Misafir rızkıyla gelir
Hz. İbrahim aleyhisselâmın evinin hiç misafirsiz kalmadığını. Misafirsiz geçen gecesini kayıp ile geçirdiğinden haberdar olmuşsunuzdur. Bundan dolayı da bereketin ve bolluğunun hiç eksilmediğini de bilirsiniz.
Mevlüt Özcan'ın YAZISI
Bir önceki yazımızda evlerimizin bereket direğinden bahsetmiştim. Bereket direğini yıktığımızdan beri "geçim darlığı" denilen illet yakamızı bir türlü bırakmadı. Bu direk yıkıldıktan bu yana kazancın miktarı ne kadar da çok olsa "geçinemiyoruz" feryadı bir türlü dinmiyor. Bereket direğinin de ihtiyar ana-babalarımız, dede-ninelerimiz ve teyze-halalarımız olduğunu daha önce beyan etmiştik. Onlar dışlandığı, evlerimizdeki yerleri boş kaldığı müddetçe asla "geçim derdi" bitmiyecektir.
Şimdi yeni bir bereket kaynağından bahsedeceğiz:
Kimbilir belki yüz defa duymuşsunuzdur ululazim peygamberlerimizden Hz. İbrahim aleyhisselâmın evinin hiç misafirsiz kalmadığını. Misafirsiz geçen gecesini kayıp ile geçirdiğinden haberdar olmuşsunuzdur. Bundan dolayı da bereketin ve bolluğunun hiç eksilmediğini de bilirsiniz.
Misafirlerimiz de evimizin bereket direklerinden biridir. Yaygın bir söz vardır, derler ki: "Misafir on rızık ile gelir, birini yer, dokuzunu bırakır gider." Doğrudur, misafir on rızıkla gelir, bıraktığı dokuz rızık girdiği evi ihya eder. Bereket, gâni olur. Lütuf bol olur. Yenilir, içilir, giyilir ve kullanılır gene de "eyvah bitti" endişesi yaşanmaz.
Çok değil 20-25 sene evveline kadar misafir ve "misafirperverlik" halkımızın kanına işlemişti. Evlerde haftada hiç olmazsa iki gece misafir ağırlanır, hâneler şenşakrak olurdu. Günümüzde misafir ve misafirlik sevimsizleştirildi. İnsanlar apartman hayatının yalnızlığının verdiği boşlukla zehir-zemberek bir hayat tarzına mübtelâ oldu. Evlerin küçüklüğü ve Batı'ya özenti hanelerimizin bereket direklerinden birini daha yıktı. Yıkılan bu direk misafirlik müessesesidir. "Misafir bereketiyle gelir" sözü unutuldu.
Bir şehirden öbürüne giden ana-baba, kardeş, teyze, hala ve diğer akrabalar gittikleri yerdeki akrabayı değil kalmak için otelleri tercih eder oldu. Kısa bir ziyaret veya cepten telefonla "Nasılsınız?" kabilinden "hatır sormak"la yetinilir oldu. "Bu akşam size çoluk-çocuk geleceğiz" haberi, ev halkını telaşlandırır bir noktaya geldi. Hatta öyle sözler icat edildi ki, misafirlik bu sözlerin yaygınlaştırılmasıyla sevimsizleştirildi. Şaka kabilinden söylenen fakat niyetleri alenileştiren bu sözlerden biri de: "Misafir misafiri sevmez; ev sahibi her ikisini de sevmez" sözüdür. Toplumun bugün maalesef misafir anlayışı budur. Ne yazık ki, yaygın olan geçim darlığının sebeplerinden biri de misafirsizlik tercihidir.
Evinizde bereket kalmadıysa, bir türlü dirlik-düzenlik tesis edemiyorsanız, çocuklarınız mürüvvetsizleştilerse, korkunç bir iç darlığı size hayatı zehir ediyorsa, birşey oluverecekmiş gibi bir his yaşantınızı allak bullak ediyorsa... Hanenizi misafirlerinize açın. Ananız-babanız, dedeniz-nineniz, kayın valideniz-kayın babanız evinizdeki yerlerini doldursunlar; oralar boş kalmasın... Misafirleriniz artsın, eksilmesin. Yedirin-içirin onlara. Yüzünüzden tebessümü eksik etmeyin... Bunlar bereket ve huzur vesilesidir. Misafir hiçbir zaman yoksulluk getirmez, tam aksine huzur ve bereket getirir. Yedirdiklerimiz, tebessümlerimiz, hizmetlerimiz tatlı dillerimiz hep birer sadaka olur.
Tam yemeğe oturdunuz. O anda gelen misafir keyfinizi kaçırmasın. Çünkü gelen bereketiyle geliyor. Gelen misafir için evde ne varsa o ortaya konulur. Yenilip içilir ve şükredilir. "Önemli olan tatlı dil, güler yüz" değil midir? Biz, hepimiz misafirlerimizi böyle karşılayalım, böyle uğurlayalım...
Misafirlerin önüne çok çeşit yemek koymak,
Evlerin darlığı,
Evin içindeki eşyaların bolluğu,
Yatak odası, misafir odası, çocuk odası, salon ve salomanje gibi evlerde bölümlerin oluşturulması, Gelen ve giden misafirin arkasından konuşulması, Misafirlerin ev sahibini kötülemek için bahaneler uydurması,
Batı kafa yapısının insanımızın beynine ur gibi saplanması... gibi sebeplerle "misafirlik" artık tarihe gömüldü. Bu anlayışı evlerine yerleştirenler geçim darlığından kurtulamazlar.
Geçim darlığı çekmemek için evlerimizi ihtiyarsız ve misafirsiz, dillerimizi zikirsiz, gönlümüzü sevgisiz bırakmayalım, efendim...