Osmanlı'nın maneviyat erleri
Osmanlı İmparatorluğu'nu ayakta tutan manevi şahsiyetlerin ibretlik hikayesi...
Gün olmuyor ki Şeyh Edebalı'dan bahsedilmesin.
Şeyh Edebalı, Osmanlı Devleti'nin kuruluşuyla özdeşleşmiş bir maneviyat eriydi
Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluşunda ve büyümesinde etkili olan zümrelerden biri de çeşitli tarikatlara mensup şeyh ve dervişlerdi. Kumral Abdal, Abdal Musa, Geyikli Baba, Abdal Mehmed, Somuncu Baba, Emir Sultan gibi şahsiyetler kuruluş döneminin önde gelen isimleridir. Ancak bu tarikat mensuplarından Vefâiyye tarikatına mensup Şeyh Edebalı'nın adı âdeta devletin kuruluşuyla özdeşleşmiştir. Günümüze herhangi bir eseri ve sözü kalmayan Şeyh Edebalı hakkında maalesef çok az şey biliyoruz. Haşim Şahin, Osmanlı'nın kuruluşunda rol oynayan dini zümreleri ve Şeyh Edebalı'yı doktora tezinde anlatır.
Şeyh Edebalı
Karaman'da doğduğu rivayet edilen Şeyh Edebalı'nın doğum tarihini kesin olarak bilmiyoruz. Şeyh Edebalı, Karaman'da ilk eğitimini aldıktan sonra Şam'a giderek tefsir, hadis, özellikle de fıkıh konusunda eğitim aldı. Şeyh Edebalı'nın ders aldığı hocaları arasında dönemin belli başlı âlimlerinden Sadreddin Süleyman ve Cemâleddin Hasırî de vardır. Şam'dayken Muhyiddin İbnü'l-Arabî ile görüştüğü de rivayet edilir.
Şeyh Edebalı, Şam'daki eğitimini tamamladıktan sonra Anadolu'ya dönerek Osmanlı Beyliği'nin kurulacağı topraklara yerleşti. Burada Eskişehir'e bağlı İtburnu bölgesinde bir tekke kurup, bu bölgeyi yerleşime açtı.
Vefâiyye tarikatına bağlı olan Şeyh Edebalı, kısa sürede büyük şöhrete sahip oldu. Çevre halkının büyük hürmet beslediği, kerameti zahir ve hanesinden misafir eksik olmayan dinî bir şahsiyetti. Şeyh Edebalı'nın bir ahi reisi olduğu söylenir ama asıl ahi olan kardeşi Şemseddin ve yeğeni Hasan'dır.
Osman Gazi, beyliğini kurduktan sonra fetva görevini kayınpederi Edebalı'ya verdi. Bilecik ele geçirildikten sonra da bölgenin gelirini ona bıraktı. Uzun bir ömür süren Şeyh Edebalı, 1326'da Bilecik'te vefat etti.
Rüyadan Cihan Devleti'ne
İlk Osmanlı tarihçileri Osman Gazi'nin devlet kuruşunu bir rüya motifiyle anlatırlar. Tarihlerin çoğunda rüyayı gören Osman Gazi iken bazı eserlerde ise babası Ertuğrul Gazi'dir. Anonim Tevârih-i Âl-i Osman'da rüya şöyle anlatılır:
"Râviler şöyle rivayet ederler ki, Osman Gâzi'nin dünyaya gelmesine sebep ne oldu? Takdirde var idi, olsa gerek idi. Hâk Teâlâ verdiğine kimse mani olamaz. Ertuğrul hâl-i hayatta iken bir gece düş gördü. Bir acayip vâkıa görüp o vâkıadan uyanıp sabah namazını kıldı. Kılık değiştirip doğru Konya'ya vardı. Orada rüya tabir eden bir kişi bir var idi. Adına Abdülaziz derlerdi, sâhib-i kemâllerden idi, rüya ilmini bilirdi. Ertuğrul düşünü ana anlattı. Amma bazıları dediler ki bu düşü tabir iden bir aziz Şeyh idi, adına Edebalı derlerdi, kerâmeti zâhir olmuş idi. Sultan Alâeddin dahi ona itikat etmiş idi.
Ertuğrul geldi, ol düşü o şeyhe anlattı. Ya Şeyh! Gördüm ki, senin koynundan bir ay doğar gelir benim koynuma girer. Bu ay koynuma girdikten sonra göbeğimden bir ağaç biter, gölgesi âlemleri tutar. Gölgesinin altında dağlar olur. Her dağın sular olur çıkıp akar. Bu çıkan sulardan kimi içerler ve kimi bağlar ve bahçeler sularlar ve çeşmeler akıtırlar. O uykudan uyandım. Düşüm budur dedi. Şeyh bu düşün tabirden fikredip, şöyle söyledi: 'Ya yiğit! Senin bir oğlun ola. Adı Osman ola. Çok gazâlar ide. Sana müjdeler olsun kim senin nesline padişahlık verildi, mübarek olsun' dedi. Dahi 'Benim kızımı olgun Osman ala. Andan çok oğlanları ola. Padişah olalar' dedi. Pes bir zamandan sonra Osman vücuda geldi."
Bize köy yeter
Şeyh Edebalı'nın müritlerinden Derviş Durdu oğlu Kumral Dede denen bir derviş vardı. Yaygın inanışa göre, Kumral Abdal, kendisine Hızır Peygamber yahut o bölgede yaşayan gayb erenlerinden birisi tarafından hükümdar olacağı haber verilen Osman Gazi'ye bu kutlu haberi müjdelemişti:
Kumral Abdal, Osman Gazi'ye, "Ey Osman! Sana padişahlık verildi. Bize de bir şükran borcu vermen gerek" deyince, Osman Gazi "Ne vakit padişah olursam sana bir şehir vereyim" dedi. Derviş ise "Bize şu köyceğiz yeter. Şehirden vazgeçtik" cevabını verdi. Osman Gazi bu isteği kabul etti. Ancak derviş "Öyleyse bize bir kâğıt ver" dedi. Osman Gazi, bu söz üzerine "Ben yazmak bilir miyim ki benden kâğıt istersin. İşte bir kılıcım var. Babamdan ve dedemden kalmıştır. Onu sana vereyim. Bir de maşrapa vereyim. Birlikte senin elinde olsunlar. Neslinden gelecekler bu nişanı saklasın. Eğer Hak Teâlâ beni padişahlığa eriştirirse benim neslim dahi bu alameti görüp kabul etsinler, köyünü almasınlar" cevabını vermişti.
Osman Gazi, Kumral Abdal'ın söyledikleri doğrulanınca onun için Ermeni Derbendi denilen bölgede bir zaviye yaptırıp, bu zaviyeye araziler vakfetti.
Şeyh Edebalı'nın torunu
Osmanlı tarihleri, Osman Gazi'nin oğlu Orhan Gazi'nin annesinin Şeyh Edebalı'nın kızı Malhun Hatun olduğunu belirtir. Böylece Osmanlı hanedanı ile Şeyh Edebalı arasında soy birliği oluşturulur. Ancak, İsmail Hakkı Uzunçarşılı'nın yayınladığı Orhan Gazi'nin 1324 tarihli vakfiyesinden Malhun Hatun'un Ömer Bey isimli birinin kızı olduğu ortaya çıkmıştır.
Şeyh Edebalı'nın kızı Bâlâ Hatun olup, Orhan Gazi'nin kardeşi Alaeddin'in annesidir. Orhan Gazi, tahta çıktığında da kardeşi Alaeddin derviş olup, devlet işlerine karışmamıştı.
120 sene ömür sürdü
Şeyh Edebalı, 120 sene ömür sürdükten sonra, 1326'da Bilecik'te vefat etmişti. Mezarı Bilecik'te, zaviyesinin bulunduğu yerdedir. Hazirede kızı Bâlâ Hatun'un mezarı da bulunmaktadır. Ayrıca, Eskişehir'de Odunpazarı semtinde bir makamı vardır.
İkinci Abdülhamid tamir ettirdi
Şeyh Edebalı ve kızı Bilecik'te vefat ettikten sonra gömüldükleri yere Orhan Gazi tarafından bir türbe ve yanına da bir zaviye yaptırıldı. Bilecik'te eski şehrin sınırında, çevreye hâkim kayalık bir tepenin üzerinde yer alır. Zaman içinde çeşitli birtakım eklerle genişletilen zaviye 1880'li yılların sonunda İkinci Abdülhamid tarafından tamir ettirildi.
Kolonizatör Türk dervişleri
Türk tarihçiliğinin önemli isimlerinden Ömer Lütfi Barkan'ın "kolonizatör dervişler" olarak adlandırdığı dervişler Bursa'nın fethinden itibaren birçok bölgenin fethedilmesinde önemli rol oynadılar. Fetihten sonra ise padişahlar tarafından vakfedilen topraklarda bölgeyi Türk yerleşimine açtılar.
Değişik tarikatlara mensup şeyh ve dervişler Balkanlar'ın Türkleşmesinde önemli rol oynadılar. Anadolu'dan ahiler ve dervişlerle beraber gelen göçmenlere fethedilen bölgelerde yeni yurtlar açmak bu yeni topraklarda tutunmanın ve yaşamanın tek yoluydu. Ahilerin ve dervişlerin zaviyeleri ile çiftlikler yeni Müslüman köylerin çekirdeğini teşkil etti.
Erhan AFYONCU yazdı...
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.