Sabah Namazına Nasıl Kalkılır?!

Sabah Namazına Nasıl Kalkılır?!

NESİL BASIN YAYIM, “Sabah Namazına Nasıl Kalkılır?” başlıklı 144 sayfalık bir kitap çıkarttı. Yeni baskısı 100 bin adet. Eser, son bir yılda kırk baskı yaparak şu anda 64’üncü baskıya ulaşmış bulunuyor. Fiyatı da emsaline göre ucuz, sadece 2,9 YTL.

NESİL BASIN YAYIM, “Sabah Namazına Nasıl Kalkılır?” başlıklı 144 sayfalık bir kitap çıkarttı. Yeni baskısı 100 bin adet. Eser, son bir yılda kırk baskı yaparak şu anda 64’üncü baskıya ulaşmış bulunuyor. Fiyatı da emsaline göre ucuz, sadece 2,9 YTL.

Bu kitap sekiz bölümden oluşuyor, bölümlerin başlıkları şunlar: En büyük ibadet namaz... Namazın önemi... Sabah namazının önemi... Namazı terk etmenin bahaneleri... Sabah namazının bahaneleri… Sabah namazına kalkma formülleri... Sabah namazı nasıl kılınır?... Namazı bir dava ve dert edinin...

Bu kitabı okuyanlardan bazıları namaza başlamışlar. Bu okuyuculardan Sinan Demirci “25 yaşındayım. Kitabı annem hediye etmişti, henüz on sayfasını okumuştum ki namaza başladım. Hemen eşime verdim, o da okuduktan sonra namazı kılmaya başladı...” diyor.

İbrahim Altın Beyin on üç yaşındaki oğlu, kitabı okuyunca namaza başlamış.

Nesil’i tebrik ediyorum.

Bir kısım Müslümanların namaza önem vermeleri, namaz için çalışmaları, namaz konusunda halkı ve gençliği uyarmaları çok ümit verici, çok hayırlı, çok müspet bir gelişmedir.

Yüce dinimizin bir müfredatı vardır. Birinci madde, itikadın tashih edilmesi, imanda taklitten tahkike geçilmesi… İkinci madde beş vakit namazın dosdoğru bir şekilde kılınması...

Yakın tarihimizde birtakım şahıslar ve cemaatler dinî, imanî, Kur’anî emirleri ikinci plana attılar, dünyevî meseleleri birinci plana çıkarttılar. Neticede beklenen fütuhat, kurtuluş olmadı.

Namaz kılmakla her şey olmaz ve bitmez, namazdan başka şeylerin de yapılması lazımdır. Ancak bir Müslümanın amel-eylem planında ilk yapması gereken şey, beş vakit namazı kılmaktır.

Bu devir Müslümanları cemaat üzerinde çok durmuyorlar. Nedense din hocaları, hür ve mukim Müslümanlar için cemaatin farza, vacibe yakın çok kuvvetli bir sünnet-i müekkede olduğunu halka açıkça söylemiyorlar. Cemaatle kılınan namazın, münferiden kılınan namazdan yirmi yedi misli sevaplı olduğunu söylüyorlar, gerisini getirmiyorlar... Halk, canım isterse cemaatle kılarım, canım istemezse tek başıma kılarım sanıyor. Halbuki şer’î özür yoksa mutlaka cemaatle kılması gerekir. Şer’î özür ne demektir? Şeriatın kabul ettiği özürlerdir. Bunlar, Hanefî mezhebi fıkhında yirmi küsurdur. Listesini Nimet-i İslâm kitabında okuyabilirsiniz.

Bazı Müslümanlar “Düzenin imamlarının ardında namaz kılınmaz…” bahanesinin ardına sığınarak camileri ve cemaati sanki boykot etmiştir. Onlara şöyle demek gerekir:

- İmam, düzenin imamı da sen Asr-ı Saadet Müslümanı mısın? Aynaya bak, orada bir düzen Müslümanı göreceksin!..

Diyanetin bir namaz seferberliği başlatması gerekir. Namazın siyasetle, laiklikle çatışır bir tarafı yoktur. Cuma hutbelerinde halk beş vakit namaza çağırılmalıdır. Diyanet yayınları içinde, namazın önemini anlatan, namaza teşvik eden çok güzel, çok tesirli, çok faydalı bir broşür çıkartılmalıdır. Beş-on bin tiraj yetişmez, en az bir milyon adet basılmalı ve yüz adetlik paketleri, maliyet fiyatına verilmelidir. Böyle bir şey yapılsa, ne güzel bir hizmet olur.

Pembeler halkın namaz kılmasını istemiyorlar. Müslümanlar namaz konusunda bir seferberliğe başlayınca, onları bir telaş alacaktır.

Pembeler, istemiyor diye, biz Müslümanlar vazifelerimizi yapmayacak mıyız?

Bugün bazı camilerimizdeki dinî hizmetler, kültürlü tabakanın seviyesinin çok altındadır. Misallerle açıklayayım:

Avrupa’da, Amerika’da tahsil görmüş bir vatandaşımız namaza başladı ve camiye geldi... Caminin avlusundaki, kapısındaki, içindeki birtakım saçma sapan, aptalca yazılar onu rahatsız edecektir. WC şurada… Kadın, Erkek... Pabucunu öyle tutma, böyle tut... Cep telefonunu kapat... Ayakkabılıkların üst rafına ayakkabı koyma... Bunlara benzer saçma sapan levhalar.

