MÜSLÜMANA HAKARET EDİLEBİLİR ÇÜNKÜ...?

MÜSLÜMANA HAKARET EDİLEBİLİR ÇÜNKÜ...?

" Çifte standardın, paradoksun daniskasını yaşayıp bir de utanmazca sorarlar: 'Bu bir paradoks mu?' "

Fazıl Say'ın "Bilmem fark ettiniz mi, nerede yavşak, adi, magazinci, hırsız, şaklaban varsa hepsi Allahçı. Bu bir paradoks mu?" ifadesi nedeniyle mahkemeden çıkan karara, 'İfade özgürlüğü' hatırlatmalarıyla tepki gösterenlere Bugün'den Gülay Göktürk, cevap verdi.

Eşcinsellere gözünün üstünde kaşın var diyemezsiniz. Kürtler'e diyemezsiniz; zencilere diyemezsiniz; Ermeniler'e ya da diğer dini ve etnik azınlıklara diyemezsiniz; kadınlara diyemezsiniz; çevrecilere ve bilumum New Age tarikat mensubuna diyemezsiniz. Ama "Allahçılara" her türlü hakareti yapabilirsiniz. ÇÜNKÜ...?

İşte Göktürk'ün dikkat çeken analizi:

"Bilmem fark ettiniz mi, nerede yavşak, adi, magazinci, hırsız, şaklaban varsa hepsi Kürt. Bu bir paradoks mu?"

Bir an için Fazıl Say'ın malum cümlesini bu şekilde söylediğini varsayın.

Ya da şöyle:
"Bilmem fark ettiniz mi, nerede yavşak, adi, magazinci, hırsız, şaklaban varsa hepsi Ermeni. Bu bir paradoks mu?"

Ya da söyle:
"Bilmem fark ettiniz mi, nerede yavşak, adi, magazinci, hırsız, şaklaban varsa hepsi eşcinsel. Bu bir paradoks mu?"

Ya da şöyle:
"Bilmem fark ettiniz mi, nerede yavşak, adi, magazinci, hırsız, şaklaban varsa hepsi kadın. Bu bir paradoks mu?"

Ya da şöyle:
"Bilmem fark ettiniz mi, nerede yavşak, adi, magazinci, hırsız, şaklaban varsa hepsi Yahudi. Bu bir paradoks mu?"

Merak ediyorum. Say'ın cümlesinin yukarıdaki versiyonlarından herhangi birini okuyan Fazıl Say dostlarının tepkisi ne olurdu?

Nefret suçu bu değilse ne ola ki?


Aslında merak etmiyorum, çünkü biliyorum. Bu aleni nefret suçu karşısında yeri göğü birbirine katarlardı. Aynı anda yüzlerce suç duyurusu yapılırdı savcılıklara... Bireysel hakaret davaları açılırdı. Dava açılıncaya kadar da peşini bırakmazlardı konunun.

Şu anda "Ne var bunda canım, alt tarafı bir kanaat belirtilmiş" diyen bütün o takım bütün duruşmalarda hazır bulunur; bu davayı nefret suçu yasasının çıkarılması mücadelesinin sembolü haline getirir; mahkûmiyet kararı çıkana kadar da ruhları huzur bulmazdı.

Ama söz konusu "Allahçılar" olunca nefret etmek de, bu nefreti en pespaye, en tahrik edici biçimde ortaya koymak da ifade özgürlüğü alanına giriverdi işte.

Siyasi doğruculuğun On Emir'i Müslümanlar'ı kapsamaz

Bu işler böyledir Türkiye'de, aslında sadece Türkiye'de değil, bütün "Özgürlükçü Batı"da da...

Eşcinsellere gözünün üstünde kaşın var diyemezsiniz. Kürtler'e diyemezsiniz; zencilere diyemezsiniz; Ermeniler'e ya da diğer dini ve etnik azınlıklara diyemezsiniz; kadınlara diyemezsiniz; çevrecilere ve bilumum New Age tarikat mensubuna diyemezsiniz.

Ama "Allahçılara" her türlü hakareti yapabilirsiniz.
 Çünkü Müslümanlar, neyin doğru, neyin yanlış olduğunu belirleme tekelini kapmış olan siyasi doğrucuların "koruma alanı"na dahil edilmemiştir. PC'liğin (Political Correctness-Siyasi Doğruculuk) On Emir'i Müslümanlar'a hakareti kapsamaz. O yüzden de onlara yönelik her türlü hakaret ifade özgürlüğüne girer.

Müslümanlar'a karşı genlere işleyen bu nefret ve küçümseme "ilerici" ruhları öylesine ele geçirmiştir ki, çoğu zaman içine düştükleri korkunç çifte standardın farkına bile varamazlar. Noel'de St. Antuan'a gitmeyi hoş bir kültürel aktivite sayarlar da cumaları cami önünden geçerken tüyleri diken diken olur.

Çifte standardın, paradoksun daniskasını yaşayıp bir de utanmazca sorarlar: "Bu bir paradoks mu?"

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.