Sahil şeridinin Erdoğan paranoyası
"Sahil şeridinde yaşayan insanlarımızda yıllardan bu yana bir Tayyip Erdoğan paranoyası var." diyen Aziz Üstel, korku ve paranoya konusuna açıklık getirdi.
Aziz Üstel'in yazısı
Kıyıların korkusu
Sahil şeridinde yaşayan insanlarımızda yıllardan bu yana bir Tayyip Erdoğan paranoyası var. Bu paranoya 2002’de değil, Erdoğan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildiğinden bu yana devam ediyor.
Önceleri, yüzü daha bir Batı’ya dönük, dini, inancı ve muhafazakarlığı “merdiven altında tutmaktan” yana kesim, gözünü İstanbul’a dikti. İstanbul’da değişimler bekledi. İstanbul’un Tahran’laşacağını, mahalle baskısının kadınları türbana sokacağını, içki yasaklarının birbirini kovalayacağını söyledi, yazdı, fısıltı gazetesiyle yaydı dört bir yanına ülkenin.
Ama olmadı.
Hatta İstanbul’da içki tüketimi, Erdoğan’ın Belediye Başkanlığı döneminde yüzde 15 arttı! Nasıl AK Parti döneminde, Türkiye genelinde, yüzde 19 arttıysa! Bu olumlu bir gelişme mi? Yo! Sadece korkuların ne kadar da yersiz olduğunun basit bir göstergesi. İstanbul Tahran olmadı, mahalle baskısı kimsenin zorla örtünmesine yol açmadı... Mahalle baskısı diye bir şey hepten bir şehir efsanesi olarak kaldı!
Ama Tayyip Erdoğan’a olanlar oldu. Şiir okudu diye hapse atıldı. Milletvekili seçilebilmesi için bir maraton iki de yüz on engelli koşması gerekti! Ve 2002’den bu yana Tayyip Erdoğan başbakan. Türkiye’de çok şey değişti değişmesine...
Ama kıyıları mesken tutanlara belletilen korkuların hiçbiri gerçekleşmedi. Ha merdiven altından çıkmaya başladı insanlar. Toplum katlarıyla Cumhuriyet tarihinde ilk kez kaynaştı.
Bu insanların öcü değil, herkes gibi, insan evladı olduğunu gördü herkes. Onlar da bu ülkenin sofrasına oturdu; onlar da kendine “Beyaz Türkler” diyenlerle ekmeğini bölüştü, kavga gürültü çıkmadı, kimse kimsenin özgürlük alanını işgale kalkışmadı. Ama kıyıların korku ve kuşkuları giderek artıyor...
Neden?
Yanlış eğitim mi?
Doğduğumuz günden bu yana belleğimize kazılmış, ruhumuza yazılmış, “örtünmüşlerle sakallılar, bir sabah hepimizi yatağımızda doğrayacak”, sarsıntısını içimizden söküp atamamız mı? Kentli olmayı kırsalı elinin tersiyle itmek, ezber bozmaya yanaşmamak, kendini özünü bile inkar etmek sayanların, bir türlü korkulardan ve kuşkulardan kurtulamadıkları gibi bunları yaymaya çabalamak için de her yola baş vurma uğraşı mı?
Bilmiyorum...
Galiba “yukarıdakilerin hepsi” en doğru cevap. Bakınız, kıyıların kendi inançları doğrultusunda somut, inandırıcı tezler ortaya koyması gerekiyor eğer gerçekten Türkiye’nin geleceği konusunda kuşkuları ve kaygıları varsa? Eğer “Türkiye İslam Cumhuriyeti”nin kurulacağından korkuyorlarsa, bu amaç uğrunda adımlar atılıyorsa, bunların neler olduğunu bizimle paylaşmaları gerekiyor.
Eğer kapananlar siyasi amaçlar uğruna örtünüyorsa ya da bir yerlerden para alarak giyim kuşamlarını değiştiriyorlarsa, bunu da kanıtlarıyla ortaya koymalısınız!
Yoksa bu korkular ve kaygılar sadece sizi yer bitirir. Ve size yazık olur.
Kimsenin inancı, oyu, savundukları beni ilgilendirmiyor. Tümüne de saygım sonsuz. Benim tek dileğim at gözlükleriyle dünyaya bakmaktan vazgeçmesi kimilerinin. O kadar...
Star gazetesi