Müslüman Kardeşler nasıl bir örgüttür?
Mısır’da yalnız Mısır halkı ve yöneticileri değil, demokrasi de Batı dünyası da, keza Türk aydınları da sınav veriyor. ‘Gezi Parkı’nı çok iyi anlamalıyız, burada Y kuşağı var, onlar bize benzemez’ diye narı keserken zarına bile zarar vermemek gerektiğini
Yılda 80 milyar dolarlık petrol üreten bir ülkenin ve yediği onca darbeye rağmen 85 yıldır ayakta kalabilmeyi başaran bir örgütün daha yakından incelenmesi gerekmez miydi?
Oysa Mısır, tarih boyunca kendine özgü taraflarını hiç kaybetmeyen nadir ülkelerden biri. Tolunoğulları’nın yönetimine girdiği 868 yılından sonra yaklaşık bin yıl boyunca –Fatımîler hariç- Türkler veya Türk devlet kültürü içinde yetişenler tarafından idare edilen pırıltılı bir merkez olmuş. Yüzeyini kaplayan mimari eserlerin yüksek niteliği ortada. Öte yandan Ekmeleddin İhsanoğlu’nun çalışması “Mısır’da Türkler ve Kültürel Mirasları” (IRCICA: 2006) ise bize Osmanlı’dan kopuş gibi görünen Kavalalı hanedanı döneminde Osmanlı-Türk etkisinin, üç asırlık Osmanlı dönemine nazaran daha yoğun ve çok yönlü olduğunu söyleyebiliyor.
Yine biliyoruz ki, Osmanlı döneminde Mısır, İstanbul’u besleyen anneydi. Gıda deposu olarak, elbette ama musiki ve ilim kaynağı olarak da. Yavuz Sultan Selim’in fetihten sonra Kahire’den sandıklar dolusu kitap yanında ilim adamları da getirdiğini biliyoruz. Bizim Yeşilçam’ın doğuşunun bile dublajları şarkıların cazibesine yenik düşen ve yasaklanan eski hayatı çağrıştırdığı için gişe rekorları kıran Mısır filmlerine borçlu olduğunu söyleyeyim de anlayın ne kadar yakınımızda durduğunu.
Bu arada ders kitaplarımıza hâlâ ‘Batı’dan çevrilen ilk roman’ diye yazmaktan bıkmadığımız (kimbilir, üniversiteye giriş sınavında bile soruyorlardır!) Fenelon’un bir tür siyasetnamesi olan “Telemak”ın ne bir roman, ne de Fransızcadan çeviri olduğunu bilmekte fayda vardır. Üstelik bir ara Mısır sarayında memuriyet vazifesini ifa eden (arada Osmanlıca tabirler kullanmak iyidir!) Yusuf Kâmil Paşa’nın aslı Fransızca olan “Telemak”ı, Tahtavî’nin Arapça tercümesinden Türkçeye aktardığını Cemil Meriç uyarmasa belki de hiç bilemeyecektik.
Mehmed Akif’in ömrünün son yıllarını gönüllü bir sürgün olarak Mısır topraklarında geçirdiğini eklediğimizde tablo aşağı yukarı tamamlanır:
Mısır diyarı filmleriyle, müziğiyle, hafızlarıyla ve 1960’lardan itibaren kitapları dilimize çevrilen alimleriyle dünyamızı şekillendirirken, üst katına sıbyan mektebi tırmanmış narin sebillerimiz Kahire sokaklarını süslüyor, ecdadımızın yaptırdığı camiler, türbeler ve medreseler piramitlerin gölgesine rehavetle yayılıyordu.
İhvan nedir?
Son olaylarla birlikte sözü çok edilen İhvan-ı Müslimin ya da Türkçesiyle söylersek Müslüman Kardeşler teşkilatı 85 yıl önce Hasan el-Benna ve 6 işçi arkadaşı tarafından kurulmuş, idealleri büyük ama mütevazi bir yapılanma. Temel ilkelerini Hasan el-Benna şöyle ortaya koyuyor:
1) İhvan hareketi Kur’an ve Sünnette yer alan saf haldeki İslam’a dönüş çağrısıdır. Bu bakımdan Selefî bir harekettir. 2) Sünnîdir. 3) Tasavvufî bir boyutu daima vardır. 4) Yönetimi ve toplumu dönüştürmeyi amaçlayan siyasî bir teşkilattır. 5) Şaşıracaksınız belki ama beden eğitimine ağırlık veren ciddi anlamda sportif bir cemaattir. 6) İlmin her Müslüman kadın ve erkeğe farz olduğunun bilincinde olan ilmî ve kültürel bir cemiyettir. 7) İslam’ın ekonomik ve ticari kazancı düzenleyen hükümlerini benimsemiş ekonomik bir şirkettir. 8) Sosyal bir fikir sistemidir.
Müslüman Kardeşler deyip geçtiğimiz oluşum böylesine geniş bir ağın içinde yer alır ve kesinlikle örgütsüz bir sokak hareketi değildir.
Peki İhvan-ı Müslimin’in kurucusu Hasan el-Benna devrim hakkında ne düşünmektedir? Kendi ağzından açıklayalım:
“İhvan’a göre devrim, kuvvetin en şiddetli görüntüsüdür. Bu nedenle İhvan, devrim hakkındaki düşüncelerinde daha temkinli olmak durumundadır. Özellikle devrimlerden yeterince pay almış ve bu devrimler sonucunda pek bir şey elde edememiş olan Mısır’da bu konu üzerinde durmak zorunludur. İhvan teşkilatı herhangi bir devrime kalkışmayı düşünmediği gibi böyle bir hareketin olumlu sonuçlar vereceğine de inanmamaktadır.” (S. el-Verdani’den naklen: “Mısır’da İslami Akımlar”, Fecr: 1988, s. 57.)
Müslüman Kardeşler ağır baskı altında kaldığı Nasır döneminde olduğu gibi yeraltına çekilmiş ve Filistin direnişini desteklemiştir. Ancak temel doğrultusu, özellikle Mübarek’in gitmesinin ardından partileştikten sonra hedef, demokratik yollarla iktidara gelmek şeklinde belirlenmişti. Bugün milyonlar bir ellerinde Hasan el-Benna’nın risaleleri, öbür ellerinde iftar çıkınlarıyla Rabiatü’l-Adeviye meydanını dolduruyor ve sessiz bir direnişle askeri darbeyi izale etmeyi, demokrasinin ve liderlerinin iadesini bekliyorlarsa bunun arkasında uzun ve sabırla terbiye edilmiş bir eğitim süreci vardır. Liderleri, iş adamları, alimleri, eylemcileri vs. vardır.
Bu sabırlı bekleyişi saman alevi gibi söndürebileceklerini düşünenler Mısır’ın yakın tarihini bilmiyorlar demektir. Müslüman Kardeşler, Sünni Mısır’ın temel siyasî varlıklarından biridir ve yaşanılan, mücadelenin sadece bir raundudur.
Reşid Rıza Türkler için ne demişti?
Suriye doğumlu ama Mısır’da Abduh’un etkisinde kalmış olan 1895 doğumlu ilim adamı Reşid Rıza, Hilafet ve Türkler hakkında ilginç şeyler yazdığı bir kitap neşretmiştir (“Hilafet”, Mana: 2010). Kitapta şöyle sesleniyor 1920’lerin başındaki Türklere:
“Ey kahraman Türk halkı! Kuşkusuz bugün insanlık için bu amacı [evrensel bir İslam hükümeti kurmayı] gerçekleştirebilecek en güçlü Müslüman halklardan birisin. Eşsiz bir insanlık tarihi kurmak için bu fırsatı değerlendir ki, burada savaşçı kimliğinin adı bile anılmasın. Hayat tarzı olarak Batı’yı taklit edenler, seni batılılaştırmaya doğru sürüklemesin. Çünkü sen Batı medeniyetinden daha hayırlı bir medeniyetle, onlara liderlik yapacak kapasitedesin.”
Dikkat edilsin, yalnız İslam dünyasına liderlik yapmaktan söz etmiyor Reşid Rıza, Batı medeniyetine de liderlik yapacağımızı söylüyor. Sözlerine şöyle devam ediyor sonra:
“Ey gönlü tok Türk halkı! İnsanlığa hizmet için dini hidayet ile medeniyet arasını birleştirmek ve İslami hilafet yönetimini yeniden kurmak için ayağa kalk!
Ey akıllı Türk halkı! Hilafetin hakikatini (…) ortaya koyan bu kitabımı sana hediye ediyorum.”
Yüzyılın başlarında bir Mısırlı alimin Türkiye’ye bakışı bu çerçevedeydi. Bugün nasıl, görüyorsunuz.
MUSTAFA ARMAĞAN / ZAMAN
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.