Memur-Sen'den 8 Mart mesajı
Türkiye'nin en büyük memur sendikası, Memur-Sen 8 Mart Dünya Kadınlar Günü nedeniyle yayınladığı bildiride, kadına şiddet ve başörtüsü yasağı gibi bir çok konuya değindi.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü mesajı yayınlayan Memur- Sen'in açıklaması;
Kadınlar annedir, eştir, çalışandır. Kadınlar, ekonomik özgürlüklerine kavuşmak için girdikleri mücadelenin yoğunluğu ile, anne ve bir eş oldukları gerçeğini de göz ardı etmemeli. Kadınlar, bu sorumluluklarını yerine getirirken, davranış ve ruh olarak bir karmaşa yaşamamaları için bu toplumsal rolleri arasında dengeyi kurabilmeli, bu konuda da toplumun diğer kesimleri engelleyici değil yardımcı olmalıdır.
Kadın, düzeni sembolize eder. Kadının olmadığı yerde düzen kurulamaz. Kadının geçici olarak ayrıldığı yerde bile düzen bozulur. Kadının tamamen terk ettiği bir yerde ise düzen dağılır. Bu bir aile için de, kurum için de, millet için de böyledir.
Memur-Sen olarak genelde kadınların; özelde ise kamu görevlisi kadınların mali, sosyal ve özlük haklarının daha iyi noktalara taşınması için her toplu görüşmede hayat standartlarını yükseltecek önerilerde bulunuyor ve toplu görüşme tutağında imza altına alıyoruz. 2008, 2009 ve 2010 yıllarında toplu görüşme masasına taşıdığımız ve bir çoğunu mutabakat altına aldığımız kadınlara yönelik hakların bir bölümü kamuoyunda Torba Kanun olarak bilenen kanunla yürürlüğe girdi. Söz konusu kanunla;
Erken doğum yapan kadın, doğum öncesi iznini doğum sonrasında kullanabilecek.
Kadın memurlara, doktor raporunda belirtilmesi halinde, hamileliğin 24. haftasından önce ve her durumda hamileliğin 24. haftasından itibaren ve doğumdan sonraki bir yıl gece nöbeti ve gece vardiyası görevi verilmeyecek.
Memur, aylık ve özlük hakları korunarak, verilecek raporda gösterilecek lüzum üzerine kanser ve verem gibi uzun süreli bir tedaviye ihtiyaç gösteren hastalığı halinde 18 aya kadar, diğer hastalık hallerinde 12 aya kadar izin verilecek. Kadınların göğüs kanserine yakalanma riski dikkate alındığında bu düzenlemenin önemli bir insani düzenleme olduğu görülecektir.
Görevi sırasında veya görevinden dolayı bir kazaya ya da saldırıya uğrayan, bir meslek hastalığına tutulan memur iyileşinceye kadar izinli sayılacak.
Doğum yapan memura analık izni süresinin bitiminden, eşi doğum yapan memura ise doğum tarihinden itibaren, istekleri halinde, 24 aya kadar aylıksız izin verilecek.
Üç yaşını doldurmamış bir çocuğu evlat edinen memurlar 24 aya kadar aylıksız izne ayrılabilecek.
Burslu ya da kurumunca yetiştirilmek üzere yurt dışına gönderilen veya sürekli görevle yurt dışına atanan memurlar veya yurt dışına kamu kurumlarınca gönderilen öğrencilerin memur eşlerine görev veya öğrenim süresi içinde aylıksız izin verilebilecek. Beş yıllık memura, en fazla iki kez olmak üzere, toplam bir yıla kadar aylıksız izin kullandırılabilecek.
Memur-Sen olarak, bu yeni kazanımları önemsediğimiz gibi, yeni kazanımların da mücadelesini veriyoruz. Çünkü, kadın haklarının geliştirilmesi noktasında daha alınması gereken çok mesafe olduğunun farkında ve bilincindeyiz. Özellikle istihdam ve sosyal güvence alanında ciddi sıkıntıların bulunduğu ortadadır.
Bugün erkeklerin istihdama katılım oranı yüzde 72.4 iken, kadınların istihdama katılım oranları yüzde 26.2’lerde seyretmektedir. İş dünyası rakamları ise daha çarpık ve adaletsizdir. Erkek girişimci sayısı 1 milyon 300 bin iken, kadın girişimci sayısı 80 bindir.
Enformel sektörde, kayıtdışı ve güvencesiz çalışan kadın çalışanlarının oranı yüzde 62.3 iken, kayıt dışı erkeklerin oranı ise yüzde 39.3’lerde seyretmektedir. AB’deki kadın istihdamının yüzde 60’larda olduğu da dikkate alındığın da bu rakamlar göstermektedir ki, Türkiye’de kadınların istihdam edilmesinde, istihdam ediliş şekillerinde ve sosyal güvencelerinde sorunlar devam etmektedir. Kadınlar daha çok kadın işleri olarak nitelendirilen işlerde çalışmakta, düşük statülü, düşük ücretli, güvencesiz, geçici statülü işlerde istihdam edilmektedir.
Kadınların istihdam dışında temsil ve karar süreçlerinde de yeteri oranda temsil edilmedikleri görülmektedir. 1935 yılında 395 milletvekilinin yüzde 4.6’sı kadınlardan oluşurken, 22 Temmuz 2007 genel seçimleri sonrası parlamentodaki kadın milletvekili sayısı 50’ye yükselmiş, ve kadınların erkek milletvekillerine oranı yüzde 9.1 olmuştur. Batı ülkelerinde bu oran yüzde 30’un altında değildir.
Okur yazar olmayanların yüzde 75’inin kadınlardan oluştuğu ülkemizde, okur yazar oranı yüzde 100’e çıkarılarak bu ayıba son verilmelidir. İlköğretimde çalışan kadınların oranı yüzde 49, ortaöğretimde 41, kadın müdür yardımcısı yüzde 11, müdür oranı yüzde 8.8. Aynı durum üniversitelerde de söz konusu. Araştırma görevlilerinin arasında kadının oranı yüksek iken, Prof.luğa çıkıldıkça bu oran düşmektedir. Milletvekili olmak isteyince haddi bildirilen, okumak isteyince ikna odalarına alınan bir yapı içinde, rakamların bu kadar düşük olması normaldir. Ancak kadınlar hiçbir zaman mücadelelerini bırakmamalı. Erkeklerin desteğiyle siyasette ve sivil toplumda var olmak yerine alın teri ve akıl teri dökerek millete hizmet yolunu kendi iradeleriyle açmalıdır.
12 Eylül Anayasa değişikliğiyle kadınlara yönelik pozitif ayrımcılık Anayasa’ya girmiş oldu. Ancak, kadınlara yönelik pozitif ayrımcılıktan önce dezavantajlar kaldırılmalıdır. Kamudaki kadına yönelik ayrımcılığın çok daha büyüğü özel sektörde yaşanmaktadır. Başörtüsü bu engellerden biridir. Peruk takmadan, başını açmadan çalışamaz. TESEV’in “Başörtüsü Yasağı ve Ayrımcılık:Uzman Meslek Sahibi Başörtülü Kadınlar” raporu çarpıklığı ortaya koymaktadır. Söz konusu rapor, Türkiye’nin demokratikleşmesinin önündeki başlıca engellerden biri olan başörtüsü yasağının kamu ve özel sekterdeki çalışma hayatına katılıma yansımaları incelerken başörtülü kadınların çalışma hayatına katılmaya karar verdikleri andan itibaren, çeşitli ayrımcılık ve hak ihlallerine uğradıklarını göstermektedir. Rapor ayrıca, kamu ve özel şirketlerin ilişkisinin birbirinden bağımsız olmadığını da ortaya koymaktadır. Üniversitelerdeki ve kamudaki başörtüsü engeli, çalışma hayatının birçok yönünü etkilemektedir. Bir kadın mühendis özel sektörde 2 bin TL maaşla işe alınırken, aynı uzmanlığa sahip başörtülü kadın özel sektörde Bin TL’ye çalıştırılarak emek sömürüsü yapılmaktadır.
Başörtülü kadınların istihdam sürecinde yaşadıkları tek engelin, kamuya ait işyerlerinde çalışanlarının önündeki engel olmadığı; özel şirketlerde de, başörtülü kadınların yasaklı olma durumlarının işe alımlarında, ücret politikalarında, çalışırken ve terfilerde engelleyici faktör olduğu saptanmıştır.
Özel sektörde üç farklı işveren tipolojisinden söz etmek mümkündür. Birinci grup hiçbir şekilde başörtülü kadın çalışan kabul etmeyen, ikinci grup ‘dışarıda başını örtebilirsin, ama içeride başını örtemezsin’ diyen, üçüncü grup ise başörtülü kadın çalıştıran ancak daha düşük ücret veren işverendir. ‘Siz bize muhtaçsınız’ denilerek, kalifiye elaman istihdam ederken ucuz iş gücü olarak düşük maliyetle personel istihdam ediyorlar.
Başörtülü bir gazeteci, avukat, mali müşavir, doktor, mühendis işinin gereği bakanlıklara, adliyeye, belediyeye, vergi dairelerine, topu kadastro dairelerine, hastanelere gidip gelmek zorundadır. Başörtüsü sebebiyle resmi kurumlara gidip, işiyle ilgili girişimlerde bulunamayan bu kişiler, kendi işyerlerini açamadıkları için erkeklerin oluşturduğu bir büroda işçi olarak çalışıyorlar veya ikincil işlerde çalışmak zorunda bırakılıyorlar. Başörtülü uzman ve meslek sahibi kadınlara, üyesi bulundukları meslek odaları da sahip çıkmadığı, hatta kendileri bile değişik noktalarda mağdur ettikleri için bu insanlar ucuz işçi gücü olarak görülmeye devam edilmektedir. Zaten hamileliği, çocuğu bahane edilerek işe alınmayan kadınlar en küçük krizde ve sıkıntıda kapının önüne konmaktadır.
Memur-Sen olarak diyoruz ki;
21. yüzyılın başında kadınların ikinci sınıf vatandaş olmasına hep birlikte son verelim.
Kadına yönelik ayrımcılıklar, insan hakları ihlalleri son bulmalıdır.
Sosyal ve siyasal alanda başörtüsü yasağına son verilmelidir.
Eğitimli kadınların işgücü piyasasına katılmadığı bir toplumda, kadın işgücünün yaratıcılığından, üretkenliğinden, çözüm odaklı düşünme sisteminden yararlanılamaz, bu kapsamda kadının emeğinin önündeki tüm dezavantajlar kaldırılmalı, hatta pozitif ayrımcılık yapılmalıdır.
Kadınlara yönelik yasakları bahane ederek düşük ücret politikası uygulanması kaldırılmalı, eşit işe eşit ücret verilmelidir.
Kadınlara tam eğitim hakkı, tam çalışma hakkı, toplumsal hayata tam katılma hakkı ve eşit haklardan tam yararlanma hakkı sağlanmalıdır.
Kadınların yüzde 58’inin sosyal güvencesiz olduğu bir süreçte daha çok kadın meslek sahibi olmalı, daha çok kadın alanında uzmanlaşmalı, daha çok kadın üretkenliğini ülkenin hizmetine sunmalıdır.
Uygun ve herkese eşit şartlarda sunulan bir çalışma hayatı oluşturulmalıdır.
KPSS ve ALES gibi uzmanlık sınavlarında başörtüsü yasağı olmamalıdır.
Kadınların sigortasız, düşük ücretle, güvencesiz çalıştırılmasına son verilmelidir,
İşten ilk çıkarılan kadınlar olmamalıdır.
Aile içi ve işyerlerinde gerçekleşen sistematik ve psikolojik şiddet sona ermelidir.
Karar alma süreçlerinde kadınların yeterince temsil edilmesi sağlanmalıdır.
Bu anlayış ve beklentiler içinde tüm kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutluyor, mağdur ve mazlum olmadıkları bir hayat diliyoruz.
Kaynak: