Sakarya Adalet Girişimi 339. Basın Açıklaması

Sakarya Adalet Girişimi 339. Basın Açıklaması

Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu üyeleri tarafından yaklaşık 6,5 yıldır her hafta Cumartesi günü Adapazarı Kültür Merkezi önünde devam ettirilen basın açıklamalarının bu haftaki konusu, 15. yılını geride geride bırakan 28 Şubat darbesi idi.

Şiddetli rüzgâr ve yoğun yağmur altında gerçekleştirilen basın
açıklamasında, her yıl 28 Şubat haftasında medyanın gündeminde yer
bulmayı başardığını ve bu yıl ilk defa 'post-modern' darbe sürecinin
paşalarının ve diğer sorumlularının soruşturmalara tabi tutulmasının
olumlu bir gelişme olduğu belirtildi. "Erbakan Hoca'nın hakkının
teslim edilmiş olması" da bir diğer olumlu gelişme olarak
değerlendirildi fakat buna rağmen ne iktidar olarak ne de Türkiye
halkı olarak gerçek sorumlularla tam bir yüzleşmenin sağlanamadığına
değinildi.
Basın açıklamasında yer alan ifadelerde 28 Şubat sürecinin ana
aktörünün ABD olduğu belirtilerek; öncelikli ve detaylı bir şekilde
sorgulanması gerekenin "Amerikan emperyalizminin bizim coğrafyamızda
çevirdiği entrikalar" olduğu söylenildi.
Platform üyelerinden Diriliş Saati Dergisi adına açıklamayı okuyan
Enes Berat Gürler, Amerikan emperyalizminin sergilediği küresel
zulümlere dikkat çekerek, Suudi Arabistan, Katar ve diğer körfez
ülkelerindeki diktatörlüklerin işlediği zulümlerin görmezden
gelindiğine fakat ne hikmetse bütün dünyanın Suriye'deki zulüm
ortamına dikkat kesildiğine vurgu yaptı ve "Küresel zulme ses
çıkaramayanlar, ülkelerini ve dünyayı aydınlık bir geleceğe
taşıyamazlar" dedi.
Yine son günlerde tartışma konusu olan 4+4+4'lük yeni eğitim
sisteminin Kemalist ideolojinin hizmetkârlığını yapmaya devam edecek,
şekilde yapısal değişiklikler olmaksızın yasalaştırılmasının hiçbir
anlamının olmayacağı belirtildi.
Basın açıklamasının tam metni:
Sakarya Adalet Girişimi 339. Basın Açıklaması
28 ŞUBAT'IN MİMARI AMERİKA'DIR!
28 Şubat darbesi 15. yıl dönümünde anıldı. 28 Şubat'ın aktörlerinin
günah çıkardığı bir süreci yaşıyoruz. Bir hafta boyunca çeşitli
kanallarda bu konu enine boyuna tartışıldı. Birçok il ve ilçede
yüzlerce konferans ve açık oturum düzenlendi. Erbakan Hoca'nın hakkı
teslim edildi. Bütün bu gelişmeyi olumlu karşılamakla beraber 28 Şubat
sürecinin en can alıcı sorgulamasının yeterince yapılmadığı
kanaatindeyiz.
Şu soruyu sormak zorundayız: 28 Şubat'ın ana aktörü kimdir? Bu sorunun
cevabı açıktır. Amerika 28 Şubat darbesinin ana aktörüdür. Öyleyse
öncelikle ve detaylı olarak sorgulanması gereken ilk argüman Amerikan
emperyalizminin bizim coğrafyamızda çevirdiği entrikalardır. 'Amerika
niçin o dönemde Refah-Yol hükümetinden rahatsız olmuştu" sorusunun
cevabı açıktır: D-8 projesi ile dış politika ekseninin kısmen İslam
coğrafyasına kayma eğiliminin ortaya çıkması ve alınan finansal
tedbirlerle uluslar arası sermayenin Türkiye ayağını oluşturan büyük
sermaye grupları ile faiz lobisinin rahatsız olması 28 Şubat'ın ana
nedenleridir.
O halde 28 Şubat ile hesaplaşmak için öncelikle Amerikan emperyalizmi
ile hesaplaşmak gereklidir. Amerika'nın İslam coğrafyası başta olmak
üzere tüm dünya mazlumlarına karşı yürüttüğü operasyonları dikkate
aldığımızda bu hesaplaşmanın ne kadar önemli ve öncelikli olduğu
aşikardır.
Amerika bu hesaplaşmayı geciktirebilmek veya unutturabilmek adına
sürekli yeni stratejiler geliştiriyor. Son 10 yıldır vizyona giren
yeni strateji ise "ılımlı İslam"dır. Bu projede liberalizm adeta
kutsal bir libas olarak Müslüman halklara giydiriliyor. Buna mukabil
ise Müslümanların Kuran'ın vazettiği tüm toplumsal tezlerinden
vazgeçmesi isteniyor. Amerika ve yandaşı egemenlerin menfaatleri ile
çatışmayan, bireysel özgürlüklerin bir dereceye kadar önünün açıldığı
yeni bir sinsi projenin adıdır "Ilımlı İslam"... Bu proje ile
Müslümanlar ılımlı ve radikal olarak bölünmekte, Amerika'ya karşı
direnen, radikal diye isimlendirilen Müslümanların bertaraf edilmesi
adına mezhebi, ırkı, meşrebi her türlü entrika meşru sayılmakta...
Evet! Nasıl ki 28 Şubat projesinin mimarı Amerika ise Ak Parti ile
birlikte İslam dünyasında başlayan ılımlı İslam projelerinin mimarı da
Amerika'dır. Bu gerçeği görmeden yapılan hiçbir analiz bizi aydınlığa
götüremez.
Küresel zulme ses çıkaramayanlar, ülkelerini ve dünyayı aydınlık bir
geleceğe taşıyamazlar.
Son olarak Afganistan'da yaşanan Kuranı Kerimlerin yakılması olayı ile
ilgili hükümetten ciddi hiçbir tepkinin gelmemiş olması son derece
manidardır. Zulüm Amerika patentli olunca sesler kısılıyor.
Amerika'nın Irak, Afganistan, Somali gibi sıcak alanlarda
gerçekleştirdiği katliamlar, döktüğü kan, halklar arasına soktuğu
tefrikalar ortada iken niçin Ak Parti hükümeti bir kez olsun
Amerika'yı telin edememiştir?
Yine Suudi Arabistan, Katar, diğer körfez ülkeleri gibi dikta
yönetimlerden hiç bahsedilmezken kafalar niçin sadece Suriye'ye
takılıyor? Bütün yapılıp edilenler, Türkiye'nin Amerikan merkezli bir
projenin parçası haline getirildiğinin işaretlerini veriyor. Zulme
meyledenler kendilerine ateşin nasıl dokunacağını iyi
hesaplamalıdırlar...
Zorunlu eğitimi 4+4+4 olarak kesintili bir forma sokma teklifi Türkiye
gündemine oturdu. Dünyada devlet eliyle zorunlu eğitimin tartışıldığı,
evde eğitim gibi yeni metotların daha verimli olduğu şeklinde
analizlerin yapıldığı bir dönemde, ülkemizde 12 senelik zorunlu eğitim
tercihinin ciddi bir hata olduğu kanaatindeyiz.
Eğitimde asıl tartışılması gerekenin süre değil kalite olduğu
düşüncesindeyiz. Uyuşturucu, içki, sigara vb. kötü alışkanlıkların
başlangıç yaşının 10/11'e kadar inmesi eğitim kalitemizin net bir
göstergesidir. Yine dürüstlük, yardım severlik, emanete riayet,
iffetlilik, tevazu gibi ahlaki erdemlerin yerini yalancılık,
bencillik, emanete ihanet, iffetsizlik, kibirlilik gibi ahlaksız tutum
ve davranışların aldığı bir gençliğin varlığından şikayet ediyorsak
eğitim kalitesi dibe vurmuş demektir.
Sorunlar eğitim sürecinin 4+4+4 şeklinde yeniden düzenlenmesi ile çözülemez.
Sorunun yapısal olduğu görülmelidir. Bu amaçla eğitim Kemalist
ideolojinin etkisinden arındırılmalı, Tevhidi Tedrisat kuralı
Anayasa'dan çıkarılmalıdır. Eğitime vahiy ve akıl doğrultusunda yeni
bir ruh kazandırılmalıdır.
Eğitim sürecinin kesintili bir şekilde 4+4+4 şeklinde yeniden
tanımlanması ile ilgili TÜSİAD, Eğitim-sen gibi kuruluşların ve
Kemalist köşe yazarlarının ideolojik ve halkın geniş kesimlerini yok
sayan tavırlarını şiddetle kınıyoruz. Hükümetin muhtemelen askeri
kanadının da dahil olduğu baskılar karşısında geri adım atarak 4 yılın
sonunda öngördüğü açık öğretim tercihini kaldırarak, 8 yılın sonuna
bırakması bu tasarıyı hak ve hürriyetler açısından eskisinden daha da
geriye düşürmüştür. Anlamını yitirmiş bu tasarı geri çekilmelidir.
'Zafer mutlaka direnenlerin olacaktır' şiarını tekrarlayarak ve bu
şiarın hayat geçirilmesinde sadece Allah'a güvendiğimizi deklare
ederek konuşmamızı sonlandırıyoruz.
Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu Adına Diriliş Saati Dergisi
 

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.