricinde argodan uzak durması, şiire yakın olması, vurgu ve tonlaması, yazılı metne bağlı kalmadan doğaçlama konuşması, kelime hazinesindeki zenginlik, dürüst ve samimi yaklaşımları, halkın içinden biri olarak durmadan kendini yenilemesi takdire şayan…
Duruşuyla ilgili üzerinde durulması gereken noktalar var. Yürüyüşünü tekrar gözden geçirmeli... Doğru nefes almayı bazen unutuyor. Doğru nefes aldığında çok daha etkili olacaktır. Yoğun temposu içinde kendine biraz daha zaman ayırmalı… Güç gösterisinden çok hoşgörü Sayın Başbakanımıza daha çok yakışacaktır.
CHP ve Ana Muhalefet Partisi Lideri Sayın Deniz Baykal:
Sayın Ana Muhalefet Parti Lideri Deniz Baykal’ı yakından tanıyanlar, bana hep şunu söylemişlerdir. Kesinlikle bu kürsüde konuşan adam o değil. Yanına gittiğimizde, çok sakin, hoşgörülü, güler yüzlü, pamuk gibi bir adam, diyorlar. Hatta üslubu ile ilgili şaşkınlık içinde kalan ve sol cenahın kan kaybettiğini gördüğünü söyleyen kişiler Acaba Sayın Deniz Baykal, solun yok olması için görevlendirilmiş biri mi diye sormaktan da kendilerini alamıyorlar.
İşin siyasi boyutu bir yana. Çünkü siyasi yan şu anda bizi ilgilendirmez.
Deniz Baykal’ın ses tonu çok güzel… Gereksiz duruşlar ve asalak sesler olmasa mükemmel, akıcı bir konuşma üslubuna sahip. Vurgu ve tonlamalarda da çok iyi… Ama devamlı saldırı halinde olması gücünü ve insani yönünü gölgeliyor. Belki de sürekli muhalefette olmasının dezavantajlarını yaşıyor. Bir iktidar partisinin lideri olsaydı çok daha farklı bir üsluba sahip olacağına inanıyorum.
Tabi ki bir ülkenin siyasi geleneğini çok da yabana atmamak lazım… Doğru, bir anlamda doğru olduğuna inanılandır. Böylesinin doğru olduğuna inanıyorlar ki böyle davranıyorlar.
İlerlemiş yaşına rağmen çok sağlıklı biri, Eymir Gölü ve çevresini kendine mekân edinmiş, sürekli sporunu yapan biri olarak dinç ve dinamik bir yapıya sahip… Kürsüye çıkışı, hiç kaybetmediği performansı, konuşmasının sonuna kadar enerjik olması ve görünümü Sayın Başbakanımız ve hepimiz tarafından örnek alınması gereken güzellikleri…
MHP ve Muhalefet Partisi Lideri Devlet Bahçeli:
Herhalde en çok zorlandığım Liderlerden biridir Bahçeli… Söylenecek çok fazla bir şey yok. Donuk, robotik üslubu, hiç gülmemesi… Büyük puntolarla her bir kâğıda bir iki cümle sığdırılarak yazılan 20 – 30 sayfalık konuşma metinlerinden arada sırada gözünü dinleyenlere çevirip sonra tekrar önündeki kâğıtlara yumulan Sayın Bahçeli, sanki Türk halkına şöyle diyor: Ey halkım, sizin bilmediğiniz birçok şeyi biliyorum. Ülkemiz öyle bir durumda ki gülmek bana haram. Ve benim için birazcık bile rahat olmak mümkün değil… Bu ülke bu virüsten temizlenmedikçe (artık o virüs neyse bilmiyorum) benim hiçbir şeye hakkım yok, der gibi. İkinci Muhalefet Parti Lideri olmasından başka özel yaşamıyla ilgili çok fazla şey bilmiyorum. Bu nedenle bu yaklaşım tarzının bu duruşun, bu konuşma üslubunun bizim bilmediğimiz bir yöntem olabileceğini söylemekten başka bir çaremiz de yok sanırım.
Hatta hatırlıyorum da seçim dönemlerinde kendiyle sohbet eden bir gazeteci sormuştu: “Sayın Bahçeli, dikkatimizi çekiyor; hiç gülmüyorsunuz? Bunun bir nedeni var mı?” Sayın Bahçeli cevap vermişti: “Yahu durup dururken niye güleyim?” bu arada belli belirsiz dudaklarındaki tebessümü de unutmuyorum. Gülmek diyemem ama tebessüm ettiğini gördüğüm tek andı. Çok iyi bir medya takipçisi değilim. Belki başka birçok yerde gülmüştür, tebessüm etmiştir, bilemem.
Konuşmalarına baktığımızda dili çok iyi kullandığını, kararlı bir duruşunun olduğunu büyük bir kitleyi arkasına aldığını söylememe gerek yok sanırım.
Duruşlarıyla, üsluplarıyla, seçtikleri kelimelerle kitlelerin ister istemez en çok muhatap kaldıkları bu üç büyüğümüzden isteğimiz çok açık:
Gençlerimizin en çok etkisi altında kaldıkları medyatik ünlü ses ve sinema sanatçıları; ardından da sizlersiniz. Her davranışınızla, üslubunuzla, ağzınızdan çıkan her sözcükle çok büyük bir sorumluluk içinde olduğunuzu biliyorsunuz. Çok büyük bir baskı altında olduğunuzu biliyoruz. Ve yapacağınız güzel eylemlerde Allah üçünüzün de yardımcısı olsun. Ama sergileyeceğiniz her olumsuz davranışla büyük bir vebal altına gireceğinizi bir kez daha hatırlatmak isteriz.
(Genç Gelişim dergisinin Nisan sayısından alıntılanmıştır)