NAMAZIN UNUTTURULAN FARZLARI
“O müminler ki felaha -kurtuluşa/saadete- ermişlerdir. Onlar ki namazlarını huşu içinde kılarlar.“
الرحيم لرحمن ا الله بسم م الرجي الشيطان من بالله أعو
Kovulmuş ve düşkün Şeytan’dan –düşmanımdan- Allaha sığınırım
Rahman, Rahim olan Allah ın İsmi ile
وَقُلْ رَبِّ أَعُوذُ بِكَ مِنْ هَمَزَاتِ الشَّيَاطِينِ
“De ki: ‘Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından -benim düşüncelerime müdahil/musallat olup beni/benim aklımı, niyetimi, kararlarımı, söylediklerimi, hareketlerimi yönlendirmesinden, benim üzerimde hakimiyet kurmasından, aklımıkarıştırmasından, beni boş şeylerle oyalamasından, karar alma yetimi, belli bir konuya yoğunlaşma becerimi felce uğratmasından - sana sığınırım.
وَأَعُوذُ بِكَ رَبِّ أَنْ يَحْضُرُونِ
Ve yanımdakinden , bende hazır olan (nefsimde, kendimde, içimde sürekli hazır olup fırsat kollayan kendi şeytanımdan) da sana sığınırım Rabbim! (23 -Mu’minun: 97-98)
NAMAZIN UNUTTURULAN FARZLARI
ve
NAMAZDA ŞEYTANDAN KORUNMANIN YOLLARI
Huşu - Haşyet – Arınma –– Hidayet ve Namaz ilişkisi
*Mevcut tarihi, Kamusu ve
Müfredat´ı yazanlar Hakk´tan yana
olanlar degil, geçen asırda
zulmün kendisi olan batıl : şeytan
ile galebe çalanlardır.
“O müminler ki felaha -kurtuluşa/saadete- ermişlerdir.
Onlar ki namazlarını huşu içinde kılarlar.“
Onlar namazlarını – şeytandan - muhafaza ederler. (Muminun, 1-2, 9)
“Sen, ancak görmeden önce Rab’lerine karşı haşyet duyan ve namazı ( Allah ile irtibatı )dosdoğru (bir şekilde yerine getiren ) – kılan kimseleri uyarabilirsin.“ (Fatır, 18)
Namaz Nedir
Namaz; haksız ve hadsiz bir büyüklenme arzusunun akamete uğraması sonucunda insanoğluna karşı duyduğu hased, kin ve öfkesinden kaynaklanan bir düşmanlık ile “Sana varan dosdoğru yolun üzerine oturup Adem’in soyunu senden uzaklaştıracağım, onları kendime kul-köle edineceğim.” diye Allah’a karşı yemin eden Şeytan ve onun zürriyetine karşı her gün ısrarla “Bizi sana varan dosdogru yola ilet. Bizi sıratı müstakim e hidayet eyle. Bizi o habis iblis in her türlü etkisinden arındır, tezekka eyle, mudahhar eyle; seni arayıp, bulup, tanıyıp sana yakın olanlardan, Sabikun, Mugarrabun, Rasihun olanlardan eyle, bize; Hakka varan dosdoğru yolda kılavuzluk eyle, bizi tekrar Rahmetine dahil et, Nimetine, Nuruna, Kendine, Cennete, Hakka, Hüsna olan isimlerine tekrar kavuştur, şeytan sebebi ile kaybettiğimizi bize geri ver.” diye Melikul Hakk olan Rabbimize niyazda bulunmaktır.
Rabbimize karşı hergün yenilediğimiz kulluk bildirgesidir. Şeytanın unutturmaya çalıştığını unutmadığımızı Rabbimize rapor etmemizdir.
Namaz ; Allah´ın huzurunda düşüne düşüne, ağır ağır O´nun mesajını, kıyamda tertil üzere okumak, O’nun bize son Nebi (sav) aracılığı ile gönderdigi kelamı ile O´na seslenmek (karae) O’nu çağırmak, düşmanımız olan şeytana karşı O’ndan yardım dilemek, O’na sığınmak, salat ile pislik olan şeytandan arınmışlığa, tezekka’ya ulaşmak (atüzzekat)** ve Rabbimiz ile karşılıklı konuşmaktır.
Ve yine namaz, Sadece Rabbimizin önünde belimizi kırıp ruku ederek, sadece O´ndan korkacağımızı ve Ondan Haşyet duyacağımızı, O´na hizmet edecegimizi, O´na itaat edecegimizi, O´nu yardıma çağıracağımızı, O´na güveneceğimizi, Allah´tan başka herhangi bir güce, otoriteye, şeytana, şeytanın cisme bürünmüş hali olan taguta ve onun kendimizdeki-nefsimizdeki kendi ellerimizle yapıp ettigimiz hatalar sonucunda gelip bize yapışıp hiç ayrılmayan küçük askerlerine (karin, yahzurun: kişide, nefiste her an hazır bulunan seytana ) boyun eğmeyeceğimizi belirterek Rahman´ın önünde secdeye varmak, yüzümüzü O’nun önünde yere koyarak O’na yakınlaşabilmenin yollarını araştırmaktır.
Namazlarımızı niçin düşüne düşüne okuduğumuzu anlayarak, ne dediğimizi bilerek huşu ve haşyet içinde, tüylerimiz ürpererek, kıl(a)madığımızı sorgulamamız aşağıda alıntılanan ayetler gereği tek tek hepimizin üzerine farzdır!
Şöyle ki; Kitabu azim hidayeti, cenneti, bize olan nimetini tamamlamasını , Allah‘ın rızasını, uyarının hatırlatmanın fayda vermesini haşyet e, namazın sihhatini de huşu şartına bağlıyor. Ve huşu nun sebebinin haşyet olduğunu bildiriyor.( 59/ Haşr- 21)
Haşyet : Rabbimizin azametini tanımanın sonucunda oluşan saygı , hayranlık ve edep ile harmanlanmış Rabbimizi incitmekten , onun gazabını gerektirecek bir şey yapmaktan cekinmek , onun sevgisinden , ilgisinden mahrum kalma endişesidir. Yanlızca O ne der diye Rabbimize karşı kaygı ve endişe sahibi olmaktır.
Haşyet bilgi ve tefekkür sonucu akledilerek elde edilebilir. Rabbimize mahcup olmama çabasını içerir. (Konu ile ilgili topluca ayetler için bkz. Dipnot 1)
Haşyet, Rabbımızı gücendirmememek için Aklı, zihni, düşünceyi, azaları şeytanın emrine, hizmetine bırakmamaktır. Şeytanın düşündürmeye, yaptırmaya çalıştığını Rabbimizi gücendirme kaygısı, endişesi ile düşünmemek, yapmamaktır.
Denmiştir ki, haşyet Hakk’ın hakikatını kavrama, Allah’ı tanıma, Esma ül Hüsna’yı öğrenip idrak etme, arif olmak ile irtibatlıdır.
Allah (cc)’ı, Yaratıcıyı, Hakkı merak edip, bilmek isteyip, arayan, soran, soruşturan, önyargısızca anlamaya çalışarak her sözü dinleyip sözün en güzeline -vahye- uyan, tefekkür eden Kalp/Akıl ‘marifetullah’a, yani Allah’ı - Hakkı bilme, tanıma ve anlama makamına ulaşırsa haşyet e de ulaşmış demektir.
Bu sebeble Kur’an’da şöyle buyrulmuştur: “Kulları içinden ancak bilenler/âlimler- Hakk ı tanıyanlar ,- Allah’tan haşyet ederler.” (Fatır, 35/28)
Haşyet öyle bir şeydir ki; Rablerine karşı haşyet sahibi olmayanlar O‘nun rızasını kazanamazlar. Onun cennetine giremezler. (Beyyine, 7-8)
“Hikmetin başının ve sebebinin Haşyet olduğu söylenmiştir. (Beyhaki, Deylemi)
Huşu ise ; sürekli Hakk’ın (cc) huzurunda olmanın bilinci ile ona karşı edepli ve saygılı olmak, her daim tevazuyu kuşanmaktır. Zıddı gaflet, kibirlenmek, kalp : akıl huzurundan mahrumiyettir. İbadetin değeri huşu ile artar. (Konu ile ilgili toplu ayetler için bkz Dipnot 2)
Namaz da Huşu
Namaz da Huşu ; Allah´a karşı derin saygı ve tevazu ile O´nun huzurunda olduğunun idraki ile aklını, zihnini, düşünceni, dilini, kendini her türlü başka şeyden arındırarak, şeytanın vesveseleriyle her tür müdahil olma çabalarına sabrederek/direnerek, kendini tam olarak, edebi kuşanmış bir şekilde Allah´a ve okuduğuna verme sonucunda oluşan tam boyun eğme, saygı ile tam yönelme, O´nun önünde küçülme, küçüklügünü, kulluğunu hissetme anlamına gelmektedir.
İnsanoğlu Allah (cc) ile iletişim kurabildiği, irtibatı daim ve kaim kıldığı (ki, salatın bir anlamı da yönelmek, bağlantı, irtibat kurmak ve bunun sonucu kulun Allah’tan aldığı, Yaradanın kuluna verdiği destektir) namazda herşeyden yüz çevirerek ona seslenebilmeyi başarabildigi, şeytanın engellemelerine, zihinsel saldırılarına, aklını karıştırma çabalarına direnebildiği, sabredebildiği düşüncesini tek bir alana, okuduğuna, söylediğine yoğunlaştırmayı becerebildiği takdirde ve yine Allah’ı arayıp bilmek, anlamak, tanımak isteme çabası içine girip araştırdığı, soruşturduğu, tanıyabildiği, anlayabildiği, ona yakınlaşabildiği, ona varan yol demek olan şeytandan arınma, halas olabilmede sebat edebildiği, yürüyebildiği ve O’na güvendiği (iman) ölçüde Hak Teala onun aklına/kalbine hidayet eder, yol gösterir, aklına akıl katar. (64/11)
Halık’ın ahlakı ile ahlaklandığı, isimlerini isim edindiği, onun emri olan amelleri işlediği ölçüde, düşmanı olan şeytana karşı muktedir kılınır, ona karşı güç elde eder.
Düşmanına karşı zırhlanır(mağfiret); kendisine bir koruma, bir kalkan edinir(takva); daha önce şeytan sebebi ile büyük bir kısmını kaybettiği nuruna , takva elbisesine (nurdan koruma kalkanına – Esma ül Hüsna ya ) hilafet görevine tekrar kavuşur.
Şeytan da ister ki insanoğlu selim bir kalb ile tam bir konsantre olmuş bir şekilde ( Kaff -33 ) Allah‘a yönelemesin; kendisine karşı güç kazanamasın; kendisine hükmedebilecek seviyeye, dereceye çıkamasın; kendi kontrolu altında kalsın; insanı kendisine kul, köle edinsin, insana kendi amellerini işletsin, işlerini gördürsün, kendisini gizleyerek insanın zihnine sanki insan kendisi düşünüyormuşçasına düşünceler ilka etsin; kendisinden Allah‘a sığınmayanı, kendisine karşı Allah‘tan yardım istemeyeni, korunma (takva) taleb etmeyenleri kendi yoluna soksun, sonra da kendisi ile birlikte cehenneme götürsün; İntikamı tam olsun.
İşte bu yüzden her ne zaman insanoğlu “Allah'a yönelmek, O‘na seslenmek, O‘na çağrı yapmak (namazı ikame etmek) için kalksa, şeytanlar zihnini çelmek için neredeyse etrafında keçe gibi olup başına üşüşürler.“ (Cin, 19)
Bu dünyada bir insanın başına gelebilecek en kötü şey , Şeytanın üzerindeki etkisinin farkında olmayıp onun amellerini işleyip durup ta doğru bir şey yaptığını zannetmektir.
Hakk Teala kendisine sesleneceğimiz zaman şeytandan kendisine sığınmamızı, ondan yardım istememizi istiyor ki melun bizden uzaklaşsın gitsin; biz de Rabbımıza gereği gibi çağrıda bulunalım, O‘na seslenebilelim ve O‘nun bize geri hitabına müyesser olalım; ki bunun ilk nişanesi tüylerin ürpermesi ve gözyaşıdır. İşte bu Allahın hidayetinin; size kendisine varan yolu göstermesinin de başlangıcıdır aynı zamanda. 39/Zumer-23
Bedenin Huşusu
Bedenin huşusuna örnek susuz kalan toprağın içe çekilip ufalması, boynunu eğmesi, kendini ufaltması (Fussilet, 39) gibi, yahut bir göktaşına yahut kuyruklu yıldıza Hakk(cc) tecelli ettiğinde Onun Haşyetinden parça parça dökülüp ufalanması (Haşr, 21) gibi bizim de saygı ve alçakgönüllülük ile Allah‘ın huzurunda kendimizi bedenen küçültmemiz, O‘nun bizi gördüğüne, dinlediğine, muhatap aldığına ve O‘nun öğrettiği ve istediği gibi O‘na seslenirsek, O‘na yakarırsak kesinlikle bize cevap vereceğine dair sözüne gönülde hiç bir şüphe olmaksızın kesin bir şekilde inanarak bu bilinç ile saygılı ve alçakgönüllü bir duruş/boyun eğiş sergilememizdir.
Kullarım beni sana soracak olursa, muhakkak ki ben çok yakınım. Bana dua/davet ettiği zaman dua/davet edenin duasına/çağrısına cevap veririm. Öyleyse, onlar da Benim çağrıma cevap versinler ve Bana iman etsinler-güvensinler -ki, Bana/Rüştlerine ulaşabilsinler. (Bakara, 2/186)
Kalpteki /Akıldaki / Zihindeki Haşyet
Hayatın bütününde ve Namazda zihnin, aklın, kalbin haşyeti ; “kim ne der, ne düşünür, kim kızar, hiddetlenir“ diye değil, sadece ve sadece “Allah ne der, Allah bunu nasıl karşılar“ diye kaygı sahibi olmak ve niyetinden, hedefinden, zihninden Allah‘tan başka her türlü düşünce, niyet , meşguliyet ve hedefi kovmaktır.
Namazda şeytanın atmaya, fısıldamaya çalıştığını, seytanın zihnin içinden sanki kendi düşüncenmişcesine başka başka şeyler düşündürtmeye çalışarak, Allah´ın huzurunda olduğunu unutturmaya çalışmasından, düşüncelerini, aklını, yoğunlaşmanı tek bir alana toparlayamamana sebeb olmasından, zihnini meşgul etme çabasına, kalbini, aklını, zihnini ele geçirme uğraşlarına direnerek şeytanı uzaklaştırma/kovma sonucunda kendini sırf Allah‘a adayıp ona tam bir yönelmenin başarısına erişmedir.
Dilde Huşu
Dilin huşusu acele etmeden ağır ağır, adeta harfleri sayarcasına ve okuduğumuzun anlamını bilerek, düşünerek, sesimizi kısmadan, fısıldamadan sesli olarak Rabbe yönelmektir. (İsra, 110; Müzzemmil, 4)
Şeytanın Etkisi
Şeytan, film izleyen, filme yoğunlaşmış bir insanın düşüncelerine müdahil olup da onun konsantrasyonunu bozma çabası içine girmez. Ama her ne zaman Ademoğlu Allah´a yönelse, Allah´ı yardıma çağırmak için kıyama dursa, duaya başlasa/namaza dursa bütün gücü ve orduları ile insanın dili ile aklını/düşüncesini birbirinden ayırmaya, bütünlüğü bozmaya çalışır. Bu sebeble namazda zihin–akıl-kalp-düşünce sürekli şeytanın akla, zihne, kalbe, düşünceye müdahalesi ile okunandan başka şeyler düşünmeye eğilim gösterir.
Aklımıza binbir düşünce ile üşüşür de Allah ile irtibat kurmamızı engellemeye çalışır o melun. Film izlerken hiç bir şekilde aklımıza gelmeyen dertlerimiz, çözmemiz gereken problemlerimiz, halletmemiz gereken ya da ertelediğimiz, unuttuğumuz işlerimiz hep namazda aklımıza gelir. O‘nun için namazda, duada zihni toparlamak, konsantre olmak zordur. Ama imkansız değildir. Allah´ın yardımı azıcık direnip kendisine sığınanlara, ve zihnini okuduğuna yoğunlaştırmak için çaba gösterip azmedenlere ulaşır. Şeytan da kaçar gider.
Çünkü Muhakkak ki şeytanın hilesi zayıftır. 4/Nisa-76
Bilinçli bir şekilde ona karşı direnip onun etkisine sabredip, hemen onun ilgası ile harekete geçmeyenlerin, ona kulak asmayanların üzerinde şeytanın sadece direnildiginde , sabredildiginde gececek bir arzu , bir istek uyandırmaktan başka bir güçü yoktur. 14/İbrahim -22
Kendisine direnene – sabredene, Allaha sığınana, Allahtan korunma (takva) isteyene karşı onun bir yaptırımı yoktur.
Allaha sığınıp , Allahtan korunma dileyenlere, kendisini ondan , onun fiil ve davranışlarından arındırma çabası içinde olanların üzerinde şeytan muktedir degildir.
Şeytanı kaçırabilmek için onun iğvasına, fısıltısına mutlaka direnmeli/sabretmeli, dilin söylediği ile zihnin düşündüğü mutlaka aynılaştırılmalı. Dil ile düşünce, lisan ile akıldan geçen bir ve bütün olmalı ki şeytan araya giremesin. İşte ancak o zaman gerçekten seytanı kovup aradan çıkartarak Rahman´ın önünde olduğumuzu hissedebilmemiz (huşu) mümkün olabilir.
Hakk (cc); “Her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, ıslah edici ameller yapsın ve Rabbine yaptığı ibadete hiç bir şeyi ortak etmesin“, buyuruyor. (Kehf, 110)
Bu ayetin riya ile ilgili bir yönü olduğu gibi aynı zamanda namazda düşüncelerimize yön verip aklımızın üzerinde hakimiyet kurmaya çalışan şeytanı namazımıza ortak etmeme emrini de içerir.
Gerçek Yiğitlik
İşte gerçek yiğitlik kavganın büyüğünün cereyan ettiği insanın zihninin, düşencesinin, kalbinin içinden şeytanı kovabilmek, kaçırabilmektir.
Şeytan İnsana düşünce formunda gelir , adeta kendi zihnimizin içinden kendi düşüncemizmişcesine yaklaşır bize.
İnsanoğlu her hangi bir tercih aşamasında iken, yahut bir karara varıp eyleme gececegi vakit Allahın kendi fıtratı üzerine yarattıgı fıtratı, vicdanı , kendisinde Allahtan bir Nur olarak bulunan aklı – kalbi doğru olanı , yapılması gerekeni göstererek doğru olan budur bunu yap der .
Ancak tam da bu aşamada insanın zihninin içinden ikinci bir ses, ikinci bir düşünce başka bir teklif ile gelir, yapılacak iş , amel iyi bir şey ise : sonra yaparsın, daha vakit var diye erteletmeye, gevşeklik aşılamaya çabalar , eger yapılacak olan kötü bir iş amel ise ; bir defadan bir şey olmaz, o da zaten sana şunu yapmıştı, bu o kadar büyük bir şey degil, kimse bir şey anlamaz, kimse görmeden, anlamadan yaparsın bir şey olmaz, bak o da sana bunu yaptı intikam al, özür dileme , sen daha iyisin, üstünsün , hata yapmadın ki geri dönüp af dileyesin , hata yaptı isen bile ne diye özür dileyip kendi kendini rezil edeceksin, o yaptığın iş doğru idi, hakketmişti onu, sana laf söylemek kimin haddine, Yap bir şey olmaz, diye aklı vicdanı ikna etmeye , kandırmaya , çelmeye çalışır.
İnsana kibir , kin, hased, gıybet , riya, kıskançlık , öfke, düşmanlık , sabırsızlık, bencillik, alaycılık, cimrilik , yalancılık, fakirlik korkusu, mal yığma hırsı, tembellik, dünya sevgisi, riyeset arzusu – baş olma sevdası, makam sevgisi, acelecilik , korkaklık, ümitsizlik, nankörlük aşılayan ; insana yaptığı kötü işleri, şeytanın amelleri-sıfatları olan davranışları süslü göstermeye çalışan bu ses, bu düşünce işte şeytanın sesinin ta kendisidir.
Bu sese, dürdüye , bu teklife, düşünceye direnmek sabırdır. Allah ta sabredenlerle beraberdir.( 2 / 153 )
Takva ise bu sesin , bu kötü arzunun şeytanın düşündürmesi , dürtmesi olduğunu akledip, düşünerek durumu apacık bir şekilde görüp kavramak ve kendini şeytanın tuzağına düşmekten korumaktır. ve Allahtan şeytanın bu geçici kalıcı olmayan baskısına karşı korunma istemektir. (7/ Araf- 200, 201 )
Ve Allah takva sahipleri ile beraberdir. (16/128) - (9 / 123)
Namaz kılınan, ibadet için kapanılan yere mihrab denmesi ; -ha-re-be - harb ; şavaş kökünden gelen - Mihrapların şeytanların harap edildiği, onlarla şavaşma yerleri olması sebebiyledir. ( bkz: Rağıb el İsfehani /Müfredat; H-R-B maddesi )
Bir başka ayette "Yazıklar olsun şu namaz kılıp duranlara, onlar ki kalpleri/zihinleri/düşünceleleri namazlarına yabancıdır,(akılları başka yerdedir) “ (Maun, 4-6) buyruluyor.
Allah cc insanda aynı anda kullanabileceği iki ayrı kalp, iki ayrı akıl, iki ayrı zihin vermemiş, iki ayrı düşünce ve karar merkezi yaratmamıştır: (Ahzap, 4)
Eğer dilimiz otomatiğe bağlanmış gibi Fatiha ya da diğer sureleri okuyup bitirmiş ama düşüncelerimizin başka yere kaymış olduğunu, yani şeytanın müdahale ettiğini farketmişsek, işte o zaman dönüp baştan okumak ve zihnimizi toparlamak gerekir ki yukarıdaki uyarici ayetin muhatabı olmayalım.
Müminlerin özelliklerinden bahseden ayette; “Onlar namazlarını (düşman olan şeytandan) korurlar“ (Müminun, 9) diye geçiyor.
Yine “Her secde yerinde yüzlerinizi O‘na çevirin-kendinizi tamamen ona yönelterek - ve dini yalnız Allah‘a has kılarak O‘na yalvarın.“ (Araf, 29) buyruluyor.
Kur‘an şeytanların müdahale çabalarını bize bildirip bizleri uyarıyor. Ve çareyi de gösteriyor:
“Allah‘ın kulu Allah‘a seslenmek, ona çağrı yapmak (namazı ikame etmek) için kalktığında -şeytanlar- (zihnini çelmek için) neredeyse etrafında keçe gibi olup başına üşüşüyorlardı.“ (Cin, 19)
“Bir kul namaz kılarken onu engellemeye çalışanı (şeytanı) görebilir misin? Sakın onu dinleme (zihnini yönlendirmesine müsade edip) ona boyun eğme, secde et ve (Rabb´ine) yakınlaş.“(Alak, 9-10)
“De ki: ‘Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından –düşüncelerime müdahil/musallat olup beni/aklımı, niyetimi, kararlarımı, söylediklerimi, hareketlerimi yönlendirmesinden; üzerimde hakimiyet kurmasından; aklımı karıştırmasından, beni boş şeylerle oyalamasından, karar alma yetimi, belli bir konuya yoğunlaşma becerimi felce uğratmasından- sana sığınırım. Ve yanımdakinden (nefsimde, kendimde, içimde sürekli hazır olan kendi şeytanımdan) da sana sığınırım Rabbim! (Mu’minun, 23/97-98)
“Sana seslenene sesleneceğin ( فَإِذَا قَرَأْتَ الْقُرْآنَ - fe izâ kare'te el kur'âne )– Ona çağrı yapacağın; Kur’an okuyacağın zaman kovulmuş şeytandan Allah´a sıgın.” (Nahl, 16/98)
“Şeytandan gelen herhangi bir düşünce, zihinsel baskı ve yönlendirme, herhangi bir engelleme çabasını hissettiğin zaman Allah´a sığın -O´ndan korunma dile-. O işitendir (dualara /çağrılara cevap verendir). İlmi herşeyi kuşatandır.“ (Araf, 200)
“(Şeytanın her türlü etkisinden sıyrılarak) Gönülden katıksız bağlılar olarak Allah’a yönelerek (şeytana karşı ) O nun himayesine sığının – O nun koruması altına girin - namazı dosdoğru kılın ve müşriklerden olmayın.” (Rum, 30/31)
Hakk Teala ancak , Dili , bedeni, aklı , zihni, düşüncesi ile gönülden kendisine tam bir yöneliş ile yönelenin çağrısına cevap verir. Ançak onun tarif ettigi gibi kendisine seslenen ona sesini duyarabilir. Digerlerinin , namazı önemsemeyenlerin Kendisine seslenirken aklı başka yerde olanın Namazına : Salatına : çagrısına bakmaz Allah cc.
Rabbimiz; ölüm korkusu ile karşılaştığımızda , içinde bulunduğumuz gemi batma tehlikesi geçirdiğinde yahut başımıza bir musibet geldiğinde , nasıl hemen aklımızı başımıza devşirip , her şeyden yüz çevirip sadece Rabbimize yönelip , Ona konsantre olup, bütün aklımızla , kalbimizle ne dediğimizi , ne istediğini bilerek , pür dikkat Hakk a sesleniyor, aklı, emaneti, dini ona halis kılıyor isek Namazda da aynı şekilde bu yogunlukta ona öylece yönelmemizi , seslenmemizi istiyor. Kendisi ile ancak böyle irtibat kurabilecegimizi belirtiyor.
İşte ançak bu şekilde Rabbimizin istediği gibi Ona yönelirsek Hidayetin şartlarından olan Namazı dosdoğru İkame – akımısselate – şartını yerine getirmiş olacağımızı bildiriyor Kuranı Kerim. ( Konu ile ilgili toplu Ayetler için bkz dipnot 3 )
İşte biz böyle yapalım ki Allah Teala da bizim kalbimiz , aklımız ile irtibat kursun. -Onların kalplerini, zihinlerini kendimize bağladık, irtibat kurduk , akıllarına destek verip pekiştirdik. O yiğitler de (o yerin hükümdarına karşı çıkarak ) ayakladılar dediler ki: "Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Biz, O\ndan başkasına tanrı demeyiz. Yoksa saçma sapan konuşmuş oluruz. Kehf – 14
Ne Söylediğimizi Bilerek, Düşünerek Kılmak
Ayrıca ne söylediğimizi bilmez bir halde namaz kılıp yasaklanmış olan `sarhoş namazı´ diye nitelenen biçimde de namaz kılmamamız gerekir.
“Ey iman edenler! Sarhoş olduğunuz zaman, ne söylediğinizi bilinceye kadar namaza yaklaşmayın.“ (Nisa, 43)
Bunun için mutlaka okunan Arapça ayetlerin Türkçe anlamları ezberlenip meleke haline getirmeli ki, anlamayarak bir şeyi okurken düşüncemizi, zihnimizi seytanın müdahalesine açık halde getirmeyelim.
Ayetlerin anlamlarını ezbere bilmiyorsak, elimize kelime kelime meal veren bir mushaf alıp namazı öyle kılabiliriz. Yahut ezberleyip meleke haline getirinceye kadar sırf Türkçe ya da herhangi bir ana lisan ile de okunabilir ki herhangi bir ana lisan ile okunabileceğine dair İmam-ı Âzam fetva vermiştir.
Bu konu ile ilgili Hz. Nebi (sav)’e atfedilen rivayetlerde söyle buyruluyor:
“Herkesin namazında, kalbinin hazır olduğu kısımlar yazılır. Kişinin kalbi/aklı/düşüncesi bedeniyle beraber namazda hazır olmadıkça Allah o namaza bakmaz –karşılık vermez-.” [Vesilet-ün Necat]
“Kıldığın namazı, en son namazınmış gibi, bir daha namaz kılma fırsatı bulamayacak bir kişinin kıldığı namaz gibi kıl.” (İbn Mace, Zühd, 15)
Tane tane, acele etmeden ve Sesli Okumak
Bir diğer konu namazda okuduğumuz ayetleri mutlaka ağır ağır, tane tane düşünerek, aceleye getirmeden ve sesli okumamız gerektiğidir.
Ayet, namazda Kur’an‘ın aşırı yüksek sesle veya sesin kısılarak fısıltı halinde okunmasını yasaklamakta, haram kılmakta, hele içinden okuma diye bir şey söz konusu bile edilmemektedir. İkisinin arasında adeta günlük hayatta muhatabımızla konuşurken nasıl bir ses düzeyi ile konuşuyorsak, o karar bir ses ile Kur’an‘ı okumamızı istiyor Allah cc .
İmam Gazali´nin tabiri ile ağzın okuduğunu, kulak sanki başkasından işitiyormuşcasına duymalı.
Bu iki konu da ayet ile sabittir.
“Gece biraz ilerleyince kalk; gece yarısı -biraz önce ya da sonra- Kur'an'ı ağır ağır, üstünde tefekkür ederek, özenle, düşüne düşüne oku!“ (Müzzemmil, 4)
“Namazda sesini çok fazla yükseltme, büsbütün de kısma; ikisi arasında bir yol tut.“ (İsra, 110)
Camilerde / mescidlerde nafile = sünnet kılarken sesli okursam başkasını rahatsız ederim diye düşünenlere Resulullah (sav) efendimizin nafile : sünnet namazlarını evinde kılma sünnetini ve tavsiyesini hatırlatmakla yetinelim.
"Ey İnsanlar! (farz haricindeki ) namazı evinizde kılınız. Zira farz namaz dışındaki namazların en makbûlü, insanın evinde kıldığı namazdır." (Buhârî, Ezân 81, İ`tisâm 3; Müslim, Müsâfirîn 213. Ayrıca bk. İbni Mâce, İkâmet 186, 198) Ayrıca bkz dipnot 4
Yine her ne zaman Kur’an okunursa İstiaze –E’uzü şart olduğu / farz kılındığı–ve namazda da sesin kısılması yasaklandığı için Fatiha dan önce Euzu Besmelede sesi kısmamak gerekir.
“Sana seslenene sesleneceğin ( فَإِذَا قَرَأْتَ الْقُرْآنَ - fe izâ kare'te el kur'âne ) O’na çağrı yapacağın; Kur’an okuyacağın zaman kovulmuş şeytandan Allah´a sıgın.” (Nahl, 16/98)
Ayrıca cemeatle kılınmıyorsa, daha iyi konsantre olabilmek ve riyadan kaçınmak için insanlardan uzak, yalnız bir yere çekilmek, gerekiyorsa zihni, aklı, düşünceyi sabitleyebilmek için gözleri kapamak da tavsiye edilenler arasındadır. Böyle yapalim ki “Veyl olsun onlara ki; onlar gösteriş için namaz kılarlar“ ayetine muhatap olmaktan Allah bizleri korusun.
"Yazıklar olsun şu namaz kılıp duranlara, onlar ki kalpleri/zihinleri/düşünceleleri namazlarına yabancıdır,(akılları başka yerdedir) onlar ki, niyetleri yalnızca gösteriş yapmaktır." (Maun, 4-6)
Bir de secde, sadece bir tesbihatın üç sefer tekrar yeri olmayıp, her türlü duanın, tevbenin, tesbihatın yapılacağı, Allah´a yakarılarak yakınlaşılacak bir menzildir. Secdede insan kendi dilinden dua, mağfiret, korunma, af, özür dileyip teşekkür - şükür edebilir.
“Eğer kullarım sana Benim hakkımda sorular sorarsa (bilsinler ki) Ben kullarıma çok yakınım; dua edenin yakarışlarına her zaman karşılık veririm/Bana duâ ettiği zaman onun duâsına karşılık veririm. Öyleyse onlar da Bana karşılık versinler (benim çağrıma uysunlar) ve Bana tam güvensinler ki doğru yolu bulabilsinler.“ (Bakara, 186)
“Sakın onu (şeytanı) dinleme (zihnini yönlendirmesine müsade edip) ona boyun eğme, secde et ve (Rabbine) yakınlaş.“ (Alak, 9-10)
Kimin önünde niçin başımızı yere koyduğumuzun idrakine varmadan , bedenimizle birlikte aklımız düşüncemiz de Allah a secde etmeden secdeden kalkmamalı.
Örnegin : Zihne dil ile yardımcı olmak için Tesbihattan sonra ; Allahım ben gönülden boyun eğerek , senin önünde saygı ile secde ederim, senden af ve merhamet dilerim , benim ayaklarımı sana varan yolda sabit kıl, beni mukarrabundan – sana yakınlaştırılmış olanlardan - eyle, bana bunun için akıl – hikmet ver, diye dua edilebilir.
Namazda Aslolan Niteliktir
Bu çerçevede, genel hakim yanlış düşünceye rağmen namazda aslolan rekat sayısından ziyade kılınan namazın niteliği olduğu unutulmamalıdır. Hz Aişe Resulullah´ın bazen secdede çok uzun süre kalması sebebiyle secdeden artık kalkmayacağını zannedip korktuğunu belirtir.
Böylelikle anlamış olduk ki; çoklukla namaz bir zihinsel ibadettir. Şeytanın zihnimizi, aklımızı, kalbimizi, düşüncelerimizi ele geçirip, kontrol altına alma çabasına karşı direniş/sabır göstermektir.
Zira o sürekli bizdeki düşünme ve karar verme mekelelerine sahip olup bizi yönlendirme çabası içersindedir.
Biz de onun ayrı bir entite, ayrı bir varlık olduğunu hissetmeden onun bizim zihnimizin içinden bize düşündürttüğü; düşünce, niyet ve fikirlerin kendimizden kaynaklandığını zannederiz. Zira o sinsi sinsi çalışan, gizlenerek bizi aldatmaya çalışan bir düşmandır.
Zihnimizi, aklımızı, düşüncemizi, kalbimizi, niyetimizi, kararlarımızı, dilimizi, amelimizi, hareketlerimizi Şeytanın yönlendirmesinden korumak hepimizin üzerine farzdır ki bu, Kur‘an´da belirtilen “Şeytan sizin düşmanınızdır; siz de onu düşman edinin emrinin ve `Arınanlar –Kendilerini pislik – zulüm – karanlık olan şeytanın isim, sıfat ve karakter özellikerinden/pisliklerinden temizleyenler- kurtuluşa ereceklerdir“in karşılığıdır aynı zamanda.
İşte namaz konusunda yukarıdaki Kur‘an´ın emirlerine, yöntemine, eğitimine tabi olalım ki içimiz, dışımız, aklımız, kalbimiz, düşüncemiz, bedenimiz haşyet ve huşu ile dolsun, namaz bize ağır ve zor bir iş olmaktan çıksın ve böylelikle şu müjdenin muhatabı olabilelim: “Onlara, çok merhametli -Rahman- olan Allah'ın ayetleri ulaştırıldığında – iletildiğinde ağlayarak secdeye kapanırlardı.“ (Meryem, 58)
“Allah'tan sabır/direniş ve namazla yardım dileyin. Bu, şüphesiz, içi saygıyla ürperenlerin/huşû duyanların dışında kalanlar için zor/ağır bir iştir.“ (Bakara, 45)
Namazı gereği gibi dosdoğru kılalım ki Kur‘an´da belirtildiği üzere kötülükleri giderme -şeytanları uzaklaştırma- arındırma işlevini yerine getirsin:
“Sana kitap ile vahyolunanı ilet, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, (şeytanın emrettiği ) her türlü -çirkinlik, ahlaksızlıktan- fahşadan ve münkerden = şeytandan alıkoyar- uzaklaştırır - vazgeçirir. Allah'ın zikri en büyüktür. Allah bütün yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut, 29/45)
“Ve gündüzün başında ve sonunda, bir de gecenin erken saatlerinde namazda devamlı ol; çünkü muhakkak ki iyi eylemler/hasenat; Allah‘ın isimleri ile isimlenmek; O‘nun ahlakı ile ahlaklanmak; kötü eylemleri -şeytanın isim sıfat ve amellerini- giderir; Bu [Allah'ı] hatırında tutanlar için bir öğüt, bir hatırlatmadır, ibretle düşünenlere nasihattır.“ (Hud, 114)
Namazı dosdoğru kılalım ki uyarının, hatırlatmanın fayda verdiği kimselerden olalım:
“Sen, ancak görmeden once Rab’lerine karşı haşyet sahibi olan ve namazı dosdoğru kılan kimseleri uyarabilirsin.“ (Fatır, 18)
Akıllı Olmanın Ölçüsü
Bu bağlamda insan aklının ölçüsü, zihnini belli bir konuda, belli bir süre boyunca kontrol altında tutup zihnine, düşüncesine, kalbine, aklına sahip çıkabilmesi, kontrolü altında tutabilmesi ve bununla bağlantılı olarak diline ve hareketlerine sahip olabilme, bunları şeytandan kurtarabilme becerisidir. En akıllı, hikmet ve basiret sahibi insan, zihinsel olarak sürekli olarak kavga halinde bulunduğumuz şeytanı yenebilen, ona geregince direnen = sabreden , zihnini / kalbini / aklını, dilini, elini ondan kurtarıp onun emrine, hizmetine vermekten imtina edip, sadece ve sadece Allah‘ın emrine veren insandır.
Zaten akıllı insan tanımı, kendini aklının üzerini örten günahlardan/şeytanlardan temizlemiş, arınmış, tezekka eyleyip zeki olmuş ve bunun sonucunda düşüncesini belli bir konuda yoğunlaştırabilme, bir konuya odaklanabilme, konsantre olabilme sonucunda oluşan idrak, doğru ile yanlışı ayırdedebilme, mevcudu olduğu gibi görebilme ile ilgilidir.
Namaz Dine Girişin Bir Nişanesidir
Namaz çok önemli; zira Allah cc tarafından dine girişin bir nişanesi, terki ise müşriklik alameti olarak görülüyor ve kişi cehennem azabi ile tehdit ediliyor. Önemi bu şekilde vurgulanan bir ibadetin, bir çekiciliği ve anlamlı bir işlevinin olması gerektir.
“Haram aylar çıkınca, müşrikleri : şeytana tapanları bulduğunuz yerde öldürün; onları yakalayıp hapsedin; her gözetleme yerinde onları bekleyin. Eğer tevbe eder, namaz kılar ve arınmaya -tezekka ya ulaşırlarsa yollarını serbest bırakın. Doğrusu Allah, bağışlar ve merhamet eder.” (Tevbe, 9/5)
“Eğer ancak tevbe eder, namazı kılar ve arınmaya/tezekkaya ulaşırlarsa dinde sizin kardeşlerinizdirler. Bilen bir topluluk için ayetleri etraflıca açıklıyoruz.” (Tevbe, 9/11)
Namaza bu kadar büyük bir işlev yükleyen Yüce Allah´ın bu işi anlamadan, yatıp kalkmamıza hamletmiş olmadığını, ayrıca namazın niçin müminin miracı olarak görüldüğünü, namazdan Allah ile karşılıklı konuşma olarak bahsedildiğini ancak namazı gereğince kılınca görebilir, anlayabiliriz.
Namaz Demek Allah İle İrtibatı, İletişimi Koparmamak Demek
İnsanoğlu Allah ile irtibatı, bağlantıyı kesince, Allah’ı önemsemeyince, önceliğini başka şeylere verince, üzerinden Allah’ın koruması da kalkar. Kan içici yarasalar gibi saldırmak için bir acık kapı kollayan düşmanlarımız olan şeytanlar da gelir bir parazit gibi yapışır. Beni Ademin aklını: nurunu: kalbini kirletir, üzerini örter, bizi aptallaştırıp, anlamaz, kavrayamaz, görüp idrak edemez bir hale getirir, kendisine benzetip, yoldaş edinir.
Hakk Teala buyuruyor:
-Şeytanın sana beni unutturmaması için - beni sürekli aklında hatırında tutabilmek için Namaz kıl.وَأَقِمِ الصَّلَاةَ لِذِكْرِي - ve akımıs salâte li zikrî (Taha, 20/14)
Zira diğer ayetlerden biliyoruzki Zikrin zıddı Nisyan – Allah’ın önemsenmemesi, unutulması şeytan sebebi iledir.
Şeytan onları etkisi altına aldı da kendilerine Allah’ı - önemsiz gösterdi, Allah’ı hayatlarının merkezine, amacına yerleştirmelerini engelledi -anmayı unutturdu. İşte onlar şeytanın yandaşlarıdır. İyi bilin ki şeytanın yandaşları hep kayıptadırlar. (Mücadele, 19)
اسْتَحْوَذَ عَلَيْهِمُ الشَّيْطَانُ فَأَنْسَاهُمْ ذِكْرَ اللَّهِ ۚ أُولَٰئِكَ حِزْبُ الشَّيْطَانِ ۚ أَلَا إِنَّ حِزْبَالشَّيْطَانِ هُمُ الْخَاسِرُونَ
Siz beni zihninizden, düşüncenizden, dilinizden, niyetinizden, hatırınızdan hiç çıkarmayın – beni hatırlayın - anın ki ben de sizi hatırlayayıp anayım. (size destek olup – sizi şeytandan koruyup ondan arındırayım).فَاذْكُرُونِي أَذْكُرْكُمْ fuzkurû-nî ezkur-kum (Bakara, 2/152)
Beni önemsememezlik yapmayın, beni unutmayın, zihninizden çıkarmayın ki, ben de sizi önemsemeyip - sizi şeytana terketmeyeyim ( اللَّهَ فَنَسِيَهُم ا نَسُو nesû(A)llâhe fenesiyehum ) (Tevbe, 9/67 )
Kul Rabbini andığı – zikrettiği zaman gizlenen – sinen – uzaklaşan ; Rabbini anmayı, hatırlamayı ututtuğu , önemsemediği zaman dönüp sinsi sinsi kendinin kendi olduğunu hissettirmeden vesvese verdiği , kulun üzerinde , aklında kendi hakimiyetini kurmaya çalıştığı için şeytana hannas denmiştir. (Sabuni; Saffetüt Tefasir , Nas Suresi )
Kim amansız, gaddar, zalim düşmanı olan şeytanın eline çaresiz , yapayanlız ve bedbaht bir şekilde düşmek istemiyorsa Hakk Tealayı aklından hiç çıkarmamaya çalışşın, Allah(cc) ı hayatının önceliği haline getirsin, Namaz ile arınarak ve sabrederek düşmanı olan şeytana karşı Allahtan yardım istesin . Ondan korunma( takva) taleb etsin.
Ey iman edenler -şeytana direnerek , kendinizi ona karşı dirençli kılarak - sabrederek ve namaz kılarak -şeytandan arınmak sureti- ile Allahtan yardım isteyin. 2/ Bakara- 153
Kardeşliğin ve İslam´a giriş ölçüsünün namaz olarak belirlenmesi asla boşuna degil: Çünkü insan eğer kendisini Allah’ın esenlik yurdu olan Darus Selam’a, cennete, Allah’ın rahmetine, korumasına, esirgemesine yönlendirmedi ise başkası (şeytan) mutlaka onu sahte başka bir şeye (kendisine) yönlendirmiştir.
Her kim Rahman ın Zikrine tabi olmayı red ederse, - ondan yüz cevirirse, iletildiği , bildirildiği halde görmezlikten gelirse - ona bir şeytan musallat ederiz, artık şeytan onun yoldaşı, ondan ayrılmayan kardeşi , karin i olur.
Şeytan onları Allah a varan yoldan çıkartır, Onlar da – şeytanın akıllarını örtmesi , kalplerini karartmasi sebebi ile yaptıkları şeytanın amelleri kendilerine şeytan dosları süslü gösterdigi için kendilerinin haklı olduklarını düşünürler - kendilerinin doğru yolda olduklarını zannederler. 43 Zuhruf /36-37
“Hayır siz, dünya hayatını tercih ediyorsunuz. Oysa âhiret daha hayırlı ve daha kalıcıdır!” (A’la 16–17)
“Hayır, siz şu çabuk geçen (dünyây)ı seviyorsunuz ve âhireti bırakıyorsunuz.”(Kıyamet 20–21)
“Bunlar, şu çabuk geçen (dünyây)ı seviyorlar da önlerindeki ağır bir günü bırakıyor (ihmal ediyor)lar.” (İnsan 27)
Sadece Namazı degil ; Namazı Dosdoğru kılmayı terketmenin Maliyeti :
“Onların ardından, salâtı – namazı boş veren ve yalnızca kendi şehvetlerinin, dünyevî tutkularının peşine düşen bir kuşak geldi ve böyle yaptıkları için de yakında tam bir düş kırıklığıyla karşılaşacaklar.“ (19/59)
“(Cehennemdekiler) ‘Biz‘ diyecekler, ‘ne namaz kılanlardan idik, ne de yoksulları doyururduk‘“(74/43-44)
“(Şeytanın her türlü etkisinden sıyrılarak) Gönülden katıksız bağlılar olarak Allah’a yönelin, ondan -şeytana karşı- korunma dileyin, namazı dosdoğru kılın ve müşriklerden olmayın.” (Rum, 30/31)
Ahmet Başpehlivan
Dipnotlar :
1-
Haşyet Ayetleri :
-Sen ancak zikre tabi olan ve gaibken Rahman\dan haşyet duyan , çekinen kimseyi uyarabilirsin. İşte böylesini, bir mağfiret ve cömert bir mükafatla müjdele. Yasin-11
إِنَّمَا تُنْذِرُ مَنِ اتَّبَعَ الذِّكْرَ وَ خَشِيَ الرَّحْمَٰنَ بِالْغَيْبِ ۖ فَبَشِّرْهُ بِمَغْفِرَةٍ وَأَجْرٍ كَرِيمٍ
-Henüz görmeden Rahman\a saygı gösterip ondan çekinen/haşyet duyan ve(Allah\a) dönük bir kalp getiren herkesin (mükafatı budur). Kaff-33
مَنْ خَشِيَ الرَّحْمَٰنَ بِالْغَيْبِ وَجَاءَ بِقَلْبٍ مُنِيبٍ
-Onların Rableri katındaki mükâfatları, zemininden ırmaklar akan, içinde devamlı olarak kalacakları Adn cennetleridir. Allah kendilerinden hoşnut olmuş, onlar da Allah\tan hoşnut olmuşlardır. Bu söylenenler hep Rabbinden çekinip (O\na saygı gösterenler)- haşyet duyanlar içindir. Beyyine - 8
جَزَاؤُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا أَبَدًا ۖ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْوَرَضُوا عَنْهُ ۚ ذَٰلِكَ لِمَنْ خَشِيَ رَبَّهُ
- (Resulüm!) Hani Allah\ın nimet verdiği, senin de kendisine iyilik ettiğin kimseye: Eşini yanında tut, Allah\tan korunma dile diyordun. Allah\ın açığa vuracağı şeyi, insanlardan çekinerek içinde gizliyordun. Oysa asıl çekinmen gereken – emrine karşı gelmekten kaygı duyulmaya layık olan Allah\tır. Zeyd, o kadından ilişiğini kesince biz onu sana nikahladık ki evlatlıkları, karılarıyla ilişkilerini kestiklerinde (o kadınlarla evlenmek isterlerse) müminlere bir güçlük olmasın. Allah\ın emri yerine getirilmiştir. Ahzab- 37
وَإِذْ تَقُولُ لِلَّذِي أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَيْهِ وَأَنْعَمْتَ عَلَيْهِ أَمْسِكْ عَلَيْكَ زَوْجَكَ وَاتَّقِ اللَّهَ وَتُخْفِي فِي نَفْسِكَمَا اللَّهُ مُبْدِيهِ وَ تَخْشَى النَّاسَ وَاللَّهُ أَحَقُّ أَنْ تَخْشَاهُ ۖ فَلَمَّا قَضَىٰ زَيْدٌ مِنْهَا وَطَرًا زَوَّجْنَاكَهَالِكَيْ لَا يَكُونَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ حَرَجٌ فِي أَزْوَاجِ أَدْعِيَائِهِمْ إِذَا قَضَوْا مِنْهُنَّ وَطَرًا ۚ وَكَانَ أَمْرُ اللَّهِمَفْعُولًا
-(Hz Musa AS firavun a ) Eger haşyet sahibi olursan , sana Rabbe varan yolu göstereyim. Naziat / 19
وَأَهْدِيَكَ إِلَىٰ رَبِّكَ فَ تَخْشَى
-De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından kaygılandığınız ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah\tan, Resulünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez. Tevbe- 24
قُلْ إِنْ كَانَ آبَاؤُكُمْ وَأَبْنَاؤُكُمْ وَإِخْوَانُكُمْ وَأَزْوَاجُكُمْ وَعَشِيرَتُكُمْ وَأَمْوَالٌ اقْتَرَفْتُمُوهَا وَتِجَارَةٌ تَخْشَوْنَكَسَادَهَا وَمَسَاكِنُ تَرْضَوْنَهَا أَحَبَّ إِلَيْكُمْ مِنَ اللَّهِ وَرَسُولِهِ وَجِهَادٍ فِي سَبِيلِهِ فَتَرَبَّصُوا حَتَّىٰ يَأْتِيَاللَّهُ بِأَمْرِهِ ۗ وَاللَّهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِقِينَ
-Geriye eli ermez, gücü yetmez çocuklar bıraktıkları takdirde (halleri ne olur) diye kaygılanacak olanlar (yetimlere haksızlık etmekten) korkup titresinler; Allah\tan korunma istesinler – Allahın korumasına sığınsınlar - ve doğru söz söylesinler. Nisa - 9
وَلْ يَخْشَ الَّذِينَ لَوْ تَرَكُوا مِنْ خَلْفِهِمْ ذُرِّيَّةً ضِعَافًا خَافُوا عَلَيْهِمْ فَلْيَتَّقُوا اللَّهَ وَلْيَقُولُوا قَوْلًا سَدِيدًا
-Allah\ın mescitlerini ancak Allah\a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah\tan başkasından çekinmeyen- haşyet duymayan- kimseler imar eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır. Tevbe - 18
إِنَّمَا يَعْمُرُ مَسَاجِدَ اللَّهِ مَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَأَقَامَ الصَّلَاةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَلَمْ يَخْشَ إِلَّا اللَّهَۖ فَعَسَىٰ أُولَٰئِكَ أَنْ يَكُونُوا مِنَ الْمُهْتَدِينَ
-Her kim Allah\a ve Resulüne itaat eder, Allah\a saygı – çekinir –haşyet duyar ve onun korumasına girerese, işte asıl bunlar mutluluğa erenlerdir. Nur - 52
وَمَنْ يُطِعِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ وَ يَخْشَ اللَّهَ وَيَتَّقْهِ فَأُولَٰئِكَ هُمُ الْفَائِزُونَ
-Sen ancak Ondan(Allahtan) çekinenleri, haşyet duyanları uyarırsın. Naziat - 45
إِنَّمَا أَنْتَ مُنْذِرُ مَنْ يَخْشَاهَا
-Kendilerine, ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın ve zekatı verin, denilen kimseleri görmedin mi? Sonra onlara savaş farz kılınınca, içlerinden bir gurup hemen Allah\tan çekinir gibi, hatta daha fazla bir kaygı ile insanlardan çekinmeye başladılar da "Rabbimiz! Savaşı bize niçin yazdın! Bizi yakın bir süreye kadar ertelesen (daha bir müddet savaşı farz kılmasan) olmaz mıydı?" dediler. Onlara de ki: "Dünya menfaati önemsizdir, -şeytandan kendilerini - koruyanlar için ahiret daha hayırlıdır ve size kıl payı kadar haksızlık edilmez. Nisa- 77"
أَلَمْ تَرَ إِلَى الَّذِينَ قِيلَ لَهُمْ كُفُّوا أَيْدِيَكُمْ وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ فَلَمَّا كُتِبَ عَلَيْهِمُ الْقِتَالُ إِذَافَرِيقٌ مِنْهُمْ يَخْشَوْنَ النَّاسَ كَخَشْيَةِ اللَّهِ أَوْ أَشَدَّ خَشْيَةً ۚ وَقَالُوا رَبَّنَا لِمَ كَتَبْتَ عَلَيْنَا الْقِتَالَلَوْلَا أَخَّرْتَنَا إِلَىٰ أَجَلٍ قَرِيبٍ ۗ قُلْ مَتَاعُ الدُّنْيَا قَلِيلٌ وَالْآخِرَةُ خَيْرٌ لِمَنِ اتَّقَىٰ وَلَا تُظْلَمُونَ فَتِيلًا
-Onlar Allah\ın gözetilmesini emrettiği şeyleri gözeten, Rablerinden çekinen – Haşyet duyan ve kötü hesaptan korkan kimselerdir Rad - 21.
وَالَّذِينَ يَصِلُونَ مَا أَمَرَ اللَّهُ بِهِ أَنْ يُوصَلَ وَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ وَيَخَافُونَ سُوءَ الْحِسَابِ
-(O takva sahipleri ki) onlar, görmedikleri halde Rablerine candan saygı gösterirler-haşyet duyarlar-çekinirler-Enbiya - 49-
الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ وَهُمْ مِنَ السَّاعَةِ مُشْفِقُونَ
-O peygamberler ki Allah\ın gönderdiği emirleri duyururlar, Allah\tan çekinirler ve O\ndan başka hiç kimseden çekinmezler. Hesap görücü olarak Allah (herkese) yeter Ahzab- 39.
الَّذِينَ يُبَلِّغُونَ رِسَالَاتِ اللَّهِ وَ يَخْشَوْنَ هُ وَلَا يَخْشَوْنَ أَحَدًا إِلَّا اللَّهَ ۗ وَكَفَىٰ بِاللَّهِ حَسِيبًا
-Hiçbir günahkar başkasının günahını yüklenmez. Yükü (günahı) ağır gelen kimse onu taşımak için (başkasını) çağırsa, bu çağırdığı akrabası da olsa, onun yükünden bir şey yüklenmez. Sen ancak görmeden , Rablerinden çekinen – Haşyet duyan ve namazı dosdoğru kılanları uyarabilirsin. Kim (şeytandan onun fiillerinden arınıp temizlenirse o, kendi nefsini temizlemiş olur. Dönüş Allah\adır. Fatır - 18.
وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ أُخْرَىٰ ۚ وَإِنْ تَدْعُ مُثْقَلَةٌ إِلَىٰ حِمْلِهَا لَا يُحْمَلْ مِنْهُ شَيْءٌ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَىٰۗ إِنَّمَا تُنْذِرُ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ وَأَقَامُوا الصَّلَاةَ ۚ وَمَنْ تَزَكَّىٰ فَإِنَّمَا يَتَزَكَّىٰ لِنَفْسِهِ ۚوَإِلَى اللَّهِ الْمَصِيرُ
-Allah sözün en güzelini, ikişerli bir müteşabih kitap olarak indirdi. Rablerinden çekinen – Haşyet duyanların tüyleri bu Kitab\ın etkisinden ürperir, derken hem bedenleri (göz yaşı ile) ve hem de gönülleri – akılları Allah\ın zikrine yumuşar-derinlemesine kavrar-. İşte bu Allah\ın Hidayetidir. dilediğini bununla kendisine varan yola ulaştırır.. Allah kimi de saptığı yerde bırakırsa ona yol gösteren olmaz. Zümer -23
اللَّهُ نَزَّلَ أَحْسَنَ الْحَدِيثِ كِتَابًا مُتَشَابِهًا مَثَانِيَ تَقْشَعِرُّ مِنْهُ جُلُودُ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ ثُمَّ تَلِينُجُلُودُهُمْ وَقُلُوبُهُمْ إِلَىٰ ذِكْرِ اللَّهِ ۚ ذَٰلِكَ هُدَى اللَّهِ يَهْدِي بِهِ مَنْ يَشَاءُ ۚ وَمَنْ يُضْلِلِ اللَّهُ فَمَا لَهُمِنْ هَادٍ
-Fakat daha görmeden Rablerinden çekinen – Haşyet duyanlara gelince, onlar için gerçekten hem bağışlanma hem de büyük mükâfat vardır. Mülk - 12.
. إِنَّ الَّذِينَ يَخْشَوْنَ رَبَّهُمْ بِالْغَيْبِ لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ كَبِيرٌ
- Biz, Kur\an\ı sana, güçlük çekesin diye değil, ancak Allah\tan çekinen – Haşyet duyanlara bir öğüt olsun diye indirdik.Taha – 2, 3
إِلَّا تَذْكِرَةً لِمَنْ يَخْشَى
-Ona yumuşak söz söyleyin. Belki o, aklını başına alır düşünür veya kaygı sahibi olup – Allah
Kaynak:
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.