Peygamberin aşkı tabuları yıktı
Sibel Eraslan "Hz. Hatice gençlik ve bakireliğe dair olguları ters yüz etti". Hz. peygamber ise ben kıız çocuklarıın babasıyım diyerek büyük bir tabuyu yıktı
Sibel Eraslan avukat, edebiyatçı ve Vakit Gazetesi köşe yazarı. HaberTürk Muhabiri Aycan Saroğlu
Eraslan ile son kitabı Çöl-Deniz: Hz. Hatice adlı kitabını ve Hz. Muhammed'in kadınlara bakışını konuştu...
Onunla ilk kez tanışıyorum. Açıksözlü, duygusal ve aynı zamanda güçlü bir kadın. Sibel Eraslan'ın cesaretini ve dürüstlüğünü de çok sevdim...
Nasıl karar verdiniz Hazreti Hatice'nin hayatını yazmaya?
2003'te kutsal anlatıdaki tüm kadınlarla ilgili bir proje yaptık; 12 kadın edebiyatçı, 12 kadını yazdı. Hz. Havva'dan Hz. Fatima'ya kadar, hepsi de çok güçlü ve parlak bir erkeğin yani peygamberin yanında olmuş kadınlar. Tarihi erkek mitler, erkek kimlikler üzerinden anlatma yatkınlığına karşı cesur bir girişimdi. Tarihin ikinci plana attığı bu kadınları tanıdığım için büyük heyecan duydum ve bu kadınları anlatmayı sürdürmeye karar verdim. Allah, peygamberimize "Habibim" diyor. Kainatın gözbebeği Hz. Muhammed'i koşulsuz seven gözler, bir kadına ait. Tanrısal sevginin yeryüzünde verildiği kişi bir kadın, yani Hz. Hatice. Dolayısıyla, yaratım başlangıcındaki sevgiyle yeryüzündeki kadın arasında doğrudan ilişki var. Yaratımın özündeki aşkın, sevginin aynadaki yansıyışı olan Hz. Hatice, benim için çölün içinde deniz gibiydi.
"İsim kaderdir" diyorsunuz; ne demek Hatice?
Erken doğan, erken uyanan, erken yol alan demek. Erken olmakla ilişkili bir önemi var Hatice'nin.
ORTALAMANIN ÜSTÜNDE BİR KADIN
Son peygamberin ilk eşi Hatice, evlenip ayrılmış iki çocuklu bir kadın. Zor bir hayatı var...
İlk eşi vefat etmiş, mutlu bir evlilikmiş. Ama ikinci eşiyle mutlu olmamış. Ondan da çocukları var. Hz. Hatice, babasından aldığı terbiye yüzünden he zaman erken uyanmak ve sabırlı olmak mecburiyetinde. Ataerkil, kadın aleyhine gelişmiş bütün o tabular karşısında da güçlü durmak zorunda. Babası ve annesi onu sağlam bir karakterle yetiştirmeye özen gösteriyor. Hazreti Hatice her seferinde gayretiyle, iradesiyle zorluklardan sapasağlam çıkıyor. Eşini, kardeşlerini kaybetmiş olmak bugün bile kolay değil. Hazreti Muhammed'in peygamber olabileceğine dair birtakım düşünceler var ama evlendikleri zaman peygamber değil. Hazreti Hatice'nin hayatında itidal yok. Hayatını kendi gayretiyle kurabilmiş, ortalamanın üstünde bir kadın. Ondan önce, gayretiyle şehri kurmuş bir kadın var; Hazreti Hacer. İkisi de Mekke'deki önemli işaretler.
'BEN KIZLAR BABASIYIM' DEMESİ ÖNEMLİ
O dönemde Hazreti Muhammed böyle bir evlilik yapıyor, 'Ben kızlar babasıyım' diyor. Peki neden Hazreti Muhammed'in bu davranışı hiç örnek alınmıyor; o misvak kullanıyor diye hala misvak kullananlar varken...
Tarih anlatısının karakteri bu. Tarih yazanlar genelde erkek olduğu için, dikkatler erkek başarıları ve erkek hayatı üzerine yoğunlaştırılmış. Mesela peygamberimizin 63 yıllık hayatının sadece 34 günü savaşarak geçtiği halde, biz hep o 34 günü okuruz. Halbuki "Ben kızlar babasıyım" diye kendisini tanıtan, bir çocuğun kuşu öldüğü zaman ona taziyede bulunan; katırlarını, develerini, etrafındaki kedileri seven, ihtiyar kadınlarla şakalaşan, hayatın içinde bir erkek... Hazreti Hatice'yi ömrünün sonuna kadar hep aşkla hatırlamış. Başka evlilikleri de olmuş ama Hazreti Hatice'yi ayrı tutmuş. Kız çocuklarının diri diri gömüldüğü bir coğrafyada, bu manada tabuları yıkan bir kimlik. 1500 yıl sonra baktığımda, onların yaşadıklarının tabular dışı olduğunu görüyorum. Bir kadının kendinden 15 yaş küçük bir erkekle evlenmesi, şu anda da çok zor. Sadece İslam coğrafyasında değil Londra'da da öyle... Hazreti Muhammed, eşinin önceki evliliklerinden doğan çocuklarına sahip çıkmış, o çocuklar da hayat boyu Ehli Beyt'e sadık kalmışlar.
İslam coğrafyasında bu anlayışın değişmesinin mücadelesi yapılmalı...
Elbette mücadele verildiği için bir yere gelindi, yoksa gelişmeler olmazdı. Biraz eczacılıkla, hekimlikle uğraşan kadınlar ortaçağda cadı diye yakılıyordu. Avrupa'nın da kadına dair karanlık bir geçmişi var.
TARİHİ ERKEKLER DEĞİŞTİREREK YAZIYOR
Hazreti Muhammed'in kız çocuklarına karşı tavrını da kadınlar ciddi anlamda tartışmadılar...
Öyle tarihçiler okudum ki, Hazreti Hatice'yi anlatırken "Aslında daha önce evlilik yapmamıştı, bakireydi" diye yazmışlar. Tarihi kendilerince tashih yaparak aktaranlar var. "Peygambere eş olacak kadın, muhakkak genç ve bakire olmalıdır" şeklinde bir görüş var. Tabii bu görüş erkeklere ait. Yüzyıllardır hem Doğuda hem Batıda tarihi erkekler yazdı. Kadın tarihçi yoktur, dolayısıyla meseleye kadın duyarlılığıyla yaklaşılmamıştır.
Ama bu çok ikiyüzlü bir şey...
Çok tekyüzlü bir şey. "Mükemmel erkeğe yaraşan, bakire bir kadınla evlenmektir" diye bir düşünce örülüyor. 1500 yıldır bu şekilde devam ettirilmiş bir öngörü. Ama Hazreti peygamber, bu tabuyu tümden yıkan, parçalayan bir hayat sürdü. Hazreti Hatice, Hazreti Hasan ile Hüseyin'in ve Hazreti Fatima'nın annesidir. Bu, ona çok büyük bir paye verir. Hazreti Allah, Hz. Muhammed'e başka birinden evlat verip neslini öyle devam ettirebilirdi, niçin Hz. Hatice'yi tercih etti? Çünkü o da seçilmiş biriydi. Burada insanlığa ironik bir cevap var. Hz. Hatice'nin hayat hikayesi, kadınların aleyhine olan bütün hissiyatı, gençlik ve bakirelik lehine olan olguları ters yüz etmiştir. Orada hepimize tanrısal bir işaret var...
ŞİDDET GÖREN KADIN AYRILSIN
Hazreti Hatice ikinci kocasını terk ediyor, buna ne diyorsunuz?
Terk etmesi gerekiyordu.
Bugün aynı durumda kalan bir kadına bunu önerir misiniz?
Tabii. Şiddete uğruyorsa, bu artık hayati bir sorundur. Hayatlarını yeniden kurmaları gerekiyor. Avukatları, akrabaları olarak elbette bazen boşanmamaları için elimizden geleni yaparız. Ama ben şiddeti geri dönülmez bir nokta olarak görüyorum. Bu konuda kesin tavrım var.
TÜRKAN SAYLAN'LA BARİYERLERİ AŞAMADIK
Türkan Saylan hakkında ne düşünüyorsunuz? Bir de yazı yazdınız ölümünden sonra...
Türkan Saylan'ı üniversite günlerimden yakinen tanıyorum. 1999 depreminde kadın teşkilatları olarak yardım kampanyaları götürdük. Görevim Kocaeli'ndeydi. Bizden önce askeriye çalışmıştı. Konvoylar içeri girerken kontrol yapılıyordu, ikinci kordona girdiğimizde "ÇYDD kadınları yardım ulaştırmanızı istemiyor" dendi, çok hayret ettim. Yardımlarımız durduruldu. O manzarayı unutamıyorum. Hoyrat ve acıtıcıydı. Yüz yüze olsak farklı olurdu. İnsanlar birbirlerine karşı atıp tutabiliyor, oysa oturup konuşsalar bu bariyerleri aşabilirler. Ama biz Türkan Saylan'la aşamadık. Benim arkadaşlarımın hiçbiri aşamadı. Çok katıydı.
Kendinize hiç sordunuz mu; bir yanıyla bu kadar sert bir insan nasıl bu kadar yardımsever olabilir diye?
O da herhalde insan denen bilmeceyle ilgili bir şey. Cüzzam hastalığını yok etmek için hayatını adamış. Ben lisedeyken o ev ev gezer, sağlık taramalarına katılırdı. Birçok insanda 'idealist doktor Türkan Saylan' imajı varken, birden nasıl bazı kızları, kadınları bu şekilde dışladı? Cüzzamlı bir kadın bile ona daha yakınken, 'sosyal cüzzam'a izin verdi. Zihnindeki bu sert bölünmeyi nasıl başardı bilmiyorum ama, onun yolunu takip edenler bu konuda biraz kendilerini aşabilseler mükemmel bir hareketi başlatabilirler. Kadın hareketinin tek aksak yanı bu şimdilik.
ÇOK SAYIDA KİTABI VAR
İ.Ü Hukuk Fakültesi mezunu olan Sibel Eraslan, bugüne kadar Fil Yazıları, Can Parçası Hz. Fatıma, Balık ve Tango, Parçası Benden ve Siret-i Meryem- Cennet Kadınlarının Sultanı gibi kitaplar yazdı.
POLİTİKAYLA DA İLGİLENDİ
Siyasi yaşamına Refah Partisi Kadın Kolları Başkanı olarak başladı. İstanbul'un hemen her mahallesinde, her sokağında kurduğu ekipler, ev ev dolaşarak RP'ye oy istedi.
AHMET HAKAN'DAN ÖVGÜ
Ahmet Hakan, Türkan Saylan'ın ölümünün ardından yazı yazan türbanları köşe yazarları arasında Cihan Aktaş, Hidayet Tuksal ve Sibel Eraslan'ın yazılarına, fanatik davranmadıkları için mutedil üsluplarına övgüler yağdırdı.