“Oryantalizim ve Mankurtlaşma”
İLESAM, “Oryantalizim ve Mankurtlaşma” Konulu Konferans Düzenledi.
İLESAM-Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği,
26 Şubat 2011 Cumartesi günü, Ankara_Kızılay’da bulunan Vakıflar Genel Müdürlüğü salonunda, saat 14’te, Genel Merkez Yönetim Kurulu üyesi Prof. Dr. Nurullah ÇETİN konuşmacı olarak katıldığı, “Oryantalizim ve Mankurtlaşma” konulu bir konferans gerçekleştirdi. Konferansa katılım ve ilgi çok fazlaydı. Sinevizyon gösterisi ve fotoğraflarla sunumunu destekleyen Prof. Dr. Nurullah ÇETİN konferans sonrasında kitaplarını imzaladı. Bundan sonra her ayın son Cumartesi günü, aynı salonda etkinliklerin devam edeceği öğrenildi. Prof. Dr. Nurullah ÇETİN’in anlattıklarını içeren bir metni, konferansa katılamayanlar için yayınlıyoruz.
İLESAM GENEL MERKEZ YÖNETİM KURULU
***
ORYANTALİZMLE MANKURTLAŞTIRILMAYA KARŞI MİLLÎ DİRENİŞ
Prof. Dr. Nurullah ÇETİN
Oryantalizm, çok eski yüzyıllardan beri değişik şekillerde Batı-Doğu arası ilişkileri ve etkileşimleri açıklamak için kullanılan terimlerden biridir. Batının kendisini merkeze alarak Doğuya dair bütün düşünce ve tasavvurlarının, tanım, tasnif, muhakeme ve mukayeselerinin toplamına oryantalizm deniyor. Oryantalizm, Batının Doğuyu nasıl gördüğüdür. Batı, uzun zamandan beri Doğunun kültürleri, ilimleri, dinleri, dilleri, tarihleri, coğrafyaları, siyasetleri ve değişik özellikleri hakkında bilimsel, sanatsal ve siyasi çalışmalar yapıyor. Bu çalışmalar bazen iyi niyetli bilimsel çalışma olarak karşımıza çıkıyor.
Mesela bu bağlamda İslam kültür ve bilim tarihine ait pek çok eser gün yüzüne çıkmış, iyi niyetli ve vicdanlı bir kısım Batılı bilim adamları İslam’a dair özgün açılımlar getiren çalışmalar yapmışlardır.
Bazen Hristiyanlığın İslam’dan üstün, sahih, gerçek din olduğunu ispatlama amacına dönük olarak Oryantalist çalışmalar yapılıyor. Bu bağlamda İslam’ın temel metinleri ve inanışları hakkında zihinleri bulandırıcı, kuşkuya düşürücü, yanıltıcı, kandırıcı şeytanî bir takım fikirler, yaklaşımlar, analizler telkin edilebiliyor.
Bazen de oryantalist çalışmalar, ekonomik fayda amaçlı olarak Doğuyu kolayca sömürebilmek için yapılıyor. Buna göre Doğuya ait özellikler iyice biliniyor, araştırılıyor, Doğunun yer altı ve yer üstü zenginliklerinin nasıl yağmalanacağı hakkında projeler üretiliyor, hileler, planlar yapılıyor.
Değişik amaçlarla da olsa Batı, kendine göre bir Doğu tasarımı ortaya koyuyor.
Oryantalizm, genel anlamda Batı emperyalizminin işini kolaylaştırmak için yapılan bilimsel, kültürel, sanatsal ve siyasi çalışmaların genel adıdır. Batı, kendisini merkeze alarak dinî, kültürel ve ekonomik menfaatleri doğrultusunda bir Doğu-İslam-Türk tasarımı yapıp durmaktadır.
Oryantalizme göre Batı merkezdir, Doğru çevre. Yani bütün iyi, olumlu, faydalı, güzel değerler Batı kaynaklıdır, Doğu ise kötü, olumsuz, zararlı, çirkin değerlerin vatanıdır. Dolayısıyla Doğulu insanlar, kendilerine ait olumsuz değerlerden arındırılmalı, bunlardan kendisi vazgeçmeli, her anlamda Batıyı taklit etmeli, Batıya bağımlı, ezik bir toplum olarak kendisini yeniden şekillendirmelidir.
Oryantalizme göre Batı belirleyicidir, Doğu belirlenen. Yani kural ve norm koyucu, kurumsal yapılar inşa edici, ilkeler, kanunlar, yöntemler üretici Batıdır. Doğu ise kendini, kendisine ait yapıları ve değerleri, Batının belirlemiş, başlatmış ve üretmiş olduğu bu yapısal değerlere göre belirleyecektir, onlara göre ölçüp biçecektir.
Oryantalizme göre Batı, hâkimdir Doğu mahkûm. Batı efendidir Doğu köle. Yani idare eden, hükmeden, siyaset kuran, kanun yapan Batıdır, Doğu ise Batının idaresine mahkûm olan bir köledir. Batı nasıl kanun yapılmasını isterse Doğu, o doğrultuda kanun yapmalıdır. Batı nasıl bir anayasa yapılmasını öngörüyorsa Doğu o doğrultuda bir anayasa yapmalıdır. Zinhar bağımsızlıkçı ve milliyetçi bir kafayla kafasına göre yerli, millî ve İslamî zihniyet ve değerlerden hareketle anayasa ve kanun yapmaya kalkmamalıdır.
Oryantalizme göre Batı ilerlemeci, dinamik, canlı, var olan ve var olacak olan bir medeniyeti ve bir süreci yani geleceği karşılar. Doğu ise geri, durmuş bitmiş, ömrünü tamamlamış, eski bir medeniyeti temsil eder. Emperyalist Batı, son dönemlerde medeniyetler çatışması kuramını bunun için icat etmiştir. Buna göre iki medeniyet vardır: Hristiyan Batı medeniyeti ve Doğu İslam medeniyeti. Hristiyan medeniyeti canlı, üretken, kendisini sürekli yenileyerek hayata hâkim olan, dünyayı, hayatı yönlendiren, toplumlarda yaşayan, geleceği tasarlayan dinamik, hareketli yani canlı bir medeniyeti temsil ediyor. İslam medeniyeti ise eski zamanlarda bir dönemler var olmuş, ama sonra bütünüyle hayattan çekilmiş, yok olmuş, bütün canlılığını, dinamizmini, hareketliliğini kaybetmiş, içinde bulunduğumuz hâle ve geleceğe dair bir tasarımı olmayan, çağdışı, geri, ölmüş bitmiş bir medeniyeti temsil ediyor.
Oryantalizme göre Batı, dünyaya açıklığı, dünyevîliği, mutluluğu, neşeyi, iyi imkânlar içinde yaşamayı, insanlar arası medenî ilişkiler toplamını, demokrasiyi temsil eder. Doğu ise uhrevîliği, ölümü, karanlığı, ilkelliği, karamsarlığı, neşesizliği, içine kapanmayı, diktatörlüğü, ilkel insan ilişkilerini, mahalle baskısını temsil eder. Bu bağlamda Batı, dünya nimetlerinden sonuna kadar yararlanmayı, neşeli, mutlu, huzurlu, düzenli, onurlu bir hayatı temsil ediyor, Doğu ise kendisini sadece ahiret için hazırlayan, bu dünyayı ihmal eden ya da bu dünyanın nimetlerinden uzak olan, uzak duran, yaşamayı, eğlenmeyi, mutlu, sevinçli olmayı bilmeyen, onursuz, silik, ezik, karamsar, içine kapanık insanların yaşadığı bir dünyayı temsil eder.
Oryantalizm, Doğu-İslam-Türk âleminde bağımlı, teslimiyetçi, ümitsiz, özgüveni olmayan, bütün atılım ve ilerleme hamlelerini tüketmiş, Batıya bağımlılıktan başka hiçbir çaresi olmadığına mutlak iman eden bir zihniyet inşa etmeyi amaçlar.
Oryantalizm, 19. yüzyılda dışarıdan batılı temsilciler tarafından doğrudan iş görüyordu. Yani her anlamda bizzat batılı olan bilim adamı, sanatçı, ressam, yazar, siyasetçi, uzman vs unvanlı Batılılar, Doğuyu aşağı, geri, işlevsiz, anlamsız, itibarsız bir konuma indirgeyen çalışmalar yapıyorlardı. 18. ve 19. yüzyıllarda sömürge imparatorlukları da doğrudandı. Doğu-İslam dünyasına dönük çalışmalarını bizzat dışarıdan dayatıyorlardı. 20. Yüzyıldan itibaren ise Oryantalizm, taktik değiştirdi. Dışarıdan dayatmaların tepki çektiğini anlayınca bu sefer, içerden temsilciler, sözcüler bulmaya, yetiştirmeye, üretmeye başladı. Değişik fonlarla besleyip semirttiği yerli romancılar, yazarlar, ressamlar, fotoğrafçılar, siyasetçiler, kendi ülkelerinde kendi vatandaşlarını Batının fikirleriyle, yaklaşımlarıyla, davranış biçimi ve yaşama tarzlarıyla, projeleriyle, şeytanî tezgâhlarıyla mankurtlaştırmaya, yani yerli, millî ve İslamî değerlerini bombardıman etmeye başladılar. Bugün ülkemizde dışarıdan bizzat batılı oryantalistlerin yanında mebzul miktarda yerli batıcı oryantalistler iş görüyor.
Dışarıdan batılı, içerden batıcı yerli oryantalistler, Müslüman Türk milleti üzerinde yaptığı yoğun bombardımanlarla Türk milletinin iki temel değerini; millî ve İslamî değerlerini, dünya algısını, toplum yapılandırma anlayışını, siyasi anlayışını bozmaya, değiştirmeye, dönüştürmeye çaba harcıyorlar.
Yerli oryantalistler, ülkemizin basın yayın organlarının neredeyse tamamını işgal etmiş durumdadırlar. Her gün gazete ve televizyonlarda emperyalist Batının siyasi, kültürel, ekonomik görüşlerini dillendiriyorlar, onlara tercüman oluyorlar. Bunlar, Batının ağzıyla konuşarak kendi vatandaşlarını Batının genel anlamda Doğu siyaset projeleri doğrultusunda şekillendirmeye, zihinlerini güdümlü, bağlı bir işleyiş yönünde inşa etmeye çalışıyorlar.
Ülkemizde yerli oryantalist adı altında toplayabileceğimiz yazar çizer, siyasetçi, edebiyatçı makulesi, Türk milletini dinî ve millî değerlerini geçersizleştirici, boşa çıkarıcı, değersiz ve anlamsız kılıcı çalışmalarıyla mankurtlaştırıyorlar. Sonra ortaya çıkan boşluğu Batılı anlamda Hristiyanlık, kapitalizm, materyalizm değerleriyle doldurmaya çalışıyorlar.
Batılı oryantalizm, Türk milletinin tarihsel değerlerini eğerek, bükerek, keserek, yontarak iğdiş edip dünya kamuoyuna oldukça çarpıtılmış bir Türk toplumsal tarihi sunuyor. Mesela Oryantalist bağlamdaki resimlere baktığımızda bunlar, genellikle iki kavram etrafında çoğaltılmış ürünler olarak karşımıza çıkıyor. Hem dışarıdan Batılı hem de içerden Batıcı oryantalistler, şehvet ve şiddet merkezli resimler yapıyorlar. Bir bakıma Türk tarihini şehvetten ve şiddetten ibaret görüp göstermeye çalışıyorlar. Harem ve hamam hayatına ilişkin olarak şehveti tahrik edecek, gevşek, tembel, sadece eğlenmeyi seven, erkekleri tahrik ve tatmin etmekten başka yaşama amacı olmayan ya da böyle bir hayat kurgusuna mahkûm edilmiş zavallı, şanssız, esir, cariye kadınlar topluluğu resmi çiziyorlar. Bu resimlerden hareketle dünya kamuoyuna Türk kadını bunlardan ibarettir gibi bir izlenim veriliyor. Türk kadınının analık, çalışkanlık, asalet, dirayet, kifayet, masumiyet, fedakârlık gibi medenî ve insanî boyutları hemen hemen hiç görülmemektedir.
Oryantalist sanat ve edebiyatta Türk kadını erkekler için salt eğlence ve eziyet nesnesi olarak sunulmaktadır. İtilip kakılan, köle, cariye olarak kullanılan, kamusal hayatta kendisine eşit ve insanî bir yer verilmeyen, eve hapsedilen, çarşaflara bürünmüş, hayattan tecrid edilmiş, kaderine mahkûm edilmiş, hiçbir özgürlüğü olmayan, erkeğinin iradesine mahkûm zavallı, çaresiz, Batı tarafından kurtarılmayı bekleyen mazlumlar olarak tasvir edilir.
Mesela yerli oryantalistlerden Ara Güler’in Arap harfleriyle dev bir Allah yazısının altında yere çömelmiş, kapkara çarşaflar içinde, yüzü gözü belli olmayan, karaltı halinde bir silüet olarak görülen iki kadın figürünün yer aldığı bir resmi vardır. Bu resim iyice incelendiğinde şunlar görülür: Allah yazısı bir bütün olarak İslam dinini temsil eder. Bu yazının altında ezilmiş vaziyette duran iki kadın ise Müslüman Türk toplumunu temsil eder. Bu görüntüyle verilmek istenen mesaj, İslam’ın Müslümanları ezdiği, sindirdiği, bastırdığı, iradelerini yok ettiği, şahsiyetlerini berhava ettiği, kimliksizleştirdiğidir. Zira resimde kadınların arkadan kara bir silüeti görülüyor. Yani kadınların yüzünün gözünün görünmemesi, şahsiyetlerinin silikleşmesi, belirsiz hâle gelmesi, hayatlarının, kişiliklerinin, bedenlerinin, ruhlarının karartılması demektir. Bu tamamen oryantalistçe bir bakıştır. Bu görüntüyle oldukça olumsuz özelliklere sahip bir İslam imajı çiziliyor.
Bugün Türk milletinin siyasetten ekonomiye, tarımdan kültüre kadar bütün sorunlarının temelinde dışardan batılı, içerden yerli Batıcıların birlikte uyguladıkları Türk milletini mankurtlaştırıcı oryantalist projelerin farkında olmamak yatar. Türk milleti oryantalist projelerle kendine yabancılaştırılmakta, millî ve dinî değerlerinden uzaklaştırılmakta, kendi yerli, millî, İslamî kimliğinden koparılmakta, kendine ait bütün değerleri değersizleştirilmekte, uyutulmakta, kandırılmakta, aldatılmaktadır. Uyumlu, ahenkli dayanışmacı bir millet olmak yerine atomize edilmiş, bireycileştirilmiş ve bencilleştirilmiş, bağımsız fertlerden meydana gelen kuru kalabalıklara dönüştürülmektedir. Bunun sonucu olarak da Batı emperyalizmi milletimizi kolayca teslim alabilmekte, yer altı ve yer üstü zenginliklerimizi kendi ellerimizle gâvura teslim etmekte, dinimizden ve milliyetimizden vazgeçmekte bir beis görmemekteyiz. Millî uyanış, silkiniş ve doğruluş, oryantalist projelerin farkına varmakla başlayacaktır.
Kaynak: