Öcalan'ın son planı
Teör örgütü elebaşısı Abdullah Öcalan'ın kurdurttuğu DTK’nin ‘özerklik’ çıkışına Profesör İhsan Bal’dan çarpıcı bir değerlendirme geldi.
Seda Şimşek / Bugün
Prof. Bal, yapılan araştırmalarda özerklik isteyen kürtlerin yüzde 10'u geçmediğini vurguladı. Diyarbakır'da yapılan Demokratik Toplum Kongresi'nin (DTK) düzenlediği çalıştayın ardından Türkiye demokratik özerklik, iki dillilik, öz savunma güçlerini tartışıyor. 30 bin kişinin katili, terör örgütü ele başı Abdullah Öcalan'ın yazdığı taslak üzerinden Türkiye'ye demokrasi geleceğini iddia edenlerin söylediklerini dinliyoruz günlerdir.
ÖCALAN'I YÜCELTME PROJESİ
Öcalan, Öcalan'ın yazdıkları, Öcalan taraftarları, Öcalan'ın yazdıklarını savunanlar "demokrat", diğerleri demokrasi karşıtı. Öyle anlaşılıyor ki bu Türkiye'nin demokratikleşmesi meselesi değil, tek kelimeyle "Öcalan'ı Mandelalaştırma" projesi. Milletin kafasına silahı dayayıp, "terörü başlatırız" şantajı altında demokratikleşme tartışmalarının sağlıklı bir zeminde yürüdüğünü söylemek mümkün olabilir mi?
Kuşkusuz ki, bu ülkenin etnik kökeni ne olursa olsun her vatandaşı terörün bitmesini, annelerin göz yaşının dinmesini, askere giden her gencin sağ salim evine dönmesini, artık cenaze gelmemesini, demokrasinin kökleşmesini istiyor.
Ama, kimse bunlar olsun diye toprak vermeye razı değil. Doğu ile batı arasında oluşan "empati dönemi"ne bu söylemlerle apaçık bir sabotaj var. Bugün gazetesinden Seda Şimşek; Demokratik açılım sürecinin başlangıcında Polis Akademisi'nde düzenlenen toplantıların ve sürecin fikri mimarlarından, USAK Bilim Danışmanı Prof. Dr. İhsan Bal ile DTK Çalıştayı'ndan sonra yaşananları konuştu.
Demokratik açılım sürecinin önemli fikri mimarlarından Prof. Dr. İhsan Bal, DTK çalıştayını değerlendirdi.
ÖZERKLİK KÜRTLER'İN TALEBİ DEĞİL
DTK taslağında yer alan "öz savunma gücü" ile ifade edilmek istenilen nedir?
Öz savunma gücü aslında PKK'nın militanlarının desteği ile bölgesel bir baskıya dönüşmesini ve BDP-PKK çizgisi dışındaki bütün fikirlerin ve inisiyatiflerin cebren ortadan kaldırılmasını içeriyor. Bir ülkenin içinde yeni bir otorite, bu otoriteyi tesis etmek için bir silahlı güç ima etmenin ötesinde, Karayılan ve Öcalan'ın açıklamalarında bunu merkezine oturtturan, cebren bunu yapacağını iddia eden madde. Eğer Kürtler'in sağlığıyla, eğitimiyle ilgili tasarruflar ifade ediliyorsa o zaman "sağlık hizmetleri", "eğitim hizmetleri" denilebilir. "Savunma" uluslararası bir kelimedir, militari bir yapıyı ifade eder, en hafif ifadesiyle polisiye bir yapıyı, silahlı bir yapıyı ifade eder. Eğer bu sonucu çıkarmak istemiyorsanız, o zaman ne demek istiyorsanız onu çok açık söyleyebilirsiniz.
Taslakta yer alan talepler bütün Kürtler'in taleplerini içeriyor mu?
Belli ki bunlar Kürtler'in önemli bir kısmının talepleriyle örtüşmüyor ama bunun örtüşmediğinin ortaya çıkabilmesi için bu tartışma platformunun devam etmesi lazım. Bu tartışma platformu bir süre sonra içerisindeki yanlışlıkları ayırabilme gücüne ulaşabilir. Ama, gerçekleri söyleyebilecek aydınların susturulmaması gerekir. Demokratik bir tartışma ortamı yaratılmaya çalışılıyorsa birinci koşulu PKK'nın tehditle bu süreci yönetme ve yönlendirme durumunda olmamasıdır.
ÖZERKLİK İSTEYEN KÜRT YÜZDE 10'U GEÇMİYOR
Kürtler'in büyük çoğunluğunun özerklik istediğini söyleyebilmek mümkün mü?
Türkiye'de Kürtler üzerine 3 tane önemli araştırma yapıldı. Seta-Pollmark, Bahçeşehir Strateji Merkezi ve Bilgesam Düşünce Kuruluşu yaptı. Bunların üçü de "Kürtler ne istiyor" sorusuna cevap arıyor. Araştırmalarda 7 bin ile 10 bin kişi arasında Kürt ile görüşüyorlar. Kürtler'in ne istediği sorusunun yanıtı üçünde de birbirine benzeşik çıkıyor. Hiçbirinde yüzde 10'u aşacak şekilde, özerklik, bağımsızlık veya konfederasyon talebi yok. Alan araştırmalarında Kürtler'in bu kadar önemli bir çoğunluğu özerklik, bağımsızlık veya konfederasyon talebinde bulunmuyor.
DTK'NIN MİSYONU NE?
DTK niye ortaya çıktı?
KCK yargılanmaya başlandıktan sonra, Öcalan'ın ve örgütün söylemlerini alanda dillendirecek yeni bir çatı istendi ve Öcalan'ın bizzat yönlendirmesiyle DTK icat edildi. Farklı Kürt sivil toplum örgütleri yeşermeye başladı, bunların önünü kesmek, "tek çatı burası" diyerek onların örgütlenmelerinin önünü kesmeye dönük bir çalışma olarak ortaya çıktı. Kürt toplumundaki çok sesliliği tekile indirmek için ortaya konulmuş bir çabanın ürünü.
DAHA SİVİL GÖRÜNTÜSÜ VAR
DTK'nın KCK'dan farkı nedir?
KCK, PKK'yı da içine alan çatı bir yapının adı. DTK ise Öcalan tarafından kurdurulan ve demokratik özerklik yönünde çalışacak olan bir tür kurucu meclis rolünü üstlenen yapının adı. Daha sivil görünümlü. Diğer sivil toplum örgütlerini de içine almaya çalışan bir yapı. DTK, bir anlamda KCK'nın yol haritasının uygulanmasına öncülük eden bir yapı olarak çalışmaktadır. Son çalıştayda ele alınan konular, KCK'nın sözleşmesinde yer alan konularla paraleldir.
DTK KCK'nın yol haritasını mı uygulamaya koyuyor?
DTK gibi kendisini bir sivil toplum çatısı olarak ifade eden bir yapı eleştirilmeye başlandığında, "bizi kriminalize etmeyin" diye çıkışlar yapıyor. Sivil toplum, adı üstünde sivili önemser, sivil inisiyatifi önemser, militarist, şiddet yanlısı, dağdaki militanın suflörü konumunda kendisini ortaya koymaz. Kürt sokağının taleplerini ortaya koymaya çalışıyorsa buna "evet" ama, diğer taraftan dağa adam göndermeyi veya KCK'ya para vermeyi reddettiği için evi, dükkanı molotofla yakılanlar veya tehdit edilenler olduğunda da ortada olması gerekir. Mesela, Mersin'de bir barda Kürtçe şarkı söylemeyi reddettiği için bir şarkıcı öldürüldü. Buna ne BDP'den ne bu çevrelerden kınama gelmedi.
Taslak kendi ürünü değil
Diyarbakır'da DTK'nın düzenlediği çalıştayın ardından tartışmalar başladı. Bu yeni bir süreç mi?
DTK'nın ortaya koymuş olduğu sivil inisayitifle ve görünümle kendini ifade etmeye çalıştığı taslak aslında yeni ve kendi inisiyatifinin ürünü değil. Bunu bilmemiz gerekir. Bu epey bir zamandır Öcalan'ın dillendirdiği, daha sonra Karayılan'ın "bu taleplerimiz gerçekleşmezse, öz savunma güçlerimizle zoraki hayata geçireceğiz" dediği maddeleri içeriyor. Üslupta çok ciddi sıkıntı var. Üslup, son derece ajite edici, hatta gerilimi tırmandırıcı, bir sonuç almaktan, makulü aramaktan ziyade, gererek ve gerilimi artırarak belki de önümüzdeki döneme yatırım yapmayı amaçlayan bir izlenim veriyor.
Zamanlama açısından nasıl analiz edilmeli?
DTK'nin referandum sürecinde ilk işaretleri verilirken, PKK ve BDP'nin kendilerini boykota endekslediklerini görüyoruz. Tam bu süreçte referandumda "evet" veren Kürtler var, buna destek veren Kürt önderlerinin de ciddi bir şekilde Öcalan'ın canını sıktığı anlaşılıyor. Bir kısım Kürt aydınları, sivil toplum örgütleri veya ekonomik yatırım yapma gücü olanlar boykot kararını deldiklerinde bunların en azından cezalandırılması veya işlevsel olarak ortadan kaldırılması, etkinlik anlamında sınırlandırılması projesi geliştirildi.
BUZLU ZEMİNDE ÇÖZÜM ARIYORUZ
En önemli sorunu kullanılan dilde mi görüyorsunuz?
Biz gerek DTK'nın çalıştayının ürünlerine, Hasip Kaplan'ın Demirtaş'ın konuşmalarına baktığımızda eleştiriye hiç tahammül edemediklerini, özellikle de şiddet içeren örgütsel yapının arka planda bir izdüşümünün ima edildiğini görüyoruz. "Biz hiçbir kanun tanımayız, anayasal değişiklikleri tanımayız. Bunu uygulamaya koyacağız" diyorlar. Bir ülkede yasalar, anayasa, hukuk varken bunları dinlemeden birşeyi uygulamaya koymak için sizin bir gücünüzün olması gerekir. Caydırıcı, etkin, alana hakim dayandığınız bir yer olması lazım. Eğer otoriteyi tanımıyorsanız, bu anarşik ve kaotik bir ortam çağrışımıdır. Bunu değiştirme talebiniz olabilir, ama bu talepte de ikna edici olmak durumundasınız. Biz son derece riskli ve aynı zamanda buzlu bir zemin üzerinde bunu çözmeye çalışıyoruz. Elele tutuşmadan, kenetlenmeden, biraraya gelmeden, birbirimize destek olmadan, senkronize bir şekilde hareket etmeden bu buzun üzerinde yürüyüp, dans edemeyiz.
GERİLİME DAVET EDİYORLAR
Ne yapılması lazım?
Bu ülkede asker, parlamento, başbakan, sokaktaki insan eleştiriliyor ama bu ülkede Apo'yu eleştirmek Kürtler açısından neredeyse imkansız, bir tabu. Kürt aydınlarının PKK eleştirisini duyamıyoruz. Eleştirdiğinde işbirlikçilikle, ihanetle suçlanıyor. Çalıştay yaptığınızda çalıştayın verileri topluma sunulduğunda, otomatik olarak bunun tartışmaya açılması beklenmez mi? Ama, bir gün sonra "biz size Mart'a kadar süre veriyoruz" tehditleriyle şiddetin kucağına ülkeyi atacağınızı ifade ediyorsanız, bir tartışmaya değil, şantaja, restleşmeye, gerilime davet ediyorsunuz.
Aslında amaç çözüm değil, eyleme alt yapı hazırlamak mı?
Gerçekleşmesi imkansız olan taleplerde bulunup, arkasından bunlar gerçekleştirilmeyince "biz öz savunma güçlerimizle, yani militanlarımızla baharla birlikte eylemlere döneceğiz" imalarında bulunuyorsanız, o zaman baştan itibaren sorunun çözümünü değil, barışın dilini değil, tam tersine gelecek şiddet eylemlerinin bugünden bahanesini oluşturuyorsunuz.
TÜRKÇE, KÜRTÇENİN RAKİBİ DEĞİL
Yine böyle bir süreç mi yaşanıyor?
Komplo teorileri üretmemiz gerekmiyor ama gerçekleri de yerli yerine koymamız gerekiyor. Türk Kürt'ün rakibi değildir, Türkçe Kürtçe'nin rakibi değildir, fakat burada siyasetin dilini ranta çevirenlerin birbirine rakip olduğunu görüyoruz. Özellikle Kürtçü siyaset sorunun varlığından beslenmeye çalışıyor, çözüm hamlelerine yapıcı destek sunmuyor.
Kabul edilmesi imkânsız taleplerle varılmak istenilen yer neresidir?
Geleceğe yönelik, seçim öncesi bir gerilim stratejisidir. Öcalan'ın "Mart'ta gözden geçireceğiz" dediği cümlenin alt yapı cümlesidir. Martta eylemler tekrar başladığında, bu süreçteki tartışmalar refere edilerek, "Talepleri ortaya koyduk, ama Türkiye'de öyle bir baskıyla karşılaştık ki, Türkiye'de demokratik alan o kadar dar ki, dağdaki insanların başka da yapacakları bir şey yoktu ki, ovada siyaset yapamadık ki" gibi cümleleri işitir gibiyim. Bugünden o güne bir selam çakma durumu.
KATİLLERİYLE YÜZLEŞSİNLER
"Eylemsizlik" olarak adlandırılan kış nedeniyle bahara kadar verilen ara mı?
PKK ve onun fikri alt yapısında bulunan yönetici kadrosu, eylem gücü olmadan hiçbir sorunu çözemeyeceklerini, yani terörde ısrar edeceklerini söylüyorlar, demek ki hazırlık yapılıyor. Sürekli bir antrenman var, burada bir vazgeçmişlik, bir geri durma söz konusu değil. Örgüt hala şiddete inanıyor. En temel parametre bu ülkede terör davranışının külliyen reddedilmesidir. Hiçbir demokrasi şiddeti meşrulaştırmaz, dolayısıyla terör kanserojen bir hücre yapısı gibi, hastalıklı bir davranıştır. Kürtler kendi canavarıyla, kendi kötü ruhuyla yüzleşmeli, bir bakıma kendi katili ile yüzleşmeli. Çocuklar, anneler, babalar, dağdaki gençler, "habis ruh", "katil ruh" değildir. Davranışları böyle bir tanımlamayı gerektirir. Terörün tasfiyesi dediğimiz konu da bu davranışın bırakılmasıdır, teröristlerin yok edilmesi, ortadan kaldırılması değil.
İKTİDARIN ALDIĞI İNİSİYATİF BALTALANIYOR
Terörü yöntem olarak benimseyenlerin bundan vazgeçmesi mümkün mü?
PKK terörü, Kürt sorununun çözümünde artık en önemli engel haline gelmiştir. Çünkü, bu örgüt tasfiyeyi dahi, kendisinin komple yok edilmesi olarak algılıyor, halbuki bu bir örgütün yok edilmesi, insanların yok edilmesi anlamına gelmiyor. Terör bir davranıştır, toplumsal bir kategori ifade etmez, bu davranışın yok edilmesi, tasfiyesi amaçlanıyor. Bu davranışı bıraktığınızda sanayici de, çöpçü de, öğretmen de, çiftçi de, politikacı da olursunuz. Ama hâlâ "bu davranışın günü dolmadı, bununla sonuç alırız" diyorsunuz, zaten asıl olayın patlak verdiği nokta, kırıldığı nokta da bu. Bu sonuç alıcı değil, sorunu azdırıcı bir durum.
AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik'in açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Siyasetin tarafları buna tepkiler vereceklerdir. Olması gereken budur. Sürecin AK Parti iktidarının aldığı inisiyatifleri ve geliştirdiği önerileri baltaladığı psikolojisi var. Bu sorunun çözümünde elini taşın altına koymuş bir iktidar partisi olarak AK Partililer, BDP'nin her defasında bu tür çıkışlarla süreci tıkayıp, çözümü zorlaştırdığını düşünüyorlar.
Prof. Dr. İhsan Bal, Kürt sonunun çözümünde tek engelin terör örgütü olduğunu söyledi.