Özkök: Çölaşanlar mı, Aktaylar mı?

Özkök: Çölaşanlar mı, Aktaylar mı?

Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök Ak parti içersindeki yeni merkezin Emin Çölaşanlarını köşesine taşıdı.

Hürriyet yazarı Özkök, bugünkü köşe yazısında bir zamanlar AK Parti'nin önde gelen entellektüel simalarından biriyle yaptığı konuşmada; Akp'nin önceleri başlarına bela olan Emin Çolaşan'dan şikayetçi iken şimdi kendi taraflarında çok daha fazla Emin Çolaşan türediğini ve yeni merkezde bu durumdan şikayetçi olanların her geçen gün arttığına dikkat çekti.

Bilindiği gibi Çölaşan siyasetçilerin korkulu rüyası haline gelmiş,özellikle Melih Gökçek'in belalısı olduğunu, yazmış olduğu bir çok kişisel saldırı yazısıyla kanıtlamış,okumayi birak, köse yazisinin bulundugu sayfayi hizla geçerken bile korku salan,eleştiri sınırlarını zorlayan hatta aşan gazeteci yazardır.Durum böyle olunca Ak parti bünyesindeki bir çok siyasi kişilik nasibini almıştır kendisinden.

İşte Ertuğrul Özkök'ün, Çölaşan yazısından detaylar ...

Çölaşanlar mı, Aktaylar mı

AK Parti’nin önde gelen entelektüel simalarından biri bir gün bana şunu söylemiş ve ben de yazmıştım:.

“Biz geçmişte Emin Çölaşan’dan şikâyet ediyorduk ama şimdi bakıyorum bizim tarafta 30 Emin Çölaşan” çıktı.

Son zamanlarda, “yeni merkezin Emin Çölaşan’larından” şikâyet edenlerin yavaş yavaş çoğalmaya başladığını fark ediyorum.
“Yeni merkezde” çok sağlam ve fikir açıcı yazarlar da var.
Bir bölümü “Çölaşanlaşmayı” açıkça eleştiriyor, bir bölümü ise düşünce ve üsluplarını öyle kişilerden çok farklılaştırarak ve vicdanlarının sesini de dinleyerek bu gruba dahil oluyor.

OKUDUĞUM EN İYİ AK PARTİ ANALİZLERİNDEN BİRİ

Herkese tavsiye ediyorum.
Şiddetle tavsiye ediyorum.

Son zamanların en parlak ve zihnimi en açıcı tahlilini dün Yeni Şafak gazetesinde, Yasin Aktay’ın köşesinde okudum.
AK Parti’yi ve bugün geldiği yeri böylesine güzel anlatan ve buradan da böylesine önemli bir sonuca ulaşan analitik yazı az okudum.
İtiraf edeyim, biraz da “gıpta” ederek, hatta “kıskanarak” okudum.
Size bu etkileyici yazıyı özetliyorum.

PARTİNİN 10. YILDA TUHAF DURUMU

- “Girdiği ilk seçimlerde lideri yasaklıydı. Devlet aktörlerinin soğuk, hatta hasmane bakışlarını ve tavırlarını gizlemediği yükselen bir güçtü.”

- DEVLETİN BU BAKIŞI; “AK Parti’ye iktidardayken muhalefet rolünü de oynamasını gerektiren ilginç bir ortam sağladı.”
- “Her kazanımını kendisine karşı güvensiz ve hasmane bir tutum içinde bulunan güçlerden kopara kopara elde etti.”

- TUHAF BİR DURUM; “Demokratikleşme bir muhalif söylem ve program olarak iktidardaki konumuyla bütünleşince tabii ki, tuhaf bir durum ortaya çıktı.”

- “AK Parti iktidardaki zamanının çoğunu bir şeyler talep eden ve öyle böyle elde eden bir muhalefet partisi gibi geçirdi.”

CHP İKTİDARDAKİ BİR PARTİ GİBİYDİ

- “Aynı dönemde CHP ve destek birlikleri ise AK Parti’nin sözcülüğünü yaptığı muhalefet taleplerine karşı devletin direncini örgütlemekle meşgul oldular.” (Benim açıklamam; yani CHP statükoyu korumaya çalışan iktidar partisi gibi davrandı.)

- AK Parti dış politika, kalkınma, sağlık, eğitim, ulaşım, bilişim gibi kalkınma odaklı programlarda çok başarılı oldu.
- Bütün bunlar Başbakan Tayyip Erdoğan’a tartışılmaz bir “karizma” sağladı.

- ANCAK; “Ancak AK Parti’nin 10 yıllık muhasebesinde kalkınma konusunda sergilenen bu performansın karşısında (partinin) kimlik kurgusu biraz belirsiz kaldı.”

- “Halbuki sergilenen değişimci irade ile partinin üslenmiş olduğu ‘muhafazakâr’ kimlik arasında açık bir çelişki var.”
İşte tam bu noktada, çok önemli bir sonuca geliyor. Onu da Yasin Aktay’ın yazısından aynen aktarıyorum:

ERDOĞAN KARİZMASININ YOZLAŞMASINI İSTEMİYORSA

- “Kalkınmacılık bir kimlik ihtiyacını karşılamıyor, oysa partinin ismindeki ‘Adalet’, hakkı biraz daha verilerek, çok daha iyi işlenerek, bir kimlik ve medeniyet referansı olarak vurgulanabilir.”
- “Bütün yaptıkları Başbakan Tayyip Erdoğan’a tartışılmaz bir karizma verdi... Ne ki, (bu karizmanın) erkenden rutinleşip yozlaşıcı iktidardan başka bir değer üretmeyen bir şeye dönüşmesi tehlikesi vardır.”
- “Tam da bunun için partinin ismindeki ‘Adalet’e bir değer olarak sarılmak ve güçlü bir bilinçlilik ve farkındalık geliştirmek gerekiyor.”
ÇÖLAŞANLAŞMAYAN YENİ YAZARLARIN ÖNEMİ

Yasin Aktay’ın yazısını üç kere üst üste okudum.
“Çölaşanlaşmış” yeni merkez köşe yazarları her gün nefret ve intikam çığlıkları atarken, “Çölaşanlaşmayı reddedenler”, ortak yaşama alanımızın kalıcı sınırlarını çizebilirler.
Önümüzdeki dönemde demokratikleşmenin rengini ve muhtevasını şu sorunun cevabı belirleyecek:
Bu dönemde, “Çölaşanlaşmış” yazarlar mı, yoksa “Çölaşanlıktan kurtulmuş” yazarlar mı etkili olacak?
Bir de; Adalet.. adalet.. adalet...
Tabii ki polisin durumu...
Kalıcı demokrasi için, “Çölaşanlaşmadan” bunları konuşmamız gerekecek.

Şahin Keskin / ROTAHABER

 

Etiketler :
HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.