Bazı camilerimizdeki hoparlörler gerçekten rezalettir. Koskoca mabette yirmi cemaat var, hoparlörler sonuna kadar açılmış, avaz avaz, gümbür gümbür, cıyak cıyak bağırılıyor... Yahu, şunu lüzumu kadar, gerektiği kadar açsanıza! Ne söyleseniz lâf dinletemezsiniz. Zihniyet ve kafa yapısı şu: Benim dinim yüksektir, o halde hoparlörün sesi de yüksek olacak... Görevliye sormuşlar: “Hoparlörü o kadar çok açmışsınız ki, kulakları tırmalıyor, camlar zıngırdıyor. Niçin böyle yapıyorsunuz?” Şu cevabı vermiş: “Vallahi kardeşim, bunu ben de biliyorum, acısını yüreğimde hissediyorum ama ne çare ki, alet bundan daha fazla ses vermiyor...”

İmam Efendilerin kılık kıyafetleri de çok önemlidir. Sarıkların üzerine naylon geçiriyorlar, mihraba öyle geçiyorlar, her gördüğümde gülesim geliyor.

Cüppelerin yüzde doksan dokuzu, hatta binde dokuz yüz doksan dokuzu güzel değil, işçi önlüğü gibi bir şey. Sadece Beyazıt Camii imamlarından birinin cüppesi gerçek cüppeye benziyor.

Camilerdeki hutbeler, vaazlar genellikle tatminkâr değil. Son yirmi beş yıl içinde, hutbe okurken ağlayan bir kişi bile görmedim. Herkes ağlasın demiyorum ama bin kişiden birkaç kişinin gözünden yaş çıkartamayan hutbeye ben hutbe demem. Bundan elli yıl önce, Kısıklı Camii’nde Osman Efendi isminde bir zat Cuma hutbesi okurdu. O tarihte hoparlör falan yoktu, merhumun sesi kısıktı, buna rağmen, o hutbe okurken cemaatin büyük kısmı sessizce ağlar, gözyaşı dökerdi.

Pazar günleri, Eyüp Camii’nde sabah namazı çok kalabalık ve heyecanlı oluyormuş.

Ben gidemedim, Beyazıt Camii’nde de pazar sabahları kalabalık varmış. Otomobillerine binip uzak semtlerden geliyorlarmış.

Şehzadebaşı Camii’nde de, pazar sabahları kalabalık cemaat görülüyormuş, namazdan sonra şerbet ve kahvaltı ikram ediliyormuş. İnşallah, bir pazar ben de gideceğim.

Bilhassa sabah namazları konusunda seferberlik başlatılmalı, propaganda yapılmalıdır. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyuruyor: “Münafıklara en ağır gelen iki şey sabah ve yatsı namazlarıdır. Onlar bundaki hayrı bilmiş olsaydılar, sürünerek bile olsa gelirlerdi...” Bu hadisten, sabah  ve yatsının önemi anlaşıldığı gibi, camiye gitmenin ve cemaate katılmanın önemi de ortaya çıkmaktadır. Çünkü “Sürünerek bile olsa gelirlerdi...” denilmektedir.

Camilerde cemaat toplanmaya başlanınca birtakım adamların para hırsları depreşir. Aklı başındaki din görevlileri, bu gibi şeylere tenezzül etmezler. Camilerde cemaatten para toplanmamalıdır. Müslümanlar teşkilatlarını kursunlar, hesaplarını iyi tutsunlar ve İslâmî hizmetler ve faaliyetler için gerekli parayı daha ciddi şekilde toplasınlar.

Resulullah Efendimizin veziri ve halifesi olan Hazret-i Ömer, Ashab içinde İslâm’ı en iyi bilen kimselerdendi. Halifeliği sırasında ufuklara (vilâyetlere), valilere mektup ve talimatname gönderir ve ilk olarak beş vakit namaza devam etmelerini, güzelce kılmalarını emir ve tavsiye buyururdu.

Kutsal kitabımızda uğursuz bir taife için “Onlar namazı terk ettiler ve şehvetlerine uydular” buyurulmaktadır. Şehvet nedir? Sadece dar mânâda cinsel azgınlık mânâsına gelmez. Başka şehvetler de vardır. Riyaset şehveti, para şehveti, mal şehveti, ün ve alkış kazanma şehveti, lüks ve israflı hayat sürme şehveti, Nemrudî müzeyyen kâşanelerde yaşama şehveti, lüks otomobillerde gurur, kibir, mal sarhoşluğu içinde caka satmak şehveti... ve daha nice helâk edici şehvetler.

Ey Müslümanlar!.. Aman namaz, aman namaz... Aman cemaat, aman cemaat…

(Nesil Yayınları:  Tel (0212) 551 32 25  Internet: www.nesilyayinlari.com)

 

Mehmet Şevket Eygi,  

Kaynak:Haber Kaynağı

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